;
Bilim

Türkiye’de Milyonlar İklime ve Doğaya Verilen Zararların Etkisi Altında Yaşıyor

iklim

Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de yaklaşık 39 milyon insan, biyolojik çeşitlilik sistemindeki zararlar nedeniyle, insanların refahına katkıda bulunan ekosistem hizmetlerini sağlama kapasitesi azalmış topraklarda yaşıyor.

The Lancet Planetary Health dergisinde bugün yayımlanan yeni bir araştırma, gezegenin gelecekte herkese temel bir yaşam standardı sağlayabilmesinin ancak ekonomik sistem ve teknolojilerin önemli ölçüde dönüştürülmesi ve kritik kaynakların daha adil bir şekilde kullanılması, yönetilmesi ve paylaşılmasıyla mümkün olabileceğini gösteriyor.

Rapor, Future Earth’ün ev sahipliğini yaptığı uluslararası bir bilim komisyonu ve Global Commons Alliance’ın bilimsel temel taşı olan Earth Commission’dan 60’tan fazla önde gelen doğa ve sosyal bilimci tarafından ortaklaşa yazıldı. Dr. Joyeeta Gupta, Dr. Xuemei Bai ve Dr. Diana Liverman tarafından yönetilen rapor, geçtiğimiz yıl Nature dergisinde yayımlanan ve insanların ve gezegenin gelişebileceği yaşamsal sınırların çoğunun aşıldığını ortaya koyan Güvenli ve Adil Yeryüzü Sistemi Sınırları’nın üzerine inşa edildi.

Güvenli ve Adil Alan Daralıyor

Bu yeni makale, insanlara ve doğaya verilen zararın en aza indirilebileceği ve herkesin ihtiyaçlarının karşılanabileceği “Güvenli ve Adil Alan “ı tanımlamakta ve bu Alan’a ulaşmanın ve orada kalmanın yollarını ortaya koyuyor.

Geçen yıl yayımlanan Dünya Sistemi Sınırları, insanların doğal kaynakları çıkarması ve kirlilik için, Dünya sistemlerinin istikrarlı ve dirençli kalabileceği ve insanların zarar görmekten korunabileceği bir “tavan” olarak görülebilir. Şimdi ise bilim insanları, küresel nüfusun yoksulluktan uzak bir yaşam sürebilmesi için Dünya sisteminden ne kadarına ihtiyacı olduğunu göstererek bir “temel” eklediler. Bilim insanları ilk kez güvenlik (istikrarlı bir gezegen) ve adaleti (insanların zarardan korunması) aynı birimlerde ölçerek, adaletin gezegenin ve insanların güvenliği için bir ön koşul olduğunu ortaya koydu. Bu makale, Nature Sustainability and Environmental Politics dergisinde yayınlanan Earth System Justice’in temel fikirleri üzerine inşa edildi.

Bu yeni çalışmada, araştırmacılar 2050 yılına kadar projeksiyonlar yapmış ve acil dönüşümler yapılmadığı takdirde “Güvenli ve Adil Alanın” zaman içinde daralacağını tespit ettiler. Özellikle iklim konusunda, şimdi önemli değişiklikler yapılmazsa, 2050 yılına kadar Güvenli ve Adil Alan kalmayacağını tespit ettiler. Bu, gezegendeki herkesin 2050 yılında sadece temel bir yaşam standardı için gerekli kaynaklara erişimi olsa bile, Dünya’nın hâlâ iklim sınırının dışında kalacağı anlamına geliyor. Enerji, gıda ve kentsel sistemler acilen dönüştürülmediği takdirde, yeryüzü sistemleri dünyanın dört bir yanındaki insanlara daha fazla zarar verecek tehlikeli devrilme noktalarını aşma riskiyle karşı karşıya.

Ayrıca eşitsizliklerin ve sınırlı kaynakların bir azınlık tarafından aşırı tüketiminin bu daralmanın temel nedenleri olduğunu da ortaya kondu. Şu anda yeterli kaynağa sahip olmayanlar için minimum kaynak sağlamak, Dünya sistemi üzerinde şu anda çok daha fazla kaynak kullanan azınlığın neden olduğundan çok daha az baskı yaratacak.

Araştırma ayrıca gezegenin nerelerinde Güvenli ve Adil sınırların ihlal edildiğine bakmış ve bunu iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, kirlilik ve su kıtlığından zarar gören yoksulluk içinde yaşayan insanlarla örtüştürdü. Bulgular, insanların ve ekosistemlerin sağlığını etkileyen Dünya sistemi değişikliğinden en çok etkilenenlerin halihazırda hassas durumda olan topluluklar olduğunu, ancak zenginler de dahil olmak üzere herkesin risk altında olduğunu gösteriyor.

Örneğin Türkiye’de yaklaşık 39 milyon insan, biyolojik çeşitlilik sistemindeki zararlar nedeniyle, insanların refahına katkıda bulunan ekosistem hizmetlerini sağlama kapasitesi azalmış topraklarda yaşıyor.

İklim değişikliğine bağlı aşırı sıcaklıkların dağılımı incelendiğinde, Türkiye’nin dünya çapında en çok etkilenen ülkelerden biri olduğunu görünüyor. 2100 yılında 2°C sıcaklık artışı halinde, Türkiye’de yaklaşık 3 milyon kişi deniz seviyesindeki yükselmeden etkilenecek.

Türkiye’de yaklaşık 68 milyon kişi, PM2.5 olarak adlandırılan ince partikül madde kaynaklı güvenli olmayan seviyelerde hava kirliliğine maruz kalıyor.

Yeryüzü Komisyonu Eş Başkanı, Potsdam İklim Etkileri Araştırma Enstitüsü Direktörü ve Potsdam Üniversitesi Yeryüzü Sistem Bilimi Profesörü Johan Rockström şunları söyledi: “Bilim insanları ilk kez, hepimizin gelişebileceği istikrarlı ve dirençli bir geleceğe giden yolu belirlemek için güvenlik ve adaleti aynı birimleri kullanarak ölçtüler. Bu çalışma, adaletin gezegenin ve insanların güvenliği için bir ön koşul olduğunu gösteriyor. Dünya sisteminin daha da gerilemesi riskini ve bunun sonucunda toplulukların yaşadığı zararı ele almakta, aynı zamanda kaynakların nasıl adil bir şekilde dağıtılması gerektiğini belirlemeye çalışıyor. Dünyanın dört bir yanındaki yoksul ve zengin topluluklar zaten savunmasız durumdalar ve daha da savunmasız hale gelecekler – ancak şimdi harekete geçmek ve gidişatı değiştirmek için bir fırsatımız var.”

Acil Dönüşümler Gerekli 

Güvenli ve Adil Alan, insanların ve gezegenin gelişmeye devam edebileceği, fırsatlar açısından zengin kalan tek alandır. Bu alana ulaşabilmek için, rapor üç alanda değişim çağrısında bulunuyor:

  • İlk olarak, politika yapıcılar, işletmeler, sivil toplum ve topluluklar arasında iyi koordine edilmiş, kasıtlı bir çaba, ekonomiyi yönetme şeklimizde değişiklikler yapmaya zorlayabilir ve doğa ve iklim üzerindeki baskıyı azaltırken eşitsizliği ele alabilecek yeni politikalar ve finansman mekanizmaları bulabilir.
  • İkinci olarak, dönüşümün temelinde, toplumun her seviyesinde kaynakların daha verimli ve etkin yönetimi, paylaşımı ve kullanımı yatıyor – buna, bazı toplulukların aşırı tüketiminin ele alınması da dahildir ki bu da en çok ihtiyacı olanların temel kaynaklara erişimini kısıtlıyor.
  • Üçüncü olarak, sürdürülebilir ve uygun maliyetli teknolojilere yatırım yapılması, özellikle de alanın çok az olduğu veya hiç kalmadığı yerlerde, daha az kaynak kullanmamıza ve herkes için Güvenli ve Adil Alanın yeniden açılmasına yardımcı olmak için gereklidir .

Özellikle işletmeler ve şehirler, gezegen üzerindeki baskının azaltılmasında öncü bir role sahiptir. Dünya sistemi sınırlarını işlevsel hale getirerek ve bunları bilime dayalı hedefler için bir temel olarak kullanarak, Dünya’nın doğal kaynaklarının daha iyi bekçileri olabilirler.