TBMM’de bir açıklama yapan Yeşiller Partisi’nin eş sözcüleri, büyük bir hukuksuzluk ile karşı karşıya olduklarını dile getirirken, gezegenin en acil sorunlarını, çözüm önerileri ve diyalog temelinde ortaya koyacak bir Yeşiller Partisi’nin kurulamadığı her gün ülke adına çok şey kaybedildiğini vurguladılar.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, İçişleri Bakanlığı tarafından “alındı” belgeleri verilmeyerek kuruluşları engellenen Yeşil Partisi Eş Sözcüleri Özlem Teke ve Koray Doğan Urbarlı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenledi.
Yeşiller Partisi’nin kurulamamasından bahseden Özlem Teke, “Biz kurucu üyeler olarak üzerimize düşen tüm yasal yükümlülükleri yerine getirdik ama anayasal hakkımızı kullanamıyoruz” dedi.
“Bugünü ve geleceği çalınan bir ülkenin Yeşiller Partisi’yiz” diyen Koray Doğan Urbarlı, “İçinden geçmekte olduğumuz ekonomik buhrandan çıkış yolunun ekonomik sistemi değiştirmek ve topyekün bir yeşil dönüşümü gündemimizin tam ortasına almak olduğunu tahmin etmiyoruz, biliyoruz. Çünkü başka bir çıkış yok” ifadelerini kullandı.
“Çocuklarımıza Bırakmak İstediğimiz Mirasa Karar Vermeliyiz”
Yeşil Gazete’de yer alan habere göre, basın toplantısının başında “Bu kez size TİP adına hitap etmeyeceğim” diyen Erkan Baş, sesini duyuramayan milyonlarca işçinin-emekçinin, gencin, kadının, LGBTİ+’ların, ekolojistlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin seslerini TBMM kürsüsüne taşımaya çalıştıklarından bahsetti.
Baş, sözlerinin devamında “Tam bu nedenle, bugün sözü Anayasa’ya ve yasalara tümüyle aykırı bir biçimde kuruluşu onaylanmadığı için örgütlenmesi engellenen Yeşiller Partisi’nin eş sözcüleri Özlem Teke ve Koray Doğan Urbarlı’ya bırakıyorum” dedi.
Erkan Baş’ın ardından konuşan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Özlem Teke, “Öncelikle bu platformda sesimizi duyurmamıza fırsat veren TİP’e, partimiz Yeşiller Partisi adına teşekkürü borç bilirim” dedi.
Teke, konuşmasında ilk önce tüm dünyayı yakından ilgilendiren iklim krizine dikkat çekti ve iklim adaleti sağlanmadan en temel haklardan, refah toplumlarından bahsetmenin mümkün olmayacağına vurgu yaptı: “Son birkaç yıl, iklim krizine karşı harekete geçen milyonlarca genç bu sorunun aynı zamanda kuşaklar arası adaletin bir parçası olduğunu gösterdi. Ben de bu gençlerden birinin annesiyim. Oğlum Güney ve arkadaşları yaşlarının çok ötesinde bir bilinç ve kararlılıkla iklim krizi hakkında farkındalık yaratmaya ve karar alıcıları harekete geçirmeye çabalıyor. Onların bu çabaları karşısında susup oturmak bana göre olamazdı. Biz anne babalar en kısa zamanda çocuklarımıza bırakmak istediğimiz mirasa karar vermeliyiz. Kuraklık, kıtlık ve göçün giderek arttığı savaşların parçaladığı hayatlar yanı başımızda.
İklim adaleti sağlanmadan, en temel haklardan, demokrasi ve hukukun üstün olduğu refah toplumlarından bahsetmemiz de mümkün olamaz. Eş zamanlı olarak yaşadığımız COVID-19 pandemisini küresel çapta bir sağlık krizine dönüştüren de benzer şekilde sosyal adaletsizliklerin üstünde yükselen sistem olduğunu biliyoruz.
İklim krizini parti programımızın odağına alarak, ‘Evimiz Yanıyor’, biz bu yangını söndüreceğiz’ diyerek yola çıkmıştık.
Yeşiller Partisi 21 Eylül 2020’de İçişleri Bakanlığına tüm belgelerini teslim etti ancak alındı belgesinin verilmemesi nedeniyle kurulamıyor. Biz kurucu üyeler olarak üzerimize düşen tüm yasal yükümlülükleri yerine getirdik ama anayasal hakkımızı kullanamıyoruz.”
“İklim Krizi Bugünün Sorunu”
Teke, yazın yaşanan orman yangınları ve sellerin iklim krizinin uzak bir geleceğin değil, bugünün sorunu olduğunu ispatladığını da kaydetti: “Bu süreçte Türkiye’de; uzun süren kuraklıklar, yangınlar ve sellerin neden olduğu ekolojik felaketlerin ardı arkası kesilmedi. Bilimin öngördüğü şekilde, iklim krizinin coğrafyamıza düşen etkilerini gün be gün artan şekilde yaşamaya başladık. İçinde bulunduğumuz Doğu Akdeniz havzasında sıcaklık dalgaları ve uzun süreli kuraklık sonucu orman yangınları artık rutin hale geldi. Kuraklık tarımı vurdu. Ekonomik etkilerini de görüyoruz.
Yazın yaşadığımız orman yangınları ve seller iklim krizinin uzak bir geleceğin değil bugünün sorunu olduğunu maalesef ispatladı. Bu ortamda, Paris Anlaşması’na geç de olsa taraf olunmasını olumlu buluyoruz ancak asıl iş şimdi başlıyor. Türkiye’nin kömürden çıkış, adil geçiş ve yeşil dönüşüm üzerine atması gereken öncelikli adımlara dair henüz açıklanmış bir planı yok.
Her gün memleketin bir başka yerinden madenciliğin tahrip ettiği orman ve tarım alanları görüntüleriyle içimiz yanıyor.
Fütursuz sanayileşme, tarım kimyasalları ve yoğun kentleşme baskısı çevre felaketleri yaratıyor.”
“Türkiye’nin Yeşiller Partisi’ne İhtiyacı Var”
Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır totaliter siyasi iklimin sıklıkla ekolojik sorunların ötelenmesine sebep olduğunun altını çizen Özlem Teke, ülkenin bunları konuşacak, gündemde tutacak bir partiye ihtiyacı olduğunu ifade etti: “Tarım ve küçük çiftçilik yapılamaz hale geldi. İç göçlerle, yeni işsizlik dalgaları ile karşı karşıyayız. En kırılgan kesimler yeni kent yoksullarına dönüşüyor.
Üniversite diplomasının bile güvencesiz, düşük ücretli iş sarmalını kıramaması gençlerin geleceğe kaygıyla bakmasına, ekonomik krizlerin sıradanlaştığı kalıcı umutsuzluk ikliminde çözümü yurtdışında aramasıyla son buluyor.
Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorunu, Karadeniz’de yaşanan ölümcül sel felaketi ya da Adana’da tarlalara gömülen Avrupa kaynaklı plastik çöplerin tekil sorunlar olmadığını biliyoruz. Ülkenin içinde bulunduğu, ağır totaliter siyasi iklim sıklıkla ekolojik sorunların ötelenmesine sebep oluyor. Türkiye’nin bunları konuşacak, gündemde tutacak bir partiye ihtiyacı var. Neden kurulamadığımıza buradan da bakabiliriz. Siyasette alan açma mevcut iktidarın en son isteyeceği şey olabilir. Gezegenin en acil sorunlarını, çözüm önerileri ve diyalog temelinde ortaya koyacak bir Yeşiller Partisi’nin kurulamadığı her gün ülke adına çok şey kaybediyoruz.
Doğanın döngülerini gözeten, tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyan yeni bir ekonomik düzen yanı başımızda Yeşillerin öncülüğünde şekilleniyor. Yeşil ekonomi ekolojik krizler kadar, ‘Yeşil Yeni Düzen’ yaratacağı kaliteli, yeni işlerle ekonomi için de çözümler sunuyor.
Bu umudun taşıyıcısı olmak, benzer kaygıları paylaşan yapılarla beraber bu çatıyı yani Meclisi, başka türlü bir siyasetin yapıldığı, takım elbiseli erkeklerin yumruklaştığı değil, çözümlerin konuşulduğu bir adres olarak görüyoruz.”
“Bugünü ve Geleceği Çalınan bir Ülkenin Yeşiller Partisi’yiz”
Özlem Teke’nin ardından söz alan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, Avrupa’da bazı ülkelerde Yeşillerin hükümette koalisyon ortağı olduğuna dikkat çekerek, şu açıklamalarda bulundu: “Biz, neşesi, tebessümü, amaçları, bugünü ve geleceği çalınan bir ülkenin Yeşiller Partisi’yiz. Tüm dünyada gençlerin en çok destek verdiği, en önemsediği, en çok sözünü söylediği siyasi hareket olarak; ne yazık ki gençlerin geleceklerini başka ülkelerde aradığı bir ülkede siyaset yapıyoruz.
Avrupa’da kurulan son üç hükümette de Yeşiller koalisyon ortağı olarak varlar. Toplam yedi hükümet ediyor. Bulgaristan’dan İskandinavya’ya… Bu partiler iklim krizine, demokrasi karşıtlığıyla birleşen otoriterleşme krizine ve ülkemizde de etkisini derinden hissettiren ekonomik krize karşı mücadele edecek programlara iktidara geldiler. Peki, Türkiye’de ne oluyor? Türkiye’nin yetişmiş beyinleri, kalifiye insanları Yeşiller’in iktidar olduğu Almanya’ya, İsveç’e yerleşmenin yollarını arıyorlar. Çünkü Türkiye’de bir gelecek görmüyorlar. Çünkü Türkiye’de işlerin düzeleceğine dair bir umutları yok.”
“Başka Bir Çıkış Yok”
Topyekûn bir yeşil dönüşümünün gündemin tam ortasına alınması gerektiğini aktaran Urbarlı, dönüşümün sağlanmaması durumunda tüm dünyaya mal satarken bir de üstüne vergi verileceğinden bahsetti: “Bir de Türkiye’de ne oluyor? Türkiye’de yıllardır söylediği sözler bir bir çıkan, Paris Anlaşması’nın onaylanması gerektiğini altı yıl önce söyleyen; ekonominin betona ve asfalta dayalı olmaması gerektiğini on yıllar önce söyleyen; kuraklıklar yüzünden ekmeğimiz-aşımız tehlikeye altına giriyor; aşırı sıcaklar yüzünden ormanlarımız tehlikeye altına giriyor; bakın Marmara Denizi ölüyor; bakın İstanbul nefessiz ve susuz kaldı, kalıyor diyen Yeşiller Partisi hâlâ Ankara’nın bürokrasi koridorlarında, şuradan 500 metre ilerde oyalanmaya devam ediyor.
Bizler kahin değiliz. Örneğin, içinden geçmekte olduğumuz ekonomik buhrandan çıkış yolunun ekonomik sistemi değiştirmek ve topyekûn bir yeşil dönüşümü gündemimizin tam ortasına almak olduğunu tahmin etmiyoruz, biliyoruz. Çünkü başka bir çıkış yok. Bunu sadece ekolojik kaygılar ile de söylemiyoruz. Yeşil dönüşümün yeni işler, azalan sağlık harcamaları, daha mutlu olan bir toplum anlamına geldiğini bilerek söylüyoruz. Bunu, dönüşümü sağlayamazsak tüm dünyaya mal satarken bir de üstüne vergi vereceğimizi bilerek söylüyoruz. AKP hükümetinin Paris Anlaşması’nı onaylamak için aldığı 3 milyar euroyu, her yıl AB’ye vergi olarak vermememiz gerektiği için bunu söylüyoruz.”
“Büyük bir Hukuksuzluk ile Karşı Karşıyayız”
Urbarlı, Yeşiller Partisi olarak büyük bir hukuksuzluk ile karşı karşıya olduklarının altını çizerken, İçişleri Bakanlığı’na seslenerek partinin kurulmasındaki engellemelerin hemen kaldırılması gerektiğini kaydetti: “İstediğini giyemeyen, istediği kişiyi sevemeyen, istediğini yiyip istediğini içemeyen kısaca dünyadaki akranları gibi yaşamak isteyip de yaşayamayan ve yıllardır sadece veren, cebindeki telefondan ağzındaki dişe; yediği bir simitten saçındaki boyaya kadar sorgulanan ve elinden alınmak istenen insanların mutsuz olacağını, bu toplumdan bir gelecek çıkamayacağını bilerek toplumun tek tipleştirilmesine karşı olduğumu söylüyoruz.
Evet! Biz, neşesi, tebessümü, amaçları, bugünü ve geleceği çalınan bir ülkenin Yeşiller Partisiyiz ama bunun bir kader olmadığını da biliyoruz. Bunu bildiğimiz için yoksula doğaya, kadına, çocuğa, sokaktaki köpeğe, evdeki kediye düşman anlayış ülkemizin kaderi olmasın diye 21 Eylül 2020’de yola çıktık ve Türkiye’de 40 yıla dayanan bir sürecin devamı olarak karşınızdayız. Dünya bir dönüşüm yaşıyor. Türkiye bu dönüşümün öncülerinden mi olacak yoksa arkasından sürüklenenlerden bir tanesi mi olacak? Yeşiller Partisi olarak mücadelemiz bunun mücadelesidir. Mevcut ekonomik sistem de ekolojik sistem de sosyal sistem de iflas etmiştir ve artık içinden çıkılmaz krizlerin döngüsüne girmiştir. Yeşiller Partisi’nin teklifi bu sistemi değiştirmektir.
Bu sistemi değiştirmek için yola çıktığımızda Türkiye’nin demokratikleşmesiyle, hukuk devleti olmasıyla ilgili ilk büyük sınavımızı kendimiz üzerinden vereceğimizi düşünmemiştik. Yeşiller Partisi olarak büyük bir hukuksuzluk ile karşı karşıyayız. Buradan İçişleri Bakanlığı’na sesleniyoruz. Bakanlık, Anayasa’nın bize madde 68’de tanıdığı ‘Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.’ Hakkını keyfi ve yetki aşımı yaparak engellemeyi hemen bırakmalıdır.
Sözlerimi bitirirken bu çatı altında sesimizi duyurmamız fırsatını bize sağlayan Türkiye İşçi Partisi’ne tekrar teşekkür ederim.”