Paris Anlaşması ile çerçevesi çizilen yeni iklim rejiminde gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere sağlayacağı mali desteğin birikeceği ana havuz ve bu kaynağın ana kullanım mekanizması olan Yeşil İklim Fonu ihtiyaca yanıt vermeye ne kadar yakın ve yetkin? Bu soruların yanıtını, ve belki Türkiye’nin taleplerine dair bazı yanıtları ilk elden alabilmek adına ismini saklı tutma tercihini yapan bazı Yeşil iklim Fonu temsilcileri ile görüştük.
Özetle durum nedir hep beraber bakalım. Yeşil İklim Fonu sekretaryası geçtiğimiz iklim zirvesinden bu yana geçen zaman diliminde halihazırdaki proje portfolyosunu genişletmek, fondan yararlanmak isteyen ülkelerin kapasitesini arttırmak ve ilgili kurum ve kuruluşların akredite edilmesini sağlamakla meşguldü. Fonun şimdiye kadarki performansına göz atmak gerekirse…
Özel Sektörün Ağırlığı Kamudan Daha Fazla
Kasım 2017 tarihli en son verilere göre onaylanan 54 proje mevcut ve bu projelerin yürütücülerine bakıldığında 40 proje ile kamu kurumları öne çıkıyor. Ancak bu durum yanıltıcı olabilir. Onaylanan destek miktarına bakıldığında kamu ve özel sektör kurumlarının neredeyse eşit oranda kaynağa erişebildiğini görüyoruz (her iki kesim de toplamda yaklaşık 1.3 milyar dolar ABD doları). Bu ne demek? Özel sektör başvuruları proje başına kamudan daha çok destek alabiliyor demek (özel sektör: 92,3 milyon dolar/proje, kamu sektörü: 32.5 milyon dolar/proje). Gelişmekte olan ülkelere aktarılacak kaynakların dağıtımında neden özel sektör önceliklendirilmiş? Burada fona erişimi olan özel sektör kurumlarının çoğunun finansman/finansör kurumu olduğunu belirtmekte fayda var. Yeşil İklim Fonu bu ağırlığın sebebini sorduğumda bunun iki sebebi olduğunu belirtiyor (i) finans kurumlarının fonu kullanma ve projelendirme kapasiteleri kamuya göre görece çok daha yüksek, dolayısı ile fondan hemen yararlanabilecek pozisyondalar; (ii) finans kurumları fondan gelen desteği ulusal ölçekte dağıtım yapmak gibi bir role de soyunuyorlar (örnek: Mısır’da EBRD’nin yenilenebilir enerjiye sağladığı destekler). Bilindiği üzere özel sektör ve finans kurumlarının Yeşil İklim Fonu üzerinde böylesine ağırlık kazanmaları Yeşil İklim Fonu yürütme kurulu toplantılarında STK gözlemcilerinin ana eleştiri kaynaklarından birisiydi. Bunu hatırlattığımızda yetkililer bu endişeye hak vermekle beraber zamanla bir dengenin oturacağına dikkat çektiler.
Yukarıdaki mesele ile bağlantılı olarak özel sektörden gelen (onaylanan, değerlendirmede olan veya onaylanmayan) başvurulardaki toplam miktara (12.1 milyar ABD doları) bakıldığında bu rakamın yine kamudan gelen taleplerin toplam miktarından (9.2 milyar ABD doları) fazla olduğu görülüyor. Kamu-özel ortaklığı şeklinde gelen başvurularınsa toplam miktarı diğerlerine nazaran devede kulak (0.4 milyar ABD doları). Bu dikkatimi çekti ve yetkililere neden böyle olduğunu sorduk. Özetle, başvuran kurumların böylesine bir seçenek üzerinden de başvuru yapılabildiğine dair bilgileri olmamasının ana sebep olabileceğinden bahsettiler. (Büyük altyapı projelerinin gelişmekte olan ekonomilerde kamu-özel işbirliği ile yapıldığı göz önüne alınırsa bu bağlamda bu sonuç bizlere ilginç geldi. Buna dair ayrı bir yazı gerekiyor).
Sorun Kaynak Değil Öncelik Sorunu
Yeşil İklim Fonu’nun amacı her fonda olduğu gibi aslında daha fazla (kamu veya özel sektör) maddi kaynağın mobilizasyonunu sağlayabilmek ve bir kaldıraç görevi görebilmek. Bu anlamda şimdiye dek performanslarını sorduğumda fonun diğer muadil fonlara/desteklere kıyasla daha az kaynağı mobilize edebildiğini paylaştılar. Rakamlara bakıldığında yine Kasım 2017 itibari ile Yeşil İklim Fonu’ndan harcanan her 1 doların ek olarak yaklaşık 2.4 dolar kaynağı mobilize edebildiğini öğrendim. Bu rakam yetkililerin belirttiği üzere diğer finans kurumlarının (örneğin Dünya Bankası) performansının altında. Bu kaldıraç hikayesi neden çok önemli bir nokta? Paris Anlaşması kapsamında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere 2020 itibari ile 100 milyar ABD dolayı/yıl destek sunuyor olması gerekecek. Yeşil İklim Fonu’nda biriken ve birikeceği öngörüler bu rakamdan fersah fersah uzakta. Bu başlı başına önemli bir meseleyken bu konunun hallolduğunu varsaysak bile gerçek ihtiyaç yapılan hesaplara göre yılda 100 milyar doların da çok üstünde. Bu rakamlara nasıl ulaşılacak? Özel sektör ve kamu kurumları aldıkları desteklere eş finansman sağlayarak bu rakamları yukarı çekmekte. Dolayısı ile bu 1’e 2.4 katsayısı yukarılara tırmandırılamaz ise iklim değişikliği ile etkin mücadele ve olumsuz etkilere uyum sağlamak gelişmekte olan ekonomiler için imkansız hale gelebilir. Ancak enseyi karartmayın, IMF’nin raporlarına göre fosil yakıtlara sağlanan teşviklerin yılda trilyon dolara ulaştığı göz önüne alınırsa sorun kaynak değil öncelik sorunu, ve bu Paris Anlaşması sonrası süreçte sürekli gündemde olan bir mesele. Değişimin sinyalleri de ufaktan gelmekte…
Hazırlık için Başvurular Devam Ediyor
Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak isteyen kamu ve özel sektör kurumları fondan nasıl yararlanabileceklerine dair kendi kurumsal ve teknik kapasitelerini geliştirmek için her yıl çeşitli desteklere başvurma şansına sahipler. Buna rağmen pek çok kurumun bu hakkını kullanmadığını belirtiyor Yeşil İklim Fonu yetkilileri. Şimdiye dek 130 “hazırlık” başvurusu onayladıklarını belirten yetkililer, bu başvuruların 92 ülkeden geldiğini ve toplamda 42 milyon dolara yakın destek sağlanması için onay sürecinin tamamlandığını söylüyor. Fondan yararlanmak için akredite olan toplam tüzel kişi sayısı 59 iken, fondan doğrudan yararlanmak için akredite olabilmiş tüzel kişi sayısı 32 olmuş.
Yeşil İklim Fonu tarafından şimdiye kadar desteklenen projelerde iklim değişikliği ile mücadele bağlamında potansiyel azaltım kazanımlarına dair bir muhasebe de yapılmaktaymış. Şimdiye dek -yaşam döngüleri boyunca- projelerin toplamda 1 milyar metrik ton CO2 eşdeğeri seragazı salım azaltımı yapılacağını hesaplamışlar. Bu rakama hangi zaman diliminde (örneğin salım açığı miktarına dair net hesapların olduğu 2030?) ulaşılacağını sorduğumuzda net bir yanıt alamadığımızı da belirtelim.
Türkiye’nin Durumu Ne Olacak?
Gelelim Türkiye meselesine… Malum, Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanma şansı Paris Anlaşması ile başlayan süreçte şimdilik mümkün değil. Kırılganlık seviyesi benzer olmasa da benzer makro-ekonomik profildeki bazı ülkelerin fondan yararlanabilir ve fakat Türkiye’nin yararlanamıyor oluşu Paris Anlaşması’nın ve Talaona sürecinin ruhuna aykırı adaletsiz bir durum oluşturmaz mı şeklinde yönelttiğimiz soruya, gayrı-resmi ve anonim olarak kısa bir yanıt veren yetkililer endişeleri haklı bulduklarını ancak UNFCCC çerçevesinde bir çözüme ulaşılmadan kendilerinin ellerinin bağlı olduğunun altını çizdiler. Kişisel olarak, ekler sisteminin geçmişte kalan bir sistem olduğunu düşündüğünü belirten bir yetkili Türkiye’nin fondan yararlanma kapasitesini geliştirmek için zaman kaybetmeden kolları sıvayabileceğini; bu soruna eninde sonunda anlaşmanın ruhuna uygun ve her taraf için kabul edilebilir bir çözümün bulunacağına inancının tam olduğunu paylaştı.
Yeşil İklim Fonu emekleme döneminde. Özel sektör kamudan daha aktif. Kaynaklar ve kaldıraç oranı yetersiz. Ancak deneyim birikiyor, ilerleme sınırlı da olsa kaydediliyor. Zamanın lehimize olmadığı bu süreçte kamu ve özel sektör finansmanı harekete yeterince hızlı geçmezse tahmin edilen kötü senaryolardan yaşıyor olmamız anormal olmayacak. Bu nedenle kişisel fikrim özel sektör iklim finansmanı konusundaki gelişmelerin bu bağlamda dünyanın pek çok coğrafyasındaki sosyo-ekonomik olarak kırılgan kesimlerin ve kırılgan eko-sistemlerin kaderini belirleyeceği şeklinde. Gelişmeleri izlemeye ve aktarmaya devam ediyoruz.
(Yazı eş zamanlı olarak İklim Postası’nda da yer almıştır)