;
Ekonomi Politika

Türkiye için Turnusol Testi: Kömürden Çıkış

Türkiye için en önemli öncelik, somut bir enerji dönüşümüne dayalı gelişmiş bir Ulusal Katkı Beyanı (NDC) sunumu olmalı. Yeni kömür yatırımı yapmayacağını taahhüt etmek, atılabilecek en kolay adım olabileceği gibi, Türkiye’nin yeni paradigmaya uyum sağlaması için bir fırsat da olabilir. 

YAZI: Öykü ŞENLEN, E3G İklim Değişikliği ve Enerji Dönüşümü Araştırmacısı

Bilimsel gerçekler ortada. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) değerlendirme raporlarına göre, dünya kömür kullanımına hızla son vermezse küresel sıcaklık artışını 1,5 derece hedefinin altında sınırlamak mümkün olmayacak. Öte yandan, cesaret verici haberler de var: Dünya hızla kömürden uzaklaşıyor. Planlanan kömür kapasitesi, 2015 yılında Paris Anlaşması’nın kabul edilmesinden bu yana küresel ölçekte %76 azaldı ve tünelin ucunda kömür projelerinin sonu göründü. Bundan sadece birkaç ay önce, 26. Taraflar Konferansı (COP26) Başkanı Alok Sharma, Glasgow’da yapılacak olan iklim zirvesinde “kömürü tarihe gömme” çağrısı yapmıştı. Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de defalarca tüm hükümetleri kömür yatırımlarından uzaklaşmaya çağırdı. Bu cesur mesajlar hükümetler arasında yankı uyandırmış gibi görünüyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in son BM Genel Kurulu’nda bundan böyle yurt dışına kömür finansmanı sağlamayacaklarını açıklaması da gündeme oturan son örnek oldu. Aynı toplantıda, Sri Lanka, Şili, Danimarka, Fransa, Almanya, Karadağ ve Birleşik Krallık da diğer tüm ülkeleri BM tarafından yeni kömürle çalışan elektrik santrallarının inşasını durdurma taahhüdünü vermeye teşvik etmeyi amaçlayan “Yeni Kömür Santralı Yok Sözleşmesi”ni duyurdular.

Türkiye’de Kömür ve Paris Anlaşması

Türkiye ise uzun bir “iklim eylemsizliği” döneminden sonra nihayet Paris Anlaşması’nı onaylayarak ve geçtiğimiz haftalarda 2053 net sıfır hedefini açıklayarak kritik bir adım attı. Bu birçoğumuzun uzun süredir beklediği an olmasına rağmen, herkes daha gidilecek çok yol ve yapılacak çok şey olduğu konusunda hemfikir. Bunu kömürden uzaklaşma mücadelesi bağlamında detaylandırmama izin verin. Türkiye halen büyük miktarda yeni kömür santralı planına (12.14 GW) sahip son Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ekonomisi durumunda ve küresel olarak en büyük beşinci planlanan kömür kapasitesine sahip ülke olmaya devam ediyor. Bu bizim için bu bir tür turnusol testi. Eğer Türkiye bu yüzyılın ortasına kadar net sıfıra ulaşma konusunda samimiyse, mevcutta inşaatı dahi başlamamış kömür projeleri ve kömür yanlısı enerji politikaları geleceğimizin bir parçası olmamalı. Temmuz 2021 itibarıyla, OECD’deki planlanan kapasitenin neredeyse %75’ini Türkiye oluşturuyor ve halen inşaat aşamasında kömür projeleri (1.4GW) olan son beş ülkeden biri. Ancak kömür, özellikle daha ucuz yenilenebilir enerji teknolojileriyle karşılaştırıldığında, bu çağda artık politik, sosyal veya ekonomik olarak uygun bir seçenek değil. Türkiye gibi ülkelerin düşük emisyonlu elektrik ve enerji kaynaklarıyla ilerlemeleri mevcut ekonomik ve çevresel koşullar çerçevesinde daha mantıklı görünüyor. Ayrıca, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Dünya Enerji Görünümü 2021 raporunda vurguladığı gibi, iklim hedeflerini karşılayan tüm senaryolarda kömür kullanımında hızlı bir düşüş görülüyor. 2053 yılına kadar gerçekçi bir şekilde net sıfıra ulaşmak için Türkiye’nin halen planlama aşamasındaki kömür projelerini iptal etmesi ve yerli kömüre yönelik sübvansiyonları sona erdirmesi gerekiyor.

Yenilenebilir kaynaklar şu anda Türkiye’nin toplam kurulu güç kapasitesinin %53’ünden fazlasını oluştursa da ülke karbon ağırlıklı enerji politikalarını enerji güvenliği etrafında şekillendiriyor. Avrupa’daki enerji piyasalarında son zamanlardaki aşırı oynaklığın gösterdiği gibi, düşük karbonlu enerjiye yapılan yetersiz yatırım, günümüz dünyasında tüm ülkeleri çok daha büyük fosil yakıt şoklarına maruz bırakıyor. Türkiye’nin Eylül 2021 itibarıyla 66 milyar dolara ulaşan düşük karbonlu enerji yatırımlarındaki göreceli başarısı, ülkeyi enerji sisteminin düşük karbon dönüşümüne yönelik daha fazla adım atmaya teşvik etmeli. Türkiye Paris Anlaşması’nı onayladığına göre, enerji güvenliği anlatısını Paris sonrası bir perspektiften ve iklim değişikliği gerçeğinden yeniden şekillendirebilir.

Kömür İptalleri

Söylendiği gibi: “Bir grafik bin kelimeye bedeldir.” Özellikle son altı yılda kömür kullanımına yönelik siyasi ve ekonomik durumun nasıl çöktüğünü gösteren bazı verilere bakalım. Aşağıdaki şekil (Şekil 1), 2015’ten bu yana planlanan kömür projelerinin çoğunun faaliyete geçmek yerine rafa kaldırıldığını ve sonunda da iptal edildiğini gösteriyor. Türkiye de bu trendle hemen hemen aynı yolu izliyor. Planlanan kömür projelerinin toplam kapasitesi geçen yıl içinde neredeyse yarı yarıya ve önceki altı yılda %79 azaldı. İptaller de aynı dönemde istikrarlı bir şekilde arttı ve iptaller ile yeni eklenen kapasite arasındaki oran neredeyse 11:1’e ulaştı. Bu, planlanan kapasitenin onda birinden fazlasının iptalle sonuçlandığı anlamına geliyor. Birleşik Krallık merkezli düşünce kuruluşu E3G’nin son analizi, Türkiye’nin 69GW’lık iptal edilen kömür kapasitesinin dünyanın üçüncü, OECD’nin en büyüğü olduğunu gösterdi. Türkiye’nin yeni kömür yatırımları için Çin kaynaklı finansman arayan tek OECD üyesi ülke olması nedeniyle, Çin’in son açıklamasından sonra iptal edilen projelerin toplam sayısı daha da artmasını tahmin etmek güç değil.

Kaynak: No new coal by 2021: The collapse of the global coal pipeline, E3G (2021).

Söz konusu iptaller ayrıca Türkiye’deki potansiyel yeni kömür santrallarının maliyet etkinliği ve sosyoekonomik fizibilitesi hakkında devam eden tartışmayı da güçlendiriyor. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin yakın zamanda yayımladığı bir rapor, ekonomik olarak uygulanabilir bir enerji dönüşüm stratejisi için kömürle çalışan yeni elektrik üretim sistemlerine olan yatırımlara son verilmesini öneriyordu. Ayrıca Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFİA), Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) ile ortaklaşa yürüttüğü bir başka araştırma, Çin tarafından finanse edilen ve yapım aşamasında olan 1,3 GW’lık bir kömür santralı olan EMBA Hunutlu’nun en az 20 yıl boyunca kâr etmeyebileceğini ve yüksek ihtimalle atıl bir yatırım olarak sonuçlanacağını vurguladı. Dünya fosil yakıtlardan uzaklaştıkça kömür de giderek artan bir hızla gücünü kaybetmeye devam edecek gibi görünüyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin üzerinde de hem yerel aktörler (iş dünyası, sivil toplum), uluslararası paydaşlar ve finans kurumlarından hem de komşu Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden kömürü aşamalı olarak bırakması yönünde artan bir baskı oluşuyor. Özellikle AB’nin Türkiye’nin en önemli ihracat ortaklarından biri olduğu göz önünde bulundurulursa atılacak adımların önemi ortaya çıkıyor. AB’nin “Fit for 55” (55’e Uygun) paketinin hayati bir parçası olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının (CBAM) da Türkiye için önemli ekonomik sonuçları olacak. AB Yeşil Mutabakatı ve yarattığı ivme, özellikle özel sektördeki endişeleri güçlendirdi ve Türkiye’nin enerji sisteminde kömür kullanımının devam etmesi konusunda şüphelere yol açtı. Artan maliyetler, ihracata bağımlı, karbon ve enerji yoğun sektörleri ciddi şekilde etkileyebilir. Bu nedenle, giderek artan sayıda aktör, hükümeti net, bilime dayalı bir karbondan arındırma yol haritası oluşturmaya çağırıyor.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması, 2053 yılına kadar net sıfır hedefinin açıklanması, Yeşil Düzen Eylem Planı’nın uygulamaya konulması şüphesiz doğru yönde atılmış adımlar. Ancak Türkiye, “kara elmas” ile olan sürdürülemez ve kelimenin tam anlamıyla zehirli ilişkisini geride bırakıp, kömürlü termik santralı geride bırakma yolunda adımlar atmayı başaramazsa, ülke iklim eylem çabalarında ciddi bir aktör olarak algılanmayacak. Sonraki adımlar? Türkiye için en önemli öncelik, somut bir enerji dönüşümüne dayalı gelişmiş bir Ulusal Katkı Beyanı (NDC) sunumu olmalı. Yeni kömür yatırımı yapmayacağını taahhüt etmek, atılabilecek en kolay adım olabileceği gibi, Türkiye’nin yeni paradigmaya uyum sağlaması için bir fırsat da olabilir.