;
Politika

Yaşam Hakkı Kaç Altın Eder?

iliç

MUÇEP, Çöpler Altın Madeni’nde göz göre göre gelen felaketin boyutunun yalnızca yaşamını yitiren emekçilerle sınırlı olmadığını söyledi ve ekledi: “Emeğin sermaye için sömürülmediği, doğanın refah vaadiyle kurban edilmediği bir düzen acil, gerekli ve mümkün.”

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen göçük hakkında Perşembe günü Muğla Sınırsızlık Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı MUÇEP üyesi Halime Şaman okudu.

“13 Şubat günü Erzincan İliç’te milyonlarca metreküp siyanürlü yığın liçi, niceliğin, kaç kişi olduklarının bir önemi olmaksızın emekçilerin yaşam hakkını elinden aldı. Herkes hatırlasın isteriz: Soma, Bursa, Zonguldak ve onlarca maden sahasında, tedbiri maliyetli bulan açgözlü işverenler ve çeşitli kademelerde onay verenler yüzünden katledilenler de o yığının altında kaldı” cümleleriyle başlayan açıklamada göz göre göre gelen felaketin boyutunun yalnızca yaşamını yitiren emekçilerle sınırlı olmadığı vurgulandı.

Fırat’a ve tüm havzaya doğru ilerleyen siyanürlü liçin sebep olacağı ekolojik tahribatın ölümcül boyutta olduğunu ve İliç’teki altın madeninin bir ekokırım suç mahalli haline geldiğini ifade eden Şaman, karşı karşıya olunan ekokırımın İliç’ten Basra Körfezi’ne erişen devasa bir alan olduğunu söyledi ve ekledi: “Söz konusu bölgenin ve aslında hepimiz yeraltı ve yerüstü sularının, toprağın zehirlenmesi, hidrojen siyanürün buharlaşarak havaya karışmasıyla, adeta kimyasal silaha dönüşmesi sonucu çoklu ölüm, kalıcı hasar gibi telafisi mümkün olmayan dehşet verici sonuçlarla yüz yüzeyiz. Geçmiş deneyimlerden, tarihten ders çıkarmamaktaki bu ısrarı anlamak mümkün değil! Eşme’de siyanürle altın çıkartılmaya başlanmasının ardından, yaklaşık bin kişinin siyanürden zehirlendiği hala hafızalarımızda.”

Peki, İliç’te Yaşadığımız Neydi?

Şaman’ın okuduğu açıklamada, felaket gerçekleşene dek yıllardır bu altın madeniyle ilgili defalarca ve somut verilerle yapılan uyarılar hatırlatılırken eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve şu anki AKP İstanbul Belediye Başkan Adayı Murat Kurum’un yaşanan kazaya dair açıklamalarına değinildi: “Eski Bakan Murat Kurum, yaptığı açıklamada madenin 135 defa denetlendiğini, çevreye verdiği zarardan ötürü mühürlendiğini söyledi. Biz bu denetim raporlarının ve mühürleme sonrası hangi gerekçeyle yeniden faaliyete izin verildiğinin kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmasını talep ediyoruz. Çevreye ve doğaya verdiği zarar bakanlıkça da tespit edilmiş olmasına karşın, şirketin tedbir sözlerine güvenmek mi tercih edilmiştir? Şirketin söz ve vaatleri, öbür tüm uyarı ve itirazların üstünde mi tutulmuştur? Bakanlık bir kamu kurumu ise, buradaki kamu yararı nerededir?”

Maden Kanunu 21 Kez Değiştirildi

Maden Kanunu’nda yapılan çok sayıda değişikliğe de dikkat çekilen açıklamada Şaman, “Neden yapılan bütün değişiklikler doğal kaynakların daha iyi korunması ve madencilik faaliyetlerinin kısıtlanması, denetlenmesi yerine, ruhsatların daha kolay ve keyfî bir şekilde dağıtılmasına yol açtı?” sorusunu yöneltti ve ekledi: “Tıpkı 6 Şubat depreminde olduğu gibi siyanür dolu atığın altında da iktidarı belirleyen ve iktidarın belirlediği sermaye ile onun siyasi aktörleri de kaldı.”

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yayımladığı 12. Kalkınma Planı’na da değinen Şaman, bu planda karar verici pozisyonundaki kişilerin madencilik faaliyetlerinden elde edilecek geliri 5 kat artırmayı hedeflediğini ve ekolojik dengeyi gözetmeye ilişkin ifadelerin ise net olmayan ve cılız bir şekilde kaldığını aktardı.

“Siyasi iktidar maden işletmecilerine öylesine dikensiz gül bahçesi vaad etmiştir ki Çat ilçesinde maden aramak için ÇED raporuna bile gerek duymama cüreti göstermişlerdir. Aslında bu yaşadığımız olay malumun ilamından öte değil” ifadesi ile devam eden açıklamada Türkiye’deki Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerine dikkat çekildi: “Çevresel etkinin gerçekçi değerlendirilmesi değil adeta proje değerlemesi yapılıyor. Kopyala yapıştır raporlar, kolaycacık çıkan izinler, onaylar ile oldu bittiye getirilmeye çalışılan nice süreç… Ülkenin dört bir yanında idare mahkemeleri ve danıştay ÇED davalarıyla dolu. Bunların çok büyük oranda kazanılıyor olmasından Bakanlık kendine ders çıkarmak şöyle dursun, etraftan dolanıp yine onay vermek peşinde koşuyor. İliç’teki durum yüzlercesinden biri ne yazık ki!”

“Kurumların koridorları doğayı alınır satılır bir meta olarak gören şirket sahiplerince aşındırılıyor. Yaşam hakkı ise tartışmaya açık olabilirmiş gibi ele alınıyor” diyen Şaman, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sitesinde yer alan verileri şu şekilde değerlendirdi: “Altın kullanımına sektörel olarak baktığımızda, mücevharatın %47 gibi oldukça büyük bir alanı kapladığını görüyoruz. Bunu merkez bankalarının depolarında bekleyen külçeler ve altın paralar takip ediyor. Bunların toplamı %90’ı buluyor. Başka bir deyişle hiçbir hayati gereği ve gerekçesi olmayan nesneler için insanların ve doğanın yaşam hakkı elinden alınıyor, binbir çeşit sömürü içinde madencilik yapılmaya çalışıyor. Bizler için başkasının hayatı da doğanın hakları da, kendi hayatlarımızdan gayrı değil ve onlar için mücadele etmek ise en onurlu yaşam biçimi.”

“Eksik Bırakılan Her Nefesle Soluksuz Kalıyoruz”

Şaman konuşmasında hak savunucusu Sedat Cezayirlioğlu’nun gözaltında tutulmasına da şu çarpıcı cümlelerle yer verdi: “Ekmeğini siyanürden kazanmak zorunda kalan emekçiden, kimyasallar yüzünden kırıma uğramış her yaşamın acısını en derinden duyuyoruz. Eksik bırakılan her nefesle soluksuz kalıyoruz. Suçlular dışarıda elini kolunu sallayarak gezerken yaşamını hak savunusuna adamış Sedat Cezayirlioğlu’nun gözaltında tutulması, felaketten ders çıkarılmadığının, halkın karşısında durup sermayenin koruması olmakta ısrarın açık göstergesidir. Sedat Cezayirlioğlu derhal serbest bırakılmalıdır.”

“Öfkemiz, acımız büyük” diyen Şaman, gecikmeksizin hayata geçirilmesini istedikleri taleplerini saydı:

  • Suça ortak olan tüm kamu görevlileri ve şirket yetkilileri hakkında soruşturma açılmasını ve yurtdışına çıkış yasağı getirilmesi
  • Siyanür liçli madenciliğin derhal yasaklanması
  • Ekokırım şuç mahalli bağımsız gözlemcilerin denetimine açılması
  • Delillerin karartılmasının önüne geçilmesi
  • Sürecin kamuoyuna açık biçimde yürütülmesi