Yeni bir çalışmada, iklim değişikliği nedeniyle deniz suyu seviyelerinde beklenen yükselmenin Türkiye ve Yunanistan kıyılarındaki tarihi alanları nasıl etkileyeceğini incelendi. 55 tarihi alanın sular altında kalma riskinin “çok yüksek” veya “yüksek” olduğu tespit edildi. Muğla’nın Datça ilçesindeki Knidos Antik Kenti’nin yanı sıra Kaunos ve Elaia antik kentlerinin, en olumlu senaryoda dahi yüzyıl sonuna kadar sular altında kalabileceği tahmin ediliyor.
YAZI: Doç. Dr. Enes Zengin
Yeni bir çalışmaya göre, küresel iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesinde beklenen yükselme, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın sahil şeritlerinde yer alan 150’ye yakın arkeolojik alanı ve tarihi yapıyı tehdit ediyor. Muğla’daki Knidos ve Kaunos antik kentleri ile İzmir Bergama’daki Elaia Antik Liman Kenti, “çok yüksek” risk altında olan ve en olumlu senaryoda dahi kısmen ya da tamamen sular altında kalması beklenen tarihi alanlar olarak öne çıkıyor.
Sular altında kalma riskini çok yüksekten çok düşüğe beş seviyede değerlendiren çalışmada, Türkiye ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz kıyılarında yer alan 464 tarihi alanın risk durumu incelendi. Buna göre 34 alanın “çok yüksek”, 21 alanın “yüksek”, 25 alanın ise “orta” seviye risk altında olduğu tespit edildi.
Deniz suyu seviyelerindeki yükselmenin üç metreyi bulduğu ve “orta” seviye risk altındaki alanları da etkilediği bir senaryoda, Aydın’da Efes Limanı, Efes Antik Kenti, Milet Antik Kenti, Güvercinada Kalesi; İzmir’de Klazomenai Örenyeri; Antalya’da ise Olimpos ve Patara antik kentleri gibi önemli tarihi alanların kısmen veya tamamen sular altında kalabileceği hesaplanıyor. 317 alanın ise en olumsuz senaryoda öngörülen beş metrelik yükselmede dahi tehlikede olmadığı tespit edildi.
Yüzyıl Sonuna Kadar bir Metrelik Yükselme Bekleniyor
Deniz seviyelerindeki yükselme, temel olarak kara-buz kütlesindeki azalma ve okyanus suyunun ısıl genişlemesi nedeniyle meydana geliyor. Ancak küresel ısınma nedeniyle olağan döngünün üzerinde artan bu yükselme, dünyanın her yerinde aynı şekilde gerçekleşmiyor ve ve yerel olarak farklılık gösteriyor. Yazarı olduğum çalışmada da hem küresel olarak hem de Akdeniz Havzası’nda 2300 yılına kadar deniz seviyesinde meydana gelmesi muhtemel yükselişe dair senaryolardan yola çıkılararak etkilenmesi muhteml olan Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyıları ile Yunanistan’da bulunan tarihi alanlara yönelik bir çalışma yapıldı.
Her ne kadar hem ülkelerin hem de küresel şirketlerin karbon emisyonlarının azaltımasına yönelik taahhütleri olsa da, önümüzdeki on yıllarda emisyonların ne ölçüde sınırlandırılabileceği net değil. Dolayısıyla küresel ısınmanın kaç dereceye ulaşacağını da tam olarak bilemiyoruz. Bunun yanı sıra, bu ısınmanın tetikleyeceği, özellikle yerbilimleri ile ilişkili, karmaşık fiziksel süreçlere dair de belirsizlikler bulunuyor. Söz konusu bu kısıtlamalar da göz önüne alınarak ortaya tüm tahminleri kapsayacak şekilde, Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Okyanus Hizmetleri (National Ocean Service) tarafından 2022 Yılı Deniz Seviyesi Yükselimi Teknik Raporu ve literatürdeki diğer çalışmalardaki veriler de dikkate alınarak yüzyıl sonunda deniz suyu seviyelerindeki yükselmenin 0,3 metre ile 2,0 metre arasında değişeceğine yönelik öngörülerden yola çıkılarak 2300 yılına kadar meydana gelmesi muhtemel beş farklı senaryo oluşturuldu. Bu senaryolarda 1,0 ile 5,0 metre arasında değişen ve birer metrelik deniz seviyesi yükselimi senaryoları kullanıldı. Metodolojisi açıklanan ve yazarı olduğum bu çalışmada, Türkiye ve Yunanistan kıyılarında yer alan ve sular altında kalma tehlikesi bulunan tarihi alanlar tespit edildi.
Tarihi MÖ 5000 yılına uzanan ve dünyanın en eski tarım topluluklarından bazılarının aralarında bulunduğu Ege uygarlıkları, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan çok sayıda tarihi alana ev sahipliği yapmasının da başlıca nedeni olarak açıklanabilir. Bu listede Türkiye’den 19, Yunanistan’dan ise 18 alan yer almakla birlikte Türkiye’den 84, Yunanistan’dan ise 14 alan ise, listeye eklenmek üzere aday gösterilen alanların dahil edildiği UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’nde bulunuyor.
Türkiye ve Yunanistan’da 147 Alan Risk Altında
Türkiye’de ve Yunanistan’da kıyı şeridine yakın bölgelerde yer alan 464 tarihi alan için risk değerlendirmesi yapan çalışmada, bir metrelik yükselme söz konusu olduğunda 34 tarihi alanın (toplam alanların %7’sinin) doğrudan risk altında olacağı hesaplandı.
Bekleneceği üzere, deniz suyu seviyesinde gözlenen her bir metrelik artışta, tehlike altındaki tarihi alanların sayısı da artıyor. Yükselmenin iki metreyi bulması durumda 53; üç metrede 80; dört metrede 106 ve beş metrede ise 147 alanın doğrudan ya da kısmen sular altında kalma risk bulunuyor. 317 tarihi alanın ise deniz seviyesi yükselimi kaynaklı bir risk altında olmadığı görülüyor.
Knidos Yüzyıl Sonuna Kadar Sular Altında Kalabilir
Türkiye’deki önemli tarihi alanlar arasında bulunan ve elde edilen sonuçlara göre sular altında kalma riski “çok yüksek” tespit edilen alanlar arasında Muğla’daki Knidos ve Kaunos antik kentleri ile İzmir Bergama’daki Elaia Antik Liman Kenti ve Seferihisar’daki Teos Antik Limanı da yer alıyor.
Bu önemli merkezlerin yanı sıra, daha orta ve küçük ölçekli yedi tarihi alanın da su altında kalma riskinin “çok yüksek” olduğu tespit edildi.
Aynı senaryoya göre Yunanistan’da ise Sissi, Pavlopetri ve Lokris antik kentlerinin de “çok yüksek” risk altında olduğu görülüyor. Yunanistan’da bu üç alana ek olarak 20 orta ve küçük ölçekli tarihi alan da “çok yüksek” risk altında bulunuyor.
Yükselme Önlenemezse Efes, Olimpos ve Milet de Sırada
Küresel ısınmanın sınırlandırılamadığı ve deniz suyu seviyelerindeki artışın üç metreyi bulduğu bir senaryoda ise Türkiye’nin en önemli antik kentleri arasında yer alan Efes, Olimpos, Patara ve Milet gibi alanların da bir bölümü sular altında kalabilir.
Sular altında kalma riskinin ‘yüksek’ olduğu tespit edilen, dolayısıyla iki metrelik yükselmeden etkileneceği öngörülen tarihi alanlar arasında İzmir’in Urla ilçesindeki Klazomenai Nekropolisi, Antalya’daki Aperlai ve Limyra antik kenti, Muğla’daki Larymna (Loryma) Antik Kenti gibi önemli alanlar bulunuyor.
Deniz seviyesinde üç metrelik bir yükselme gözlenmesi halinde ise Efes’in hem tarihi limanı hem de örenyeri; Olimpos ve Patara örenyerleri ve Kuşadası’ndaki Güvercinada Kalesi’nin bir bölümü de etkilenebilir.
Kazı ve Koruma Çalışmalarında Önlem Alınmalı
Tarihi alanlar, insanlığın geçmişi ile bağlantı kuran, önemli alanlar; hem insanlığın gelişimi hem de eski dönemlerin gelenek ve görenekleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyorlar. Bu alanlar ayrıca geçmiş dönemlerde meydana gelmiş birçok jeolojik olayın anlaşılabilmesi içinde adeta birer laboratuvar işlevi görüyor.
Bilimsel önemlerinin yanı sıra, tarihi alanlar turizm merkezi olarak da büyük önem taşıyorlar. Her yıl milyonlarca insan tarafından ziyaret edilen bu alanlar, tarihsel farkındalığı artırmaya da büyük katkı sunuyor. Ne yazık ki iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyelerinde beklenen yükselme, özellikle kıyı şeridinde yer alan tarihi alanları tehdit ediyor.
Tarih boyunca insanlık; nehirler, göller, denizler ve okyanuslar gibi su kaynaklarına yakın yerlerde yerleşim kurma eğiliminde oldu. Daha verimli tarım arazilerine sahip olmak, su ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilmek ve ticaret limanları kurabilmek, bu tercihin temel nedenleri olarak sayılabilir.
Ne var ki suya yakın yaşamak çeşitli riskleri de beraberinde getiriyor. Bu bölgeler tarih boyunca heyelan, erozyon, sel ve küresel jeolojik süreçler nedeniyle sular altında kalmak gibi doğal tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Bugün ise iklim değişikliği ile birlikte dünya genelinde buzulların ve buz örtülerinin erime hızının artması, bu tarihi alanları da dolaylı olarak tehdit ediyor.
Arkeolojik kazı ve koruma çalışmaları tüm dünyada yoğun bir şekilde devam ediyor. Ancak uzun zaman alan bu çalışmalar, ciddi iş gücü ve titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu nedenle tarihi alanlara yönelik yapılacak çalışmaların kısa, orta ve uzun vadeli dış etkenlere göre planlanması, yani iklim değişikliği nedeniyle su seviyelerinde beklenen yükselmenin de dikkate alınması, kaçınılmaz bir gereklilik olarak öne çıkıyor.