Yeni yayımlanan bir rapor, termik santralların yeniden işletmeye alınmasına dair verilen izinlerin bütünlükten uzak ve çevre mevzuatına uyum perspektifinden yapılmadığını hukuki dayanaklarıyla gösteriyor.
Haklar ve Araştırmalar Derneği tarafından yeni yayımlanan “Özelleştirilen Termik Santrallar, Çevre Mevzuatına Uyum ve Haklar” isimli rapor 40 yılı aşkın bir süredir fosil yakıta dayalı büyüme stratejinin özelleştirme evresinde, termik santralların yeniden işletmeye alınmasına dair verilen izinlerin bütünlükten uzak ve çevre mevzuatına uyum perspektifinden yapılmadığını hukuki dayanaklarıyla ortaya koyuyor.
Rapor, bu doğrultuda, yeniden izin sürecinin nasıl hak ihlallerine yol açacağını, bu ihlallerin yasal ve Anayasal dayanaklarını göstererek izah ediyor. Raporda “Önümüzdeki günlerde müsilaj gibi sorunların daha da artacağı beklentisi ile bu felaketin önünü alacak hakların devlet tarafından tanınması ve yatırımcılara kirletme hakkı verilmemesi gerekir” deniliyor.
Çalışmada, “Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında özelleştirilen ve özelleştirilecek olan termik santralların, çevreye uyumlarının gerçekleştirilmesi gerektiği kabul edilmiştir” denilirken, çevreye uyumun, çevre mevzuatı kapsamında yatırımcı ve idare arasında iki taraflı gerçekleştirilecek bir izin süreci olmadığı hatırlatıldı. Rapora göre uyumun konusu “çevre” olduğundan, bu kapsamda esas alınması gereken Kanun, Çevre Kanunu: “6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun, Çevre Kanunu’nu hükümlerine bağlı kalınarak bir uyumdan bahsettiği aşikardır. Çevre mevzuatına uyum, yurttaşların, yatırımcının ve idarenin hak ve ödevlerini düzenleyen bir alanda gerçekleşir.”
Termik santral sahiplerine, kirletme hakkının tanınmasının çevre mevzuatına uyum olarak kabul edilemeyeceğine dikkat çeken raporda, “Bu yatırımlara çevre mevzuatına uyum kapsamında yeniden çevre izinleri verilecekse, bu doğrultuda seçilen yer ve teknoloji açısından ayrıntılı bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda, kirliliğe maruz bırakılan halkın hazırlanan çevresel uyum raporunu hukuki açıdan değerlendirebileceği, katılım yollarını açık tutan, raporla ilgili görüş ve önerilerini sunabileceği, varsa raporun ekonomik ve sosyal açıdan eksikliklerini gözeten bir izleme mekanizması barındırmalıdır. Bu kapsamda yatırımla ilgili yeniden izin verme süreci, sadece yatırımcının teknik düzenlemelerinden ibaret sayılamaz. Bugüne kadar yatırımın çevre mevzuatına uyumu sağlanmamış olduğundan dolayı ortaya çıkan, çevresel bozulmayı risk analizine tabi tutarak bu konuda kamu düzenini koruyacak mekanizmayı sağlamak zorundadır. Bu mekanizma hukukumuzda ÇED süreci olarak kabul edilmektedir. Oysa bu santrallar ÇED sürecine tabi tutulmamaktadır” ifadelerine yer verildi.
Çevresel kamu düzeni kapsamında değerlendirilmeden oluşturulan yeni bir yönetmelik sürecinin bu haliyle kabul edilmesinin ve yürürlüğe girmesinin, yeni bir istisnanın kabul edilmesine yol açtığı belirtilirken, bu durumun, temel hakların ve bu eksende çevre haklarının kullanılmasını engelleyeceği ve hak ihlallerine yol açacağı da ifade edildi. Raporda, “Çevresel kamu düzeni açısından eksiklikleri olan bu projelerle ilgili yurttaşların çevre haklarını kullanması ve hem bu izin süreçlerinden haberdar edilmesi hem de bu izinlere karşı yargısal yolla karar alma sürecine katılması söz konusu olabilecektir” denildi.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.