Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama potansiyelini inceleyen bir rapora göre, bu teknoloji elektrik sektöründe yenilenebilir enerjiye geçişin ertelenmesi gibi Türkiye’nin salım azaltım hedeflerine ulaşmasını geciktirecek kararların gerekçesi olarak kullanılmamalı.
Kaynak, Çevre ve İklim Derneği (REC), İstanbul’da düzenlediği basın toplantısıyla Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli raporunu açıkladı. Toplantı; Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Tamer Atabarut moderatörlüğünde, raporun araştırma ve yazı ekibinden Kaynak, Çevre ve İklim Derneği (REC) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Rıfat Ünal Sayman ve ODTÜ Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Çağlar Sınayuç’un yanı sıra, E3G Kıdemli Politika Danışmanı Domien Vangenechten, TENMAK Enerji ve Teknoloji Politikaları K. Araştırmacı Onur Bayram, TÜBİTAK Kıdemli Başuzman Araştırmacı Doç. Dr. Tahsin Bahar’ın katılımıyla gerçekleşti.
Uluslararası düzeyde 2050 yılında net sıfır salıma ulaşmak için kullanılacak araçlardan biri olarak görülen Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama (KYKD) teknolojileri, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda başlıca tartışma konularından biri olarak gündemde. Rapor, 2053’de net sıfır olmayı hedefleyen Türkiye açısından bu teknolojileri kapsamlı bir şekilde değerlendirerek önerilerde bulunuyor. Rapora göre bu teknolojiler, Türkiye’nin sınırlı potansiyeli ve mali kaynakları göz önünde bulundurulduğunda; ancak maliyetlerinin düştüğü durumda ve uzun vadede çimento ve demir-çelik sektörlerinin seragazı salımlarının azaltılması için kullanılabilir. KYKD teknolojilerinin dünyadaki örneklerini de inceleyen çalışma, benzer teknolojilerin Türkiye’de uygulanması ve geliştirilmesine yönelik önerileri sunarken, önündeki engelleri de irdeliyor.
Türkiye’nin Bilinen Jeolojik Depolama Kapasitesi 108 MtCO2 ile Sınırlı
Türkiye’de halihazırda KYKD uygulaması bulunmadığını belirten raporda, detaylı çalışma yapılan potansiyel depolama alanlarının sadece petrol ve doğalgaz sahaları olduğunu ortaya koyuyor. Bu sahaların toplam kapasitesi ise 108 Mt CO2 olarak hesaplanıyor. Türkiye’nin akifer alanlarında çok daha yüksek bir jeolojik depolama kapasitesi olduğu tahmin edilmekle birlikte, bu alanlardaki potansiyel kapasite henüz hesaplanmadı. Türkiye’de karbonun depolanması için kullanılabilecek petrol sahaları Güney Doğu Anadolu bölgesinde yoğunlaşmış durumda. Uygun akifer sahalarının ise Karadeniz’de olduğu düşünülüyor. Türkiye’de, başta finansal engeller ve diğer zorluklar, petrol kurtarımı amacıyla yapılan CO2 enjeksiyonu dışında mevcut uygulaması bulunmayan KYKD’nin yakın gelecekte geniş çapta uygulanmasını zorlaştıracağı tahmin ediliyor. Mali kaygıların yanı sıra Türkiye’de depolama kapasitesi hakkındaki kısıtlı bilgi mevcut. Güncel araştırmalar Türkiye’de CO2’nin kalıcı jeolojik depolaması için yeterli kapasite olduğunu gösterse de rapor, bu kapasitenin iklim politikası projeksiyonlarında KYKD’ye biçilecek rolle uyumlu olması gerektiğine vurgu yapıyor.
Dünyadaki Uygulamaların En Büyük Zorluğu Depolama Sahaları
Rapora göre günümüzde, küresel olarak 18 büyük ölçekli ticari karbon yakalama ve depolama (KYD) projesi faaliyette ve yılda yaklaşık 40 milyon ton CO2 toplam yakalama kapasitesine sahip. Bugüne kadar 230 Mt CO2’nun güvenli bir şekilde yeraltına enjekte edildiği tahmin ediliyor. Bu kapasitenin neredeyse %60’ının gelişmiş petrol geri kazanımı marifetiyle, %35’inin ise doğrudan depolandığı biliniyor. Tesislerin %33’ü doğal gaz, %20’si elektrik, %11’i kimyasal üretim tesisleri olarak öne çıkıyor. Tesisler ABD, Çin, Kanada, Avustralya ve Norveç gibi petrol geri kazanımı ve kömür üretiminin yaygın olduğu ülkelerde yoğunlaşıyor. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında en büyük zorluk, depolama sahalarıyla CO2 salım kaynaklarının coğrafi olarak çakışmamasına bağlı olarak maliyetlerin ve risklerin artırması olarak öne çıkıyor.
Paris Anlaşması Birinci Küresel Stok Sayımı, KYKD’nin araştırma ve uygulamalarının yaygınlaştırılması için çağrı yapıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) öngörülerinde KYKD teknolojilerine yer verildi. Ayrıca Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) senaryolarına göre, Paris Anlaşması’nda öngörülen 2 derece hedefine ulaşmak için 2040 yılına kadar toplamda 2.500’den fazla KYKD tesisi işler durumda olmalı. Ancak raporun bulgularına göre mevcuttaki kurulum, ihtiyaç olarak belirtilen kapasiteden çok uzakta.
Türkiye, KYKD Teknolojilerine Gerçekçi Yaklaşmalı
Rapor, KYKD teknolojilerinin önündeki ekonomik zorlukları da irdeliyor. Dünyada KYKD teknolojilerinin pahalı olduğu ve maliyetlerin; yakalama, taşıma ve depolama olmak üzere üç aşamalı bir sürecin tamamını içerdiği belirtiliyor. Bu maliyetlerin yarısından fazlasını CO2’nin yakalama kısmı oluşturmakta, CO2 taşıma ve depolama maliyetleri, yakalamaya göre daha düşük seviyede. Oluşan yüksek maliyet, bu teknolojilerin kullanılması için ceza ve teşvik mekanizmalarının oluşması ve karbon salımının bedelinin olmasını gerektiriyor. Dünyanın farklı ülkelerinde KYKD’nin gelişmesi için desteklerin olduğu belirtilen raporda ABD’de ton başına CO2 depolanmasına 85 dolar vergi teşviki verildiği, AB’de ise ton başına CO2 salım bedelinin bir çeşit yaptırım olarak 100 avroya yaklaşmış olmasının KYKD teknolojilerinin uygulanmasını mali olarak olası hale getirdiği belirtiliyor.
Türkiye’nin 2021 yılında Paris Anlaşmasını onayladığını ve 2038’de pik yıl olacağını hatırlatan Dr. Sayman “Türkiye, 2030 yılı için 1.213 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak öngördüğü salımlarını artıştan %41’lik azaltımla 695 milyon ton CO2 eşdeğeri seviyesinde tutmayı ve 2053 yılında net sıfır salıma ulaşmayı taahhüt etti. Türkiye’nin bu hedeflere ulaşmak için önemli bir kaynak ayırması gerekiyor. Bu kapsama, KYKD gibi pahalı teknolojik çözümlerin, düşük maliyetli ve iklim dostu alternatifleri bulunan fosil yakıttan elektrik üretimi gibi sektörler yerine, salım azaltımının zor olduğu imalat sanayi sektörlerinden kaynaklanan salımların yönetilmesinde kullanımına öncelik verilmeli. Yakın zamanda yayınlanan Türkiye Çimento Sektörü için Düşük Karbonlu Yol Haritası çalışması, Türkiye’nin net sıfıra ulaşmak için 2053 yılına kadar sadece çimento sektörü salımlarında KYKD teknolojilerinin kullanımı için 29,8 milyar $ ila 30,7 milyar $ ayırması gerektiğini gösteriyor. Ayrıca bu yatırımlar riskleri azaltacak sosyal ve çevresel güvencelerle birlikte hayata geçirilmeli” dedi
Dr. Sayman şöyle devam etti: “Ekonomik açıdan Türkiye’de KYKD teknolojilerinin uygulanabilmesi için gerekli ekonomik gerekçeler henüz oluşmuş durumda değil. Mevcut haliyle KYKD teknolojileri pahalı. Dolayısıyla Türkiye’nin seragazı salımlarının -kısa ve orta vadede- azaltılmasında karbon yakalama, kullanma ve depolamanın ülkenin koşullarına uygun bir çözüm olarak değerlendirilmesi güç. Maliyetlerinin düşmesi durumunda ise ancak uzun vadede çimento ve demir-çelik sektörlerinin salımlarının azaltılmasına destek olarak katkı sunabilir.”