YAZI: Isabella Kaminski
ÇEVİRİ: Eren Baltaş
LSE’s Grantham Research Institute tarafından hazırlanan yeni bir çalışma, borsanın yeni açılmış veya şirketlerin kaybettiği bir ekoloji davası karşısında nasıl tepki gösterdiğini inceliyor.
Araştırmacılar bu çalışmanın; karar alma aşamalarında ekoloji davalarıyla karşılaşma ihtimallerini de göz önünde bulundurarak, hissedarlar, finans düzenleyicileri ve hükümetler adına daha çevre dostu kararlara yönelmelerine yol açmasını umut ediyor.
Çalışma, 2005 ve 2021 yılları arasında ABD ve Avrupa’da gerçeklemiş 108 çevre davasını inceliyor. Çalışmaya göre yeni bir dava açılması, veya bir davanın kaybedilmesi gibi durumlar, davanın muhatabı olan şirketin değerini ortalama %0.41 oranında düşürüyor.
Borsanın en çok sarsıldığı zaman ise, dünyanın en büyük bazı enerji ve malzeme şirketlerinin de içinde bulunduğu, karbon devlerine yönelik davalardan sonraki günlerdi. Davaların yalnızca açılması bahsi geçen şirketlerin değerini ortalama %0.57 oranında düşürürken, şirketlerin aleyhine alınan kararlarda bu oran %1.5’a kadar yükselmişti.
Bunlar yüzdesel bazda oldukça küçük rakamlar olsalar da, araştırmacılar dev kirletici şirketlerin değerini düşüren bu davaların istatistiksel olarak büyük önem taşıdığında hemfikirler.
Araştırmanın öncü yazarı Misato Sato, “Bundan önce çevre davalarının piyasaya bir etkisi olup olmadığını bilmiyorduk. Bu zaten düşündüğümüz bir şeyin ilk somut kanıtı. Büyük kirletici firmalar ve özellikle de karbon devleri, artık iklim krizinin yol açtığı fiziksel riskler haricinde, bir de davalarla karşılaşma riski altındalar” dedi.
Araştırmacılar ayrıca, yeni bir yasal argüman biçimi içeren veya yeni bir yargı alanında açılan yeni davalara tepki olarak hisse fiyatlarının daha fazla düştüğünü buldu.
Örneğin, Perulu çiftçi ve dağ rehberi Saul Luciano Lliuya, 2015 yılında RWE adlı Alman enerji devine karşı benzeri görülmemiş bir yasal dava başlattığında, şirketin hisse değerleri %6 oranında düştü. Dava, şirketin Saul’un anavatanında yarattığı tarihsel hasarın tazminatına yönelikti. 2017’de değerler, davada şirketin aleyhine yaşanan gelişmelerle, bu sefer %1.3 oranında tekrar düştü.
Bir başka önemli dava ise petrol devi Shell’e karşı, Hollandalı sivil toplum örgütü Milieudefensie tarafından başlatılmıştı. Dava, şirketin küresel faaliyetlerinde yaptığı karbon salımını gerekli ölçüde azaltmasına yönelikti.
Shell’in hisse değerleri, Nisan 2019’da dava ilk açıldığında %1.9 oranında düştü. Fakat iki sene sonra, Hague’daki bir mahkeme Shell’in küresel karbon salımını 2030 yılı sonuna kadar %45 oranında düşürmesi gerektiğini emrettiğinde, düşüş iki katına çıkarak %3.8’e vardı. Shell isteksiz olsa da, bahsedilen süre içinde bu karara uymak zorunda.
Araştırmacılar, Shell davasının ardından borsadaki hisse fiyatlarını inceleyerek, “piyasanın iklim davalarına giderek artan şiddetlerde karşılık verdiğini” tespit etti.
Geçtiğimiz yıllarda, özellikle fosil yakıt firmaları ve diğer kirletici endüstrilere karşı açılan iklim davalarında büyük bir artış baş gösterdi. Pek çok dava şirketlerin eylemsizliğini ve yanlış haberler yaymalarını hedef alıyordu. Şirketler, bu durumu artık giderek artan bir risk olarak fark ediyorlar.
Örneğin BP, iklimle alakalı pek çok iddianın hedefi oldu. Bunların içinde ABD’nin çeşitli eyalet, belediye ve ilçe meclisleri tarafından ortaya atılanlar da var.
BP’nin Nisan’da yayımladığı genel raporundaki iklimle ilgili finansal açıklamalarına göre, şirketin kurallarında ve toplumsal tavrında değişikliğe gitmenin, kazançları üzerinde “sarsıcı etkileri” olabilir. Yasal işlemlere uyum sağlamak, şirketin açıklamasına göre, “kısa vadeli finansal hedeflerine ulaşmalarını engelleyebilir”.
Yasal uzmanlar Guardian’a verdikleri demeçlerde, iklim davalarının, şirketlerin daha fazla sorumlulukla karşılaşacakları önümüzdeki dönemde giderek artan bir durum haline geleceklerini söyledi.
Sato, bu davaların büyük kirletici şirketleri gerçekten eylem almaya yönlendireceğini söylemek için henüz çok erken olduğunu açıkladı; fakat hisse değerlerinin etkilenmesinin her halükarda olumlu bir gelişme olduğunu ve bundan sonra adımlarını daha dikkatli atabileceklerini de belirtti.
İklim şirketi Risilience’ın genel müdürü Andrew Coburn, konuyla ilgili verdiği demeçte büyük bir davada savunmacı olmanın hiçbir zaman pazar tarafından iyi karşılanmadığını, bunun en iyi ihtimalle kısa vadede ciddi mali giderlere ve itibar zedelenmesine yol açacağını belirtti: “Risilience’ın analizine göre, iklim kaynaklı davalardan oluşacak mali hasar, bir şirketin yıllık hasılatının %5’i veya daha fazlasını bulabilir.”
Coburn, Birleşik Krallık ve Avrupa’daki şirketlerin iklim krizine yönelik adımları konusunda doğru olmayan veriler paylaşmasının risklerine de değindi: “Kanıtlanabilir ve gerçekçi olmayan, sözde ‘yeşil’ çalışmalarını paylaşan şirketler, şeffaf veriler sunmayarak kendilerini ekstradan finansal risk altında bırakıyorlar.”
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…