İklim değişikliğinin etkilerini her gün seller, kuraklık ve yangınlarla deneyimlediğimiz ülkemizde, hepimiz için iklim krizine karşı uzun yıllar en önemli hukuki güvence olacak İklim Kanunu hazırlanıyor ve araştırma sonuçları üzerinde yaşadıkları dünya, ülke ve kendi yaşamları için endişe duyan insanların dahi buna dair bilgisi olmadığını gösteriyor. Bunun nedeni açık bir şekilde, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele ve uyumu önceliklendirmeyen iklim politikalarıdır.
YAZI: Ceren Pınar GAYRETLİ, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İklim ve Enerji Programı Kıdemli Uzmanı
Araştırma sonuçları yaşadıkları yer, cinsiyet, eğitim seviyesi, ekonomik durum, inanç gibi niteliklere göre seviyesi biraz farklılık gösterse de Türkiye halkının iklim değişikliği ve etkileri konusunda endişeli olduğunu gösteriyor. Türkiye halkının %71’i ise iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunun farkında. Araştırma sonuçları ülkemizde iklim inkarcılığı oranının oldukça düşük olduğunu ve toplumun iklim değişikliğine dair bilinç seviyesi, endişe seviyesi ve dolayısı ile çözüme dair taleplerinin oldukça görünür olduğunu gösteriyor. Buna karşın, iklim değişikliğinin etkilerini her gün seller, kuraklık ve yangınlarla deneyimlediğimiz ülkemizde, hepimiz için iklim krizine karşı uzun yıllar en önemli hukuki güvence olacak İklim Kanunu hazırlanıyor ve araştırma sonuçları üzerinde yaşadıkları dünya, ülke ve kendi yaşamları için endişe duyan insanların dahi buna dair bilgileri olmadığını gösteriyor. Bunun nedeni açık bir şekilde, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele ve uyumu önceliklendirmeyen iklim politikalarıdır.
Araştırma sonuçları İklim Kanunu’ndan haberdar olanların da büyük oranda sosyal medya üzerinden konu hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Sonuçlar, amacı iklimi, doğayı, bizleri, yaşam alanlarımızı, su ve gıda güvenliğimizi korumak olan ve bu sebeple mümkün olduğunca katılımcı ve kapsayıcı şekilde oluşturulması gereken iklim politikalarının temelini oluşturan İklim Kanunu’nun, olması gerekenin aksine halktan ve sivil toplum kuruluşlarından saklandığını göstermesi bakımından oldukça önemli. Tüm bunlara rağmen Türkiye halkının İklim Yasası’nda olması gerekenlere dair görüşlerini incelediğimizde İklim Kanunu’nun hangi düzenlemeleri net bir şekilde içermesi gerektiğini görebiliyoruz.
Eğitim seviyesinden, cinsiyetten, politik görüşten, gelir seviyesinden bağımsız olarak halkın büyük birçoğunluğunun İklim Kanunu’nda mutlaka olması gereken düzenlemelere cevaplarının “Çevreye daha az zarar veren temiz enerji kaynaklarının tercih edilmesi” olduğunu görüyoruz.
İklim STK’larının Talepleri Neler?
Bu da halkın taleplerinin, iklim STK’larının talepleri ile paralel olduğunu gösteriyor. Halkın kısa bir cümleye indirgenmiş talebinin karşılığı ancak İklim Kanunu’nda enerjinin dekarbonizasyonunun hedeflenmesi ile mümkün. Bu çerçevede:
- a) 2030’a kadar kömürden kademeli çıkış planlanmalı, halihazırda planlanan yatırımlardan vazgeçilmeli.
- b) 2030’a kadar elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %75’e çıkarılmalı.
- c) Yenilenebilir kaynakların artırılması için program, devlet destek ve teşvik planları, şeffaf düzenleme mekanizmaları belirlenmeli, yenilenebilir enerji kaynakları bilimsel referanslar temel alınarak tanımlanmalı.
- d) Elektriğe geçişin mümkün olmadığı sektörlerde fosil yakıt kullanımının terk edilerek sürdürülebilir ve yenilenebilir alternatiflere geçiş hedeflenmeli.
Bunlara ek olarak kanuna enerji verimliliğine dair hedefler ve sektörel azaltım hedefleri eklenmeli. Tüm bunların yanı sıra bunların gerçekleşmesine paralel olarak, 2053 için net sıfır emisyon azaltım hedefi ve 2030 için %35 mutlak emisyon azaltımı hedefi eklenmeli.
Bu eklemeler halkın büyük çoğunluğunun İklim Kanunu’nda hangi konular yer almalı soruna verdikleri;
- İklim değişikliğiyle bilimsel yöntemlerle mücadele edilmesi,
- Enerji, ulaşım ve sanayii sektörlerinin iklim değişimine neden olan emisyonlarının azaltılması,
- Kömürlü termik santralların kapatılması, cevaplarının tümünün karşılığı olacaktır.
Yukarıda değinilen cevaplara ek olarak Türkiye halkı İklim Kanunu’nda iklim değişikliğine uyum sağlamak için politikalar üretilmesi gerektiğini de vurguluyor.
Bu talebin karşılığı olarak ise İklim Kanunu’na;
- Ekosistemlerin (orman, mera, tarım alanları, sulak alan, deniz vb.) sağladığı direnç ve azaltım bakımından karbon yutaklarının katkısı bağlamında doğa koruma amacını destekleyecek hükümler eklenmeli. Bu doğrultuda korunan alanlar sayı, alan, oran olarak artırılmalı ve koruma statüleri güçlendirilmeli.
- Korunan alanların dışındaki sahaların yönetiminde ekosistemlerin iklim değişikliğine karşı direncini artıracak planlar, sürdürülebilir uygulamalar ve restorasyon çalışmaları hedeflenmeli.
- İklim krizinin sebep olduğu zararlardan etkilenen kişilerin mağduriyetlerinin ilk olarak önlenmesi, ikinci olarak da hızlı bir şekilde ve sosyal devlet anlayışı doğrultusunda giderilmesi ve tazmin edilmesi için kamusal güvenceler sağlayan bir uyum otoritesi kurulmalı.
Son olarak araştırma sonucu açıkça kadınların iklim değişikliği ve etkileri sebebiyle erkeklere oranla çok daha fazla endişeli olduklarını gösteriyor. Bunun önemli bir nedeni kadınların erkeklere oranla iklim değişikliği ve etkileri karşısında daha kırılgan ve dezavantajlı olmaları.
Bu sebeple İkim Kanunu’nun temel ilkelerinden biri toplumsal cinsiyet eşitliği olmalı ve kanuna toplumsal cinsiyet farkları üzerinden kurgulanan hiyerarşik ilişkilerin sonlandırılması, toplumsal ilişkilerin, değerlerin, kurumların ve toplumsallaşma mekanizmalarının bu yönde dönüşmesine yönelik hükümler eklenmesi gerekiyor.
İklim Kanunu hem katılımcılıktan oldukça uzak hazırlanmış olması ve hem de halkın ve sivil toplum kuruluşlarının son taslağa ulaşamıyor olması gibi nedenlerle oldukça sorunlu. Bunun yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarının kendi çabalarıyla ulaştığı son taslak yukarıda değinilen madde ve düzenlemeleri içermiyor ve bu nedenle hem bilimsel gerçekleri hem de halkın taleplerini karşılamıyor.
İklim Kanunu ancak yukarıda değinilen düzenlemeleri içermesi halinde halkın taleplerine ve ihtiyaçlarına karşılık verebilir. Ancak bu sayede yeni İklim Kanunu, hem iklimi hem doğayı hem de bizleri koruyabilir.
Araştırmaya buradan ulaşabilirsiniz.