Gelişmekte olan dünya, ABD Başkanı Donald Trump’ın iklim değişikliği karşısındaki tutumu karşısında daha hızlı emisyon kesintileri ve daha fazla finansal yardım talep ediyor. Bu ülkeler ayrıca diğer gelişmiş ülkeleri Trump’ın “iklim nihilizmi”ne karşı çıkma çağrısında bulundu…
Gelişmekte olan ve yoksul ülkeler, küresel çapta iklim eylemine yönelik uçurumun kapanması için gelişmiş ülkelere ABD Başkanı Donald Trump’a karşı gelme çağrısında bulunuyor. Bu ülkeler küresel sıcaklıkları güvenli seviyelerde sınırlama hedefinin geri dönülemez şekilde kaybedilmeden önce harekete geçilmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Gelişmekte olan ülkelerin diplomatları, geçen yıl Azerbaycan’da gerçekleşen görüşmelerin hayal kırıklığı ve gerginlikle sonuçlanmasının ardından, bu yıl Kasım ayında Brezilya’nın ev sahipliği yapacağı kritik iklim zirvesine destek vermek için bir araya gelecek.
Kenya’nın iklim değişikliği özel elçisi ve Afrika müzakereciler grubunun başkanı Ali Mohamed, geçen yılki rekor sıcaklıklara ve süregiden aşırı hava olaylarına dikkat çekti. Dünyadaki seragazı emisyonlarının %4’ünden daha azından sorumlu olan Afrika’nın iklim değişikliğinin yoğunlaşan etkilerinden orantısız şekilde etkilendiğini ifade ederek, “Bu yıkımın, dünyanın sadece birkaç ülkesi, özellikle de G20 ülkelerinin kirletici faaliyetleri nedeniyle yaşanması kabul edilemez. Bu ülkeler eylemlerinin sorumluluğunu almalı” dedi.
İklim Hedefleri Açısından COP30 Çok Kritik Öneme Sahip
Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilmesi, Kasım ayında Bakü’deki COP29 zirvesinin gerilimli ve tatmin edici olmayan bir şekilde sona ermesinin ardından geldi. COP29’da yoksul ülkelere 2035 yılına kadar her yıl 1,3 trilyon dolar iklim finansmanı vaat edilmişti. Ancak bu miktarın yalnızca 300 milyar doları gelişmiş ülkelerden gelecek ve geri kalan kısmı ise, henüz anlaşmaya varılmayan deniz taşımacılığı ve sık uçan yolcular gibi vergilerle ve umulan özel sektör finansmanı ile karşılanacak.
Öte yandan gelişmekte olan dünyadaki pek çok kişi için bu yeterli değil. Karbon emisyonlarını sınırlamak için daha iyi bir mali düzenleme talep ediyorlar. Nitekim Brezilya’nın Belem şehrinde düzenlenecek olan COP30’a kadar, tüm ülkelerin emisyonları azaltmak için, sanayi öncesi seviyelere göre küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlama hedefiyle uyumlu, Ulusal Katkı Beyanı (NDC’ler) adı verilen sıkı ulusal planlarını sunmaları gerekiyor.
2021’de Glasgow’da yapılan COP26 zirvesinde kabul edilen mevcut NDC’ler, sıcaklıkları sanayi öncesi seviyelere göre 1,5 derece içinde tutmak için yeterli değil. Geçen yıl, sıcaklıklar ilk kez sürekli olarak 1,5 derecenin üzerinde seyretti ve eğer bu eğilim uzun vadede devam ederse, bu kritik sınırın geri dönülmez şekilde aşılmış olacağı kabul edilecek. Yeni NDC’ler, önümüzdeki 10 yıl boyunca emisyonları yönetecek. Tam da bu nedenle COP30, dünyayı onarılmaz iklim çöküşünden kaçınmak için doğru yola koymak adına son fırsatlardan biri olarak kabul ediliyor.
Londra merkezli bir düşünce kuruluşu olan Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü’nde (International Institute for Environment and Development – IIED) iklim diplomasisi araştırmacısı olan Camilla More, “Dünya daha fazla erteleme lüksüne sahip değil. Bu yüzden bu iklim hedefleri turu, küresel çabaların iklim değişikliğiyle mücadelede rotasını değiştirmesi açısından kritik öneme sahip” dedi.
Gelişmekte Olan Dünya Brezilya’daki Zirveden Daha Umutlu
COP30 öncesinde Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz Inacio Lula da Silva’nın yaptığı iki atama ise olumlu karşılandı. Lula, deneyimli bir iklim diplomatı olan André Aranha Corrêa do Lago’ya, COP başkanlığı görevini verdi. Yanı sıra hükümetin iklim değişikliği sekreteri Ana Toni ise zirvenin yürütme direktörü olacak.
Afrika kıtasındaki enerji geçişi ve iklim değişikliği ile mücadeleye odaklanan bir STK olan Power Shift Africa’nın direktörü Mohamed Adow, COP29’u gölgeleyen sert tartışmaların Belem’de devam etmemesi gerektiğini belirtti. Adow, “COP29’daki suçun büyük bir kısmı, görüşmeleri yanlış yöneten, bir dizi ülkeyi kıran ve müzakereleri olumlu bir sonuca yönlendirecek diplomatik beceri veya jeopolitik ağırlığı olmayan zayıf Azeri ev sahiplerine aitti. İleri görüşlü bir liderlik, deneyimli diplomatlar ve jeopolitik alanda yükselen büyük güçlerden biri olarak Brezilya, çok daha olumlu bir ortam yaratmalı” yorumunu yaptı.
Ancak yine de Brezilya’nın zirvede güçlü müttefiklere ihtiyacı olacak. Geçmişte iklim eylemini savunan etkili ülkeler, bu yıl zorlu seçimlerle veya iç siyasi krizlerle karşı karşıya. Örneğin Almanya’da, Şansölye Olaf Scholz’un liderliğindeki koalisyon, aşırı sağ bir meydan okumayla karşılaşarak çöktü ve bu hafta sonu seçimler yapılacak. Fransa’da, bir dizi iklim finansmanı konferansı düzenleyen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, siyasi kargaşaya gömülmüş durumda. AB genelinde, sağcı partiler yeşil politikalara karşı gelirken, Kanada’da da Başbakan Justin Trudeau’nun istifasının ardından yaklaşan bir seçim söz konusu.
Tüm bunlar bir araya getirildiğinde, küresel emisyonların %30’undan fazlasına sahip olan ve bu açıdan dünyanın en büyük seragazı kaynağı olan Çin’in tutumu çok kritik olacak. Çin, emisyonları 2030’da zirveye çıkarma ve 2060’ta net sıfıra ulaşma hedefi koydu. Ancak bu bile “son derece yetersiz” olarak değerlendiriliyor. Küresel iklim politikalarını ve taahhütlerini analiz eden ve izleyen bağımsız bir araştırma platformu olan İklim Eylem Takipçisi’ne (Climate Action Tracker – CAT) göre, bu durum dünyayı sanayi öncesi seviyelere göre 3 dereceden daha sıcak bir hale getirecek.
Konu hakkında konuşan Asya Topluluğu Politika Enstitüsü’nde Çin İklim Merkezi Drektörü Li Shuo, “2035’e kadar emisyonlarda %30’luk bir azalma hedefi, jeopolitik ortamın yanı sıra Çin’in iç ekonomik sıkıntıları göz önünde bulundurulduğunda çok zorlu olacak” dedi.
Dünyanın altıncı büyük ekonomisi olan Hindistan ise kömüre olan ağır bağımlılığı ve hızla büyüyen yenilenebilir enerji sektörü ile önemli bir oyuncu olacak. Yeni Delhi merkezli bir düşünce kuruluşu olan Enerji, Çevre ve Su Konseyi’nin CEO’su Arunabha Ghosh, “Hindistan, iklim eylemine olan bağlılığında kararlı kalmalı. İklim riskleri artık makroekonomik risklerdir ve iklim politikası artık sanayi politikasının bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.
Birleşik Krallık’a Daha Fazla Sorumluluk Düşecek
Avrupa’nın birçok büyük ekonomisinde hükümetler sağa kayarken, aralarında Birleşik Krallık istisna olarak kaldı. Başbakan Keir Starmer, düşük karbonlu bir ekonomiye geçişi hükümetinin ana “misyonlarından” biri haline getirdi. Starmer, Çin, ABD ve Avrupa ile daha yakın ilişkiler kurmayı hedefliyor. Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın Beyaz Saray iklim danışmanı olan ve şu anda evre politikaları ile sürdürülebilirlik alanlarında araştırmalar yapan bir akademi ve araştırma merkezi olan Amerikan Üniversitesi Çevre Politikası Merkezi’nde çalışan Paul Bledsoe, Birleşik Krallık’ı, Trump’ın “iklim nihilizmi” nedeniyle oluşan küresel liderlik boşluğunu doldurmaya çağırdı. Bledsoe şunları söyledi: “AB merkez-sol liderliğinin eksikliği göz önüne alındığında, Keir Starmer ve Ed Miliband gibi Birleşik Krallık liderleri, Brezilya, Hindistan ve Kenya gibi küresel güneydeki anahtar ülkelerle ilişkilerini kullanarak bu boşluğa güçlü bir şekilde adım atmalılar. COP30, Birleşik Krallık adına Glasgow’dan sonraki en önemli zirve olmalı.”