Yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de linyite dayalı üretimi artırmaya yönelik birçok şirkete sunulan mali teşvik paketlerine rağmen kömür yatırımları, istihdamın artırılması ya da ticari kâr sağlanması kapsamında kayda değer artışla sonuçlanmıyor.
“Kömürün Politik Ekonomisi: Temiz Enerji Geçişinin Önündeki Engeller”, Berlin merkezli iklim araştırma enstitüsü Mercator (Mercator Research Institute on Global Commons and Climate Change) tarafından yayımlandı.
Araştırma, iklime özellikle zarar veren bu fosil yakıtın, ilgili ülkelerdeki derinlemesine araştırmaların ardından neden hâlâ elektrik üretmek için kullanıldığını inceliyor. Proje, Avustralya, Bulgaristan, Şili, Çin, Almanya, Hindistan, Endonezya, Kenya, Kolombiya, Filipinler, Güney Afrika, Türkiye, Birleşik Krallık, ABD ve Vietnam’ı kapsıyor. Bu 15 ülke işletmede, yapım aşamasında veya planlama aşamasındaki küresel kömürlü termik santral kapasitesinin %80’ini oluşturuyor.
Yenilenebilir enerji kullanımındaki önemli artışlara rağmen, küresel kömür kullanımı azalmıyor. Halihazırda faaliyet gösteren, yapım aşamasında olan veya ekonomik olarak beklenen ömürlerinin sonuna kadar çalışması planlanan tüm kömürlü termik santrallar, toplamda yaklaşık 300 milyar ton CO2 yayacak. Bu, 1,5 derece hedefiyle uyumlu karbon bütçesini neredeyse tamamen tüketecek ve hatta 2 derecelik hedefi riske atacak.
Sonuçlar, farklı ülke grupları için farklı politika önerileri sunuyor. Türkiye de dahil olmak üzere uzun yıllardır kömür kullanan ülkeler için bu, enerji piyasasının serbestleştirilmesi, yapısal reformlar ve tazminat mekanizmaları ile ilgili. Aynı zamanda kömür endüstrisindeki çalışanlarla ve kömür madenlerinin mülkiyet haklarıyla da bağlantılı. Kömürden çıkış sürecini başlatan ülkeler için odak noktası karbon fiyatlandırılması ve ek olarak yenilenebilir kaynaklar için başlangıç desteği olmalı. Çok fazla kömür ihraç eden ülkeler için ise yapısal değişim ve uluslararası iş bölümünde yeni fırsatlar söz konusu.
Türkiye’de Kömür hem Kirletiyor hem de Zarar Ediyor
Çalışmanın Türkiye’ye ayrılan bölümünde ise araştırmacılar, kömür üretiminde hızlı artışın görüldüğü elektrik sistemini analiz ediyor. Bu kapsamda, süregelen kömür bağımlılığının altında yatan etmenleri irdeleyen araştırmacılar, karar verme süreçlerinde kamu kurumlarının, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının rolünü değerlendiriyor. Bölüm, kömür üretimini ve tüketimini artırmaya yönelik eğilimi kolaylaştıran ve kısıtlayan etmenlere ışık tutuluyor.
Türkiye’deki kömür sektörüne ilişkin farklı deneyimlere sahip katılımcılarla gerçekleştirilen görüşmelerden elde edilen bulgular, kömür yatırımlarının, hükümetin sıklıkla atıfta bulunduğu ulusal güvenliğin güçlendirilmesi resmi hedefiyle ilişkisini ve çelişen yanlarını ortaya koyuyor. Linyite dayalı üretimi artırmaya yönelik birçok şirkete sunulan mali teşvik paketlerine rağmen kömür yatırımları, istihdamın artırılması ya da ticari kâr sağlanması kapsamında kayda değer artışla sonuçlanmıyor. Bu nedenle, Türkiye’de kömür üretimi ve tüketiminin kademeli olarak azaltılması, yalnızca kamu sağlığının korunması ve çevresel bozulumun azaltılması gibi dışsal olarak nitelendirilen maliyetlerin azaltılmasıyla sınırlı değil. Kömürden çıkış aynı zamanda, istihdam ve şirketlerin doğrudan ticari kazanımları açısından da değerlendirilmesi gereken bir konu olarak öne çıkıyor.
Türkiye araştırmasının yazarlarından Ceren Ayas, “Türkiye’de kömürden elektrik üretimini kolaylaştıran ve kısıtlayan etmenleri ortaya koyduğumuz bu araştırmada, kömür yatırımlarının istihdam ve iş dünyasının ekonomik kazancını artırma prensiplerine dayalı olduğunu görüyoruz. Bu hedef doğrultusunda hükümet, kömürden elektrik üretimi ve linyiti ekonomiye kazandırmak üzere geliştirdiği kapasite mekanizması gibi teşviklerle kömür yatırımlarını kolaylaştırıcı finansal araçlar ve düzenleyici çerçeve sunuyor. Buna karşın, madencilik ve kömür santrallarının bu hedefe hizmet etmediğini görüyoruz. Yeni kömür santralı ve maden projelerinin sonlandırılmasıyla kömür tüketimini ve üretimini azaltmak, yalnızca küresel ölçekte ekonomilerin karbondan arındırılması hedefine hizmet etmiyor. Kömürün Türkiye’nin elektrik sisteminden kademeli olarak kaldırılması aynı zamanda halk sağlığı üzerindeki yükü azaltıyor ve kamusal finansmanın ticari kâr ve istihdam olanakları açısından daha etkin yatırımlarda kullanılmasını sağlıyor” dedi.
MCC’de Araştırma Görevlisi ve çalışmanın yardımcı editörü Kıdemli Araştırmacı Michael Jakob ise, “İlgili bölgelerde ulusal bir kömürden çıkış uygulanmalı ve mümkünse uluslararası yapılara oturtulmalı” dedi. Uluslararası konumlarını güçlendirmek ve aşamalı olarak çıkış için mali destek elde etmek, birçok devlet lideri için belirleyici bir neden olabilir: “ABD, İngiltere, Almanya ve diğer devletlerin Güney Afrika’ya kömürden çıkış ve sosyal olarak dengeli bir enerji geçişi konusunda yardım etmek için yaptığı son açıklama umut verici bir örnek teşkil ediyor.”