Avrupa Birliği finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi Projesi” kapsamında hazırlanan “Termiksiz Bir Yaşamda Kömür İşçileri” video serisi İklim Haber’in sosyal medya hesaplarında yayımlanıyor. İklim Haber’den Bulut Bagatır, bağımsız gazeteci Burak Yalçınyiğit ve tasarımcı-yönetmen Selçuk Demirci ile birlikte gerçekleştirilen video serisinde, termik santrallarda çalışan işçilerle yapılan söyleşilere yer veriliyor.
Dünya büyük bir buhran döneminde. COVID-19 pandemisi yaşantımızı alt üst etmişken hayatta kalmaya çalışıyoruz, can çekişiyoruz. Bildiklerimizi sorgularken ve nerede yanlış yaptığımızı anlamaya gayret ederken “yeni normalimizi” yaratma telaşımız devam ediyor. Çözümü aşıda, eve kapanmakta ve sosyal hayatı olabildiğince kısıtlamakta arıyoruz. Tüm bu karmaşada aynı zamanda kuraklıkla boğuşuyoruz, aşırı sıcaklıklarla kavruluyoruz. Selleri, hortumları ve yangınları hiç beklenmedik bir zamanda hiç beklemedik yerlerde tecrübe ediyoruz. Bilinen bir gerçek var ki iklim değişikliği, krize dönüşürken, aşırı hava olaylarını şiddetlendiriyor. Maalesef iklim krizinin çözümü bir yıla yakın süredir COVID krizine ürettiğimiz çözümlerle ortadan kaldırılabilecek bir problem değil. Eve kapanmak bir tercih olabilir ancak kuraklık daha da şiddetlendiğinde veya yangın yaşadığınız bölgeyi esir aldığında işlevsel bir çözüm olabileceği söylenemez. O halde çözümü başka yerlerde aramalıyız, hâlâ zamanımız varken.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1.5 Derece Özel Raporu insanların, dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0 derece ısınmasına sebep olduğunu ortaya koymuştu. Rapora göre seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip 1,5 derece sınırını geçecek. Küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına geliyor. Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. Yapılması gerekenler az çok ortada. Bilimin söylediğine kulak vermenin zamanı çoktan geldi. Gençler sokaklara döküldü, geleceklerine sahip çıkıyorlar ve bilimi dinliyorlar. Büyüklerinin yapamadıklarını, fosil yakıtların yer altında bırakılmasını ve enerji dönüşümünün gerçekleştirilmesini, dünyanın yaşam hakkı çerçevesinde güçlü bir şekilde talep ediyorlar.
İklim krizinin arkasındaki en büyük nedenlerden biri kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yakılması. Isınmanın 1.5 derecede sınırlandırılması için ise fosil yakıtların ve en büyük kirleticilerden kömürün derhal terk edilmesi, kirleticiler yerine temiz enerji kaynaklarına dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekiyor. Birçok ülke, özellikle Avrupa ülkeleri bu yola girdi. Örneği Portekiz’deki Sines kömür santralı 14 Ocak’ta devre dışı bırakıldı. Ülkede, Kasım ayında kapatılması planlanan, tek bir kömür santralı kaldı. Kömür santrallarının yerini güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları alırken, bu santrallarda çalışan işçilerin geleceği de haliyle tartışmaya açık. Fosil yakıtlardan kurtulmak, özellikle Türkiye gibi enerji ihtiyacının çoğunluğunu kömürden karşılayan bir ülkede, hayatını termik santrallar ağında çalışarak kazanan binlerce işçinin işsiz kalması anlamına geliyor. Tartışmanın tam da bu noktasında adil dönüşüm kavramı o belirsiz sanılan geleceğe bir ışık tutuyor.
Avrupa Birliği finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi Projesi” projesi kapsamında hazırlanan “Termiksiz Bir Yaşamda Kömür İşçileri”, adil dönüşüm çerçevesinde Zonguldak, Kahramanmaraş- Afşin/ Elbistan ve Çanakkale Çan’da yer alan kömürlü termik santral işçileri ile görüşülerek hazırlandı. Haber başlarken amacımız halihazırda termik santrallarda görev alan işçilerle görüşmekti. Maalesef termik santral yönetimlerinin baskıları sonucunda çalışan işçilerle görüşmek, her ne kadar konuşmak ve sorularımızı cevaplandırmak isteseler de, mümkün olmadı. Herkesin dilediğince, özgür bir şekilde konuşma hakkının olduğu günlerin umuduyla yaşamaya devam ediyoruz….