“Paris Anlaşması’nı onaylamamak Türkiye için potansiyel diplomatik sonuçlar doğurabilir. Türkiye bu tutum ile birçok ülke tarafından karbon azaltım yükünde kendi payını kabul etmemiş bir ülke olarak algılanabilir ve bundan sonraki süreçte uluslararası meselelerde söz konusu ülkelerin Türkiye ile iş birliği eğilimlerinde düşüş görülebilir.” Bu sözler Silke Mooldijk (NewClimate Institute) ve Ryan Wilson’a (Climate Analytics) ait.
YAZI: Dilan KARACAN
Bilindiği üzere Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylamayan yedi ülkeden biri. Ayrıca ülke ekonomisi karbon odaklı büyüme hedeflerini sürdürüyor. Böylesi bir durum Avrupa ve dünya kamuoyunun gözünde Türkiye’nin ekolojik kültürü ve güncel ekolojik farkındalığı adına olumsuzluk teşkil ediyor. Türkiye ayrıca gelecekteki doğal dengeyi korumaktan kaçınan bir ülke algısına oturuyor. Böylesi bir tavrın sonucu yalnızca bu olumsuzluklardan ibaret olmayacak. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde uygulanacak ekonomik yaptırımlar ülkenin bu yaklaşımının kısa vadede en gözle görülür etkilerini yaratabilir.
2015 yılında 50 milyar ton olan karbon emisyonları, 2019’da 55 milyar tona yükselmiş durumdaydı. Fosil yakıt üretiminin de her yıl %2 oranında artmaya devam edeceği öngörülüyordu. Olağan dışı geçen 2020 yılında makul sebeplerden ötürü sözde olumlu verilerden birine de karbon emisyon miktarında rastlandı. Küresel seragazları emisyonu 2020 senesinde 2,4 milyar ton azalarak 2019’daki seviyeden %7 geriledi. Bu durum, İngiltere merkezli bir üniversitenin araştırmasına göre şu ana kadar kaydedilen en yüksek düşüş. Karbon emisyonundaki düşüşü ulaşımdaki düşüş tetikledi. Pandeminin en yoğun döneminde otomobil ve havayolu ulaşımı kaynaklı emisyon yaklaşık %50 oranında azalmıştı. Araştırmacılar karbon emisyonunun 2021’de tekrar artacağını belirterek hükümetleri temiz enerjiye geçiş politikalarına öncelik vermeleri konusunda uyardılar.
Joe Biden’ın Paris Anlaşması’na Dönüşü
Küresel iklim değişikliğine inanmayan Donald Trump bilindiği üzere Paris Anlaşması’ndan ülkesini geri çekmişti. Fakat ABD’nin yeni başkanı Joe Biden göreve geldikten hemen sonra ülkesinin Paris Anlaşması’na yeniden katılmasıyla ilgili kararnameyi imzaladı. Dünya genelindeki iklim değişikliği liderleri ve kampanyacılar, ABD Başkanı Joe Biden’ın 2015 Paris Anlaşması’na yeniden katılma hareketini memnuniyetle karşıladılar, ancak Washington’un emisyonları azaltması ve diğer ülkeleri de aynısını yapmaya teşvik etmek için etkisini kullanması gerektiğini ifade ettiler.
Paris Anlaşması’ndan bu yana, tüm dünyada düşük karbon emisyonlu çözümlere yatırımlar artıyor. Bu yatırımların 2020 sonrasında büyümeye devam edeceği; 35 milyon civarında yeni istihdam yaratacağı; hatta COVID-19 sonrası ekonomik toparlanmanın, “yeşil” olacağı ifade ediliyor. Fakat buna rağmen, dünya genelinde iklim değişikliğiyle mücadele ülkeler arasında homojen şekilde gerçekleşmiyor. Türkiye, Paris Anlaşması’na imza atan ancak anlaşmayı onaylamayan 7 ülkeden biri. Türkiye’nin 2015’ten bu yana CO2 emisyonu yüzde 3.5 artmış durumda.
Türkiye’nin Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı yaklaşımını NewClimate Institute’tan Silke Mooldijk ve Climate Analytics’ten Ryan Wilson ile yaptığımız söyleşide masaya yatırdık.
“Zamanla Türkiye’nin Avrupa İhracat Hacmi Daralacak”
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın Türkiye gibi Avrupa’yla yüksek ticaret kapasitesine sahip bir ülkeyi, Paris Anlaşması’nı onaylanmadığını da göz önünde bulundurarak, nasıl etkileyeceğine değinen Mooldijk ve Wilson sınırda karbon düzenlemesi uygulamasına dikkat çekiyor: “Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin en büyük ticari partnerlerinden biri olduğunu düşünürsek, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın Türkiye ekonomisini birçok açıdan etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBA) mekanizması ile üretimi karbon açısından yoğun ürünlere uygulanacak vergi sayesinde birçok Türk ürünü daha maliyetli hale gelecek. Böylesi bir durum Avrupalı müşterilerin gözünde Türk ürünlerini tercih edilmeyecek bir konuma getirecek. Zamanla Türkiye’nin Avrupa ihracat hacmi daralacağını ve ülke ekonomisine kötü bir etki olarak geri döneceğini söyleyebiliriz. Fakat Türkiye çevreci yaklaşımlara, ılımlı politikalar izlemeye başlar ve bu hususta beklenen standartları oluşturmaya başlarsa Türk sanayisi Avrupa’da daha rekabetçi bir pozisyona geçecektir.”
“Türkiye Avrupa Ülkeleri ile Aynı Standartları Yakalamalı”
Yeşil Mutabakatın ve Paris Anlaşması’nın içinde olmanın ekonomik açıdan uzun ve kısa vadede Türkiye’ye nasıl etkiler bırakabileceğini yorumlayan Mooldijk ve Wilson çevreci standartları yakalamanın hem ürün hem de ülke ekonomisi bazında rekabetçi bir yapının elde edilmesini sağlayacağını belirtiyor: ”Türkiye’nin kömür yakıtlı enerji santralları adına halihazırda planlanmış büyüme odaklı stratejileri ülke ekonomisinin dekarbonizasyonuna büyük bir engel konumunda. Bu durum üretilen Türk mallarının yüksek karbon ayakizine neden olması demek. Kömür yakıtlı enerji sistemleri için belirlenen bu büyüme stratejilerini bir kenara bırakarak, yenilenebilir enerji projelerine olan desteğin artırılması ile Türk ürünleri, Avrupa ürünlerine karşı olası karbon vergisi senaryolarında rekabetçi kalacaktır. Türkiye Avrupa ülkeleri ile aynı çevreci standartları yakalarsa, Türk ürünleri Avrupa pazarında söz konusu standartlar çerçevesinde üretilmiş Avrupa ürünlerine karşı dezavantajlı durumda olmaktan çıkacaktır. Bununda ötesinde daha arzulu ve istekli şekilde uygulanacak iklim politikaları ve düşük karbon teknolojilerine yapılacak yatırımlar ile birlikte yoğun karbon teknolojileri ve altyapılarına karşı süregelen bağımlılık azalacak ve böylece uzun vadede Türkiye ekonomisi rekabetçi yapısı bozulmayacaktır.”
Türkiye’nin bu zamana kadar Paris Anlaşması’nı onaylamamasının nelere mâl olduğunu ve bunun arkasında yatan sebepleri yorumlayan Mooldijk ve Wilson ülke statüsü meselesine değiniyor ve Türkiye için bu tutumun doğuracağı olası sonuçlara dikkat çekiyor: “Gelişmiş ülkelerin emisyon azaltımı hususunda önderlik etmesi ve emisyon azaltımı adına gelişmekte olan ülkelere finansal destek sağlaması bekleniyor. Türkiye bu çerçeve bağlamında iklim fonlarından fayda sağlamak amacıyla gelişmekte olan ülke konumunda değerlendirilmek istiyor. Gelişmiş ülke olarak değerlendirilen Türkiye’ye diğer ülkelere iklim finansmanı sağlamama gibi bir imtiyaz verilmesine rağmen, Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylamaktan kaçınmaya devam ediyor ve gelişmekte olan ülke statüsünde değerlendirilip iklim finansmanından faydalanmayı amaçlıyor. Paris Anlaşması’nı onaylamamak Türkiye için potansiyel diplomatik sonuçlar doğurabilir. Türkiye bu tutum ile birçok ülke tarafından karbon azaltım yükünde kendi payını kabul etmemiş bir ülke olarak algılanabilir ve bundan sonraki süreçte uluslararası meselelerde söz konusu ülkelerin Türkiye ile iş birliği eğilimlerinde düşüş görülebilir.”
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…