;
Ekonomi

Toplum Karbon Vergisinin Çevre Projelerinde Kullanılmasını Destekliyor

karbon vergisi

Türkiye’de toplum, olası bir karbon vergisinden elde edilecek gelirin, çevre projeleri geliştirmek için kullanılmasını tercih ediyor. Toplumun en çok desteklediği projeler ise yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretilmesine yönelik. Nereye harcanacağı belli olmadan toplanacak bir vergi ise desteklenmiyor.

YAZI: Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu

Küresel iklim değişikliğine neden olan seragazı emisyonlarını fiyatlandırarak düşük karbon ekonomisine geçişi destekleyen ve iklim kriziyle mücadelede büyük önem taşıyan karbon vergisi, toplumsal desteğin düşük olması nedeniyle, siyasi olarak güçlükle uygulamaya konabiliyor. Tüm dünyada, az sayıda ülke tarafından ve düşük seviyede uygulanıyor.

Henüz karbon vergisi uygulaması bulunmayan Türkiyede de durum farklı değil: Bir saha araştırmasına göre, iklim değişikliğiyle mücadelede karbon vergisini destekleyenlerin oranı %10. Öte yandan yapılan çalışmalar, karbon vergisi gelirinin nereye aktarılacağının baştan belirlenmesinin, toplumsal desteği artırabileceğine işaret ediyor.

Bu konuda Türkiyede yapılan bir araştırmaya katılanların dörtte biri, karbon vergisinden elde edilecek gelirin, yenilenebilir enerjiden elektrik üretilmesi için kullanılmasını tercih ediyor. Vergi gelirlerinin nereye harcanacağının belirsiz tutulmasını ve gelirlerin doğrudan bütçeye tahsis edilmesini isteyenlerin oranı ise yalnızca %2,5.

Katılımcıların %61’i, Gelirin Çevreye Aktarılmasını Destekliyor

Çalışmaya göre, karbon vergisinden elde edilecek gelirin nasıl kullanıldığı, uygulamaya karşı oluşan toplumsal direnci kırmada önemli rol oynayabilir. Vergi gelirlerinin nereye harcanacağının baştan belirlenmesi ve özellikle çevre projelerinde kullanılması tercih ediliyor.

Çalışmada, karbon vergisinden elde edilecek gelirin yönlendirileceği 11 farklı harcama grubu belirlendi. Araştırmaya katılanlara, bu gelirin, aralarında yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminin artırılması; iklim değişikliğine uyum projeleri geliştirilmesi; en çok etkilenecek kişi ve iş kollarına yardım edilmesi; toplu taşımacılığın iyileştirilmesi gibi farklı seçenekler bulunan harcama gruplarından hangisine yönlendirilmesi gerektiği soruldu.

Araştırmaya katılanların %25,64ü, gelirin, yenilenebilir enerjiden elektrik üretilmesi için kullanılmasını tercih etti. Tercih edilen diğer harcama grupları da, bu kaynağın çevreye ayrılmasının istendiğiniortaya koyar nitelikte: Katılanların %13’ü, iklim değişikliğine uyum projelerinin; %11i, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek kişi ve iş kollarının; yine %11i, kör ocağı ve kömürlü termik santralların kapatılmasından etkilenecek işçilerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor.

Karbon vergisinden elde edilecek gelirin çevre projeleri geliştirmek için kullanılmasını tercih edenlerin oranının (%61,27), gelirin tüm vatandaşlara eşit olarak dağıtılmasını (%7,22), gelir vergisi oranlarının düşürülmesini (%7,28) veya sosyal sigortada işveren payının azaltılmasını (%4,88) destekleyenlerden daha yüksek olduğu görülüyor. Vergi gelirinin nereye harcanacağının belirsiz olduğu ve doğrudan kamu bütçesine aktarıldığı senaryoyu tercih edenlerin oranı ise yalnızca %2,53.

ETS ve Karbon Vergisi Şart

Türkiyenin henüz bir karbon fiyatlandırma politikası bulunmuyor. Diğer taraftan, AB’nin 2026 yılında uygulamaya koymayı planladığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gereği, Türkiyede üretilen ve ABye ihraç edilen ürünler, içerdikleri karbon yoğunluğuna göre AB tarafından vergilendirilecek. Türkiyede ulusal bir karbon fiyatlandırma politikasının olması ve karbonun, AB SKDMye uyumlu şekilde fiyatlanması durumunda ise, bu gelirin tamamı Türkiyeye kalacak

İklim krizini bir tür piyasa başarısızlığı olarak tanımlayan iktisat yazınında, bu krizin giderilmesi içinregülasyonlar ve/veya piyasa temelli araçlarla piyasaya müdahale edilmesi gerektiği, uzun yıllardır tartışılıyor.

Bahsedilen piyasa temelli araçlar, karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi (ETS) olarak iki gruba ayrılıyor. ETSde gelirler, emisyon ticaretine dahil olan ve kendi kirlilik haklarını, yani kotalarını, satan şirketlerin bütçesine aktarılıyor. Kotasını aşan ve bunu kota satın alarak dengelemeyen şirketlerin ödediği cezalar ise kamu bütçesine aktarılıyor.

Öte yandan, karbon vergisinden elde edilen gelirin tamamı, kamu bütçesine aktarılıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, gelirin kamu yönetimi tarafından çevre projelerinde kullanmak üzere ayrılması ve bunun topluma şeffaflıkla anlatılması durumunda, karbon vergisine desteğin artabileceğini ortaya koyuyor.

SKDMnin uygulamaya konmasına bağlı olarak, Türkiyede de ETS kurulmasına yönelik hazırlıklar devam ediyor. Ancak ETSnin karbon vergisi ile desteklenmesi çok önemli. Bunun nedeni, mevcut haliyle ETSnin, ABde bile, karbon emisyonuna neden olan bütün kaynakları regüle edemiyor oluşu. Özellikle kara yolu ulaşımı, bu düzenlemeye tabi değil. Oysa etkin bir iklim politikası, ancak bütün kirlilik kaynaklarının regüle edilmesiyle mümkün olabilir.

Vergi Tutarı İklim Hedeflerinin Gerisinde

Daha önce fiyatlanmayan ve dışsal maliyetlere neden olan emisyonları fiyatlandıran bu politika araçları, seragazı emisyonlarını azaltmanın yanı sıra gelir de sağlıyor. Ancak iktisatçılar tarafından yıllardır savunulan bu araç, yeterince yaygınlaşamadı.

Bir araştırmaya göre, 2019 yılında dünya genelinde karbon vergisinin ton başına ortalama fiyatı yaklaşık 26 dolardı. Oysa Paris Anlaşması’nın belirlediği sıcaklık artışını sınırlama hedefine ulaşmak için, 2020 yılına kadar ton başına 40 ila 50 dolarlık karbon vergisi ödenmesi gerekiyordu.

Karbon vergisinin düşük seviyelerde ve az sayıda ülke tarafından uygulanmasının en önemli nedeninin, toplumun bu fiyatlandırma politikalarına gösterdiği direnç olduğu düşünülüyor. Toplumda, karbon vergisinin iklim değişikliği ile mücadele etmekten ziyade, hükümetlere ek gelir sağlamak için konulacağı düşüncesi hakim.

Bu konuda dünya genelinde en dikkat çeken örnek olarak Fransa gösterilebilir. İklim değişikliği ile mücadele etmek için akaryakıt vergilerinin artırılması önerisi, Sarı Yeleklilerolarak adlandırılan grup tarafından gerçekleştirilen, ülke geneline yayılan ve şiddet içeren eylemler nedeniyle askıya alındı.

Dolaylı Vergiler Direnç Yaratıyor

Türkiyede yapılan bir saha araştırması da, iklim değişikliği ile mücadele söz konusu olduğunda en az destek bulan ikinci politika aracının karbon vergisi olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya katılanların yalnızca %10u, bir dizi politika arasından karbon vergisi yönünde tercihte bulundu.

Bunun olası nedenlerinden biri, Türkiyedeki tüketim vergilerinden, yani dolaylı vergilerden, sağlanan gelirin, toplam vergi gelirlerinin neredeyse yarısına denk gelmesi. Bu vergiler, daha kolay toplanmaları nedeniyle hükümetler tarafından daha fazla tercih ediliyorlar.

Diğer taraftan, tüketim vergilerinin olumsuz yanı gerileyici bir yapıya sahip olmaları. Bunun anlamı, vergi yükünün yoksullar üzerinde daha fazla olması.

Tam da bu nedenle, toplumların, yine bir tüketim vergisi olan karbon vergisine direnç gösterdiği söylenebilir. Ve aynı sebeple, elde edilen gelirin nasıl kullanıldığı, bu direnci kırmakta önemli rol oynayabilir.

Karbon Vergisi İklim Adaletinin Sağlanmasına Katkı Sunabilir

Karbon vergisinden sağlanan gelir, doğru şekilde kullanıldığında, iklim adaletinin sağlanmasındaönemli bir rol oynayabilir. Nitekim, her bireyin iklim krizine katkısı aynı değil.

Dünyanın en zengin %10luk kesimi, toplam seragazı emisyonlarının yarısından sorumluyken, en fakir %50si, emisyonların sadece %10undan sorumlu. Buna karşın iklim krizi, yoksulları daha çok etkiliyor. Dünya Bankası verilerine göre, iklim krizi nedeni ile yoksulluğa itilen insan sayısı da artacak.

Yoksullar, aşırı hava olaylarının neden olacağı su ve gıda güvensizliğinden, sel baskınlarından ve elektrik üretiminde kullanılan kömürün yol açtığı hava kirliliğinden daha fazla etkilenen kırılgan gruplar arasında yer alıyor.

Bu olumsuz etkileri azaltmak için yeterli gelire sahip olmadıkları için, yoksullukları giderek derinleşerek süreklilik kazanıyor. Örneğin, aşırı hava olayları sonrası gıda fiyatlarında görülen artış, bu grubun satın alma gücünü daha da düşürerek, yetersiz beslenmeye dayalı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor.

Bir diğer örnek, kirli havanın neden olduğu sağlık sorunları. Kömürden elektrik üretimi, karbon ve diğer seragazı emisyonlarını ciddi miktarda artırıyor; hem küresel hem de yerel hava kirliliğine neden oluyor. Kömür santrallerinin neden olduğu en önemli sağlık sorunları arasında, solunum yolu, kalp-damar ve sinir sistemi rahatsızlıkları bulunuyor.

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, 1965 ve 2020 yılları arasında Türkiyede kömürden elektrik üretiminin kümülatif sağlık maliyetini 320 milyar euro olarak hesaplıyor. Üstelik yoksulların, iyi ve yeterli sağlık hizmetlerine erişimleri olmayabilir. Bu nedenle, astım gibi sağlık sorunları daha da kötüleşebilir ve yeni sağlık sorunları gelişebilir.

Karbon vergisi, iklim krizinin yoksullar üzerindeki bu olumsuz etkilerini azaltmak ve hatta mümkünse yok etmek için geliştirilecek projelere önemli kaynak sağlayabilir.

Doğrudan Nakit Transferi Çözüm Değil

Karbon vergisinin gerileyici etkisini azaltmak için tartışılan yöntemlerden biri, gelirin bir kısmının yoksullara doğrudan transfer edilmesi. Gelirin bu şekilde kullanılması, yoksulların gelirinde artışa neden olabilecekse de, onları iklim krizinin etkilerinden korumak için yeterli olmayacak.

Bunun nedeni, iklim krizi ile mücadele edebilmek için geliştirilecek azaltım ve uyuma yönelik projelerin, bireysel çabalarla gerçekleştirilemeyecek ölçekte oluşu. Hükümetlerin kimi zaman hukuki düzenlemeler yapmasına, kimi zaman da sistemli çabalar ve büyük çaplı projeler yürütmesine ihtiyacımız var.

Akıllı tarım uygulamaları, sellere karşı altyapının güçlendirilmesi, kirlilikle mücadele için elektriğin yenilenebilir enerjiden üretilmesi, gıda güvenliğinin sağlanması için tarım sigorta ürünlerinin geliştirilmesi, bu projelerden sadece bazıları.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 2022de yayımlanan raporuna göre Türkiye, aşırı hava olayları söz konusu olduğunda Avrupan en kırılgan ülkesi. Bu nedenle, elde edilen gelirin nereye harcanacağı belli olmadan doğrudan bütçeye aktarılması ve/veya yoksullara gelir transferi yapılması yerine, yoksulların refahını artıracak şekilde çevre projelerine aktarılması çok önemli.

Gelir Tutarı Çevreye Ödenek Olarak Tahsis Edilebilir

Türkiyedeki Bütçe Kanunu, belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesine imkan vermiyor. Buna rağmen, Bütçe Kanunu hazırlanırken, tahmini karbon vergisi geliri kadar tutarı, çevreye yönelik harcamalar için ödenek tahsis etmek mümkün.

Unutulmaması gereken husus, karbon fiyatlandırmasından elde edilecek gelirin sürekli olmadığı, seragazı emisyonları düştükçe bu gelirlerin de düşeceği. Bu nedenle, bu gelirin etkin kullanılması çok önemli.

Karbon fiyatlandırmasından elde edilen gelirlerin iklim değişikliği ile mücadelede sistemli bir şekilde kullanılması, yoksulları iklim krizinin etkilerinden koruyarak, iklim adaletini sağlayabilir. Ayrıca toplumun bu harcamalar konusunda sürekli bilgilendirilmesi ve elde edilen olumlu sonuçların toplum ile paylaşılması, karbon vergisine karşı olan önyargının da giderilmesine katkıda bulunabilir.