YAZI: Prof. Dr. İsmail Yücel ve Prof. Dr. M. Tuğrul Yılmaz
İklim değişikliğinin Türkiye’de yaşanan aşırı iklim olaylarına etkilerini inceleyen, Berkin Gümüş ve Doç. Dr. Sertaç Oruç ile birlikte yayımladığımız yeni bir çalışma, Türkiye’de sürekli olarak daha kurak koşulların oluşacağı öngörüsünü ortaya koyuyor.
Çalışmanın bulgularına göre, ülke genelinde sıcaklıkların artması, yağışların ise azalması bekleniyor. Öte yandan aşırı yağışların, daha sık ve şiddetli yaşanacağı öngörülüyor. Bu değişimlerin, ülkelerin seragazı emisyonlarını anlamlı şekilde azaltmadığı kötümser bir senaryoda çok daha belirgin gerçekleşmesi bekleniyor.
Kuraklık koşullarının giderek artacağı öngörülen bu yakın gelecekte, Güneydoğu Anadolu en uzun kurak dönemlerin yaşandığı bölge olmaya devam etse de, kurak dönemlerin en çok Marmara Bölgesi’nde uzayacağı hesaplanıyor. Ortalama yağışlar ise özellikle Akdeniz ve Ege Bölgeleri’nde azalabilir.
Türkiye’de yağış, sıcaklıklar ve aşırı iklim olaylarındaki değişimleri mekansal ve zamansal olarak inceleyen araştırmada, en güncel küresel iklim modelleri çıktıları kullanılarak iki farklı senaryo çalışıldı. Bu senaryolar, emisyonların bugünkü seviyelerinde devam edip yüzyıl ortasına doğru yavaş yavaş düşeceğinden yola çıkan, daha iyimser senaryo (SSP2-4.5) ile emisyonlarda anlamlı bir düşüş sağlanamayan, yüksek emisyon senaryosu olan (SSP5-8.5)’tir.
Çalışmaya göre, Türkiye genelindeki ortalama yıllık toplam yağışlarda yüzyıl sonuna kadar düşüş yaşanması bekleniyor. Bu düşüşün, iyimser senaryoya kıyasla yüksek emisyon senaryosunda daha sert gerçekleşebileceği ancak yağışlardaki değişimin bölgeler arasında farklılık gösterebileceği öngörülüyor.
İyimser senaryoya göre toplam yağışların, Türkiye’nin güney ve batı bölgelerinde azalması öngörülürken, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri’nde ise değişmeyeceği ya da hafifçe yükseleceği tahmin ediliyor.
Ancak kötümser senaryo, farklı bir eğilime işaret ediyor. Bu senaryoda, yalnızca Doğu Anadolu’nun bazı kesimlerinde hafif artış eğilimi görülüyor; buna karşın, ülkenin geri kalanında toplam yağışlar azalıyor. En şiddetli düşüşler ise Güney Ege ve Akdeniz kıyılarında bekleniyor. Muğla ve Antalya çevresinde yağışların, yüzyıl sonunda %30’a kadar azalabileceği öngörülüyor.
Bu değerlendirmeler, iklim değişikliğinin ortalama yağışlar üzerindeki etkisini gösteriyor. Ancak iklim değişikliğinin ayrıca yıllar arasındaki değişkenliği de artırdığı biliniyor. Bu, ortalama yağışların değişmediği bir senaryoda dahi, geçmişe kıyasla daha şiddetli kurak veya aşırı yağışlı yılların yaşanmasının mümkün olduğu anlamına geliyor. Bu beklenmedik değişkenliğin de iklimin daha belirsiz ve tahmin edilemez hale gelmesine sebep olabileceği düşünülüyor.
Yapılan çalışma, her iki senaryoda da, toplam yağışlardaki değişkenliğin tüm Türkiye’de artacağını gösteriyor. Özellikle kötümser senaryoda kurak yılların, geçmiş dönemlere göre hem daha sık hem de daha şiddetli yaşanabileceği öngörülüyor.
İklim değişikliğinin yağışlar üzerindeki bir diğer sonucu ise kısa süreli aşırı yağış olaylarındaki artış olarak karşımıza çıkıyor. Araştırma bulgularına göre, aşırı yağışların tüm Türkiye üzerinde daha şiddetli hale gelebileceği tahmin ediliyor.
Bir yıl içinde gerçekleşen en şiddetli 24 saatlik yağışların incelenmesi, değerlerin tüm bölgeler için arttığını ortaya koyuyor. Aşırı yağışların en fazla Karadeniz Bölgesi’nde şiddetlenmesi bekleniyor. Özellikle Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde aşırı yağışların maksimum şiddete ulaşabileceği görülüyor.
Özetle, elde edilen sonuçlar, bir yandan toplam yağışların azalacağına, diğer yandan ise aşırı yağışların ve bu olaylar sırasında düşen toplam yağış miktarlarının artacağına işaret ediyor.
Bu sonuçları destekleyen bir diğer bulgu ise, yıl içinde hiç yağış gerçekleşmeyen aralıksız en uzun dönemlerin sürelerindeki değişimler olarak karşımıza çıkıyor. Her iki senaryoda da, yağışsız dönemlerin Türkiye genelinde uzayacağı görülüyor. Yağışsız dönemlerde en fazla artış yaşaması beklenen bölge ise Marmara.
Geçmiş dönemde, Marmara Bölgesi’ndeki en uzun yağışsız dönemlerin ortalamaları yaklaşık 50 gün seviyesindeyken kötümser senaryo altında bu değer, yüzyıl sonunda 75 güne, yani bugün Güneydoğu Anadolu’da gözlenen değere ulaşabiliyor.
İklim değişikliğinin günlük en düşük ve en yüksek sıcaklıklara etkisinin de araştırıldığı çalışmanın bulgularına göre, her iki senaryoda da sıcaklıkların yüzyıl boyunca artması bekleniyor. İyimser senaryoda, bu artış giderek yavaşlıyor ve yüzyıl sonunda neredeyse durma noktasına geliyor olsa da kötümser senaryoya göre yüzyıl sonuna kadar hızlanarak devam etmesi bekleniyor.
Yağışlardan farklı olarak sıcaklık değişimlerinin, tüm bölgelerde birbirine paralel ilerlediği görülüyor. Günlük en yüksek sıcaklıkların bir yıl içindeki ortalamalarının, yüzyıl sonuna kadar, iyimser senaryoda 3.5 derece, kötümser senaryoda ise 6.1 derece artması bekleniyor. Benzer şekilde, en düşük sıcaklıkların ortalamasının da 3.3 derece ila 5.6 derece arasında yükseleceği öngörülüyor.
Yıllık ortalama değerlerin yanı sıra, bir yıl içinde ölçülen en düşük ve en yüksek sıcaklıklarda da artış olacağı hesaplanıyor; ancak bu artışların daha şiddetli olacağı öngörülüyor. Yüzyıl sonunda ise yıllık en yüksek sıcaklıkların 1961-2014 dönemine kıyasla 4.3 derece ila 7.5 derece artabileceği tahmin ediliyor. En düşük sıcaklıklardaki artışın ise 4.6 derece ila 7.6 derece arasında seyredeceği hesaplanıyor.
Bu değişimler, en düşük ve yüksek sıcaklıkların, ortalamaya göre daha fazla arttığını gösteriyor. Bu sonuçlara göre, aşırı soğuk olayların sayılarında azalmalar beklenirken, aşırı sıcaklıkların sürekli şiddetleneceği söylenebilir.
Çalışmada incelenen bir diğer değer ise, bir sene içerisinde sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısı. Geçmiş dönemler incelendiğinde, ülkemizde ortalama 105 gün olan bu değerin, Doğu Anadolu’da ortalama 163 gün olduğu, Marmara Bölgesi’nde ise yalnızca 49 gün olarak gerçekleştiği görülüyor.
Öte yandan, artan sıcaklıklarla birlikte, bu değerlerin gelecekte ülkenin tamamında hızla düşeceği öngörülüyor. Kötümser senaryoya göre, yüzyıl sonunda sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısının ortalama olarak ülke genelinde 105 günden 49 güne, Doğu Anadolu’da 163 günden 91 güne, Marmara’da ise 49 günden 12 güne inmesi bekleniyor.
Doğu Anadolu Bölgesi’nin, yaklaşık 72 günlük düşüş ile, bu değerin en fazla azalacağı bölge olması bekleniyor. Bu durumun, bölgedeki kar yağışlarında da ciddi azalmalara sebep olacağı öngörülüyor ve artan sıcaklıkların kar erime dönemlerini de daha erken aylara kaydırabileceği hesaplanıyor.
Türkiye’nin, karşı karşıya kalacağı bu gibi aşırı iklim olaylarının olumsuz etkilerini azaltmak için bazı uyum politikaları geliştirmesi şart. İlk olarak, değişen sıcaklık ve yağış karakteristiklerinin farklı bölgelerde yaratabileceği farklı sorunları ele alan, her bölgenin özel koşullarına cevap veren uyum planları oluşturulması gerekiyor.
Sel ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olaylarının topluluklar ve kritik hizmetler üzerinde olumsuz etkileri olması beklenebilir. Aşırı yağışlardaki şiddetlenme, özellikle Karadeniz gibi, taşkın konusunda zaten hassas olan bölgeleri daha riskli hale getirebilir. Bunun yanı sıra, tarihsel olarak aşırı yağış riski bulunmayan bölgelerde de sel olayları yaşanmaya başlayabilir. Bu gibi aşırı yağış olaylarının birçok farklı alanlarda sorun yaratabileceği öngörülüyor.
Altyapı ve kentsel planlama açısından, drenaj sistemlerine aşırı yük binebilir; bu da kentsel taşkın risklerinin artmasına ve kentsel altyapının zarar görmesine neden olabilir. Bu gibi olumsuz etkileri azaltmak için, uyum politikalarında kentsel ve kırsal dayanıklı altyapı yatırımlarına öncelikle verilmesi önemli.
Aşırı olaylardan kaynaklanan yoğun yağışların, tarımsal üretimi de etkilemesi bekleniyor; bu yağışlar su basmasına, toprak erozyonuna ve mahsulün zarar görmesine neden olabilir. Yoğun yağış olayları, hızlı akışlara yol açabildiğinden ve yeraltı suyunun beslenmesini etkileyebileceğinden, su kaynakları yönetimi açısından da riskler oluşturabilir. Ekosistemler, bozulmalarla karşı karşıya kalabilirler.
Artması beklenen kuraklıkla birlikte, sürdürülebilir su mevcudiyetini sağlamak da aciliyet kazanacak. Bunun için, değişen kar erimesi düzenlerini, artan buharlaşmayı ve değişen yağış eğilimlerini hesaba katan detaylı su yönetim stratejileri geliştirilmesi gerekecek. Aynı zamanda kuraklığa dayanıklı mahsulleri teşvik etmek ve değişen iklim koşullarına dayanıklı, sürdürülebilir tarım uygulamalarını desteklemek, atılması gereken adımlar arasında yer alıyor.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…