YAZI: Prof. M. Levent KURNAZ, Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk., mlkurnaz@gmail.com
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC) Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde devletlere iklim değişikliği konusunda bilimsel ve güncel veri sağlamak için oluşturuldu. IPCC’nin çalışanları çok kısıtlı sayıdadır ve çalışmaları daha çok her ülkeden gönüllü olarak belirlenen bilim insanları yürütür. Bu bilim insanları belirli dönemlerde IPCC’nin raporlarını hazırlamak üzere göreve çağrılır. Toplantılara katılım masrafları kendi devletleri tarafından ödenir, ancak bunun dışında bir kazanç elde etmezler. Bu raporların yazarlarından biri olmak bu bilim insanlarına önemli prestij sağlar. Ülkemizde de Çevre Bakanlığı IPCC’nin iletişim noktasıdır ve her yeni rapor hazırlığında bizlere duyuru yaparak yazar olmamızı ister. Başvuranların bilgilerini de seçilmek üzere IPCC’ye gönderir.
IPCC 1990’dan bu yana düzenli aralıklarla iklim değişikliğinin durumuna ilişkin bu raporları yayımlar. Bu raporlar kabaca iklim değişikliğinin bilimsel yanı, etkileri, uyum ve azaltım için yapılması gerekenler olmak üzere üç bölümdür. Bu üç bölüm ayrı zamanlarda yayımlandıktan sonra bu bölümlerin baş yazarları toplanarak bir de tamamının bir sentezini hazırlarlar. Son olarak Beşinci Değerlendirme Raporu’nun birinci bölümü 2013’te, ikinci ve üçüncü bölümleriyle sentez raporu da 2014’te yayımlandı. Altıncı Değerlendirme Raporu’nun yayımlanması COVID-19 nedeniyle biraz gecikmesine rağmen ilk bölümü Ağustos 2021 başında basına duyuruldu.
“İklim Değişikliğinin İnsan Kaynaklı Olduğu Tartışılmaz Bir Gerçektir”
Bu rapor konusunda bilmemiz gereken önemli hususlardan biri, her bölümün üç parçadan oluştuğudur. Bu parçalardan ilki raporun Yönetici Özeti’dir. Yönetici Özeti bilim insanları tarafından hazırlanmasına rağmen devletler tarafından onaylanarak açıklanır. Bu nedenle diğer raporlardan farklı olarak, bu raporların yönetici özetleri bilimle politikanın bir sentezi olarak kabul edilir. Diğer iki bölüm, Teknik Özet ve raporun geneli ise Yönetici Özeti kadar sıkı bir politik değerlendirmeden geçmez.
IPCC raporları iklim değişikliği alanında bilimsel açıdan söylenecek son sözdür. Bu raporları bir kenara bırakıp “ama şu makalede diyor ki” şeklinde bir yaklaşım bilimsel açıdan kabul görmez çünkü bu raporlar bilim alanında iklim krizi bağlamında yazılmış tüm makaleler incelenerek kaleme alınır. O nedenle bu raporların dili ve içeriği son derece önemlidir.
IPCC Altıncı Değerlendirme Raporu’nun ilk bölümünün en önemli cümlesi, diğer tüm raporlarda da olduğu gibi, iklim değişikliğinin sebebi üzerinedir. İlk rapor yayımlandığında, iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu genel olarak kabul edilse de bilim insanları bilimsel anlamda emin olmadan yorum yapmadıklarından “İklim değişikliği muhtemelen insan kaynaklıdır” diye söze başlamışlardı. Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde bu “muhtemelen” kelimesi gittikçe daha kesinleşmeye başladı ve bu rapor sonunda “İklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu tartışılmaz bir gerçektir” diyerek konuyu artık kapattı. Artık insanlık iklim değişikliğine sebep olduğu için tartışmasız suçludur.
Ne yazık ki problem burada bitmiyor. Altıncı raporun dili şimdiye kadarki raporlara kıyasla oldukça sert. Bu raporu da hükümetlerin onayladığını dikkate alacak olursak artık krizin boyutlarını bilim insanlarının yanında devletlerin de gördüğü anlaşılıyor.
Raporun içerisinde dikkat çekici bölümler ve uyarılar var:
Küresel yüzey sıcaklığı, dikkate alınan tüm salım senaryoları altında en azından yüzyılın ortalarına kadar artmaya devam edecek. Önümüzdeki yıllarda karbondioksit (CO2) ve diğer seragazı emisyonlarında önemli azalmalar olmazsa, 21. yüzyılda 1,5°C ve 2°C’lik küresel ısınma eşiği aşılacaktır.
Bu eğer acilen adım atıp karbondioksit salımlarını azaltmayacak olursak Paris Anlaşması’nın hedef aldığı 1,5°C ve 2°C’lik küresel ısınma eşiğini tutturmamız mümkün olmayacak anlamına geliyor. Keşke bilim insanları bu noktada biraz daha bastırarak “önümüzdeki yıllarda” kavramından ne anlaşılması gerektiğini daha açıkça yazabilmiş olsalardı. Aslında söylemek istedikleri şu: “2030 yılına kadar küresel seragazı salımları %50 azalmış olmazsa 1,5°C ve 2°C’lik küresel ısınma eşiğini aşacağız.” Önümüzde bu durumun oluşmaması için 10 yıl var. Böyle devam edersek 10 yıl sonra atacağımız adımlar bizi 2°C’lik ısınmadan koruyamayacak.
Geçmişteki ve gelecekteki seragazı salımlarından kaynaklanan birçok değişiklik, özellikle okyanus, buz tabakaları ve küresel deniz seviyesindeki değişiklikler, yüzyıllardan bin yıllara kadar bir süre içerisinde geri döndürülemez.
Bu Sefer Felaketler “Geliyorum” Diyor
İklim krizi kolayca özür dileyip geri alabileceğimiz bir sorun değil. Seragazı salımlarını sıfıra indirerek belki bu krizin daha da derinleşmesine engel olabiliriz ama şimdiye kadar meydana getirdiğimiz değişiklikler doğada epeyce hasara yol açtı. Biz bugün aklımızı başımıza alsak bile doğanın bu hasarları geri döndürmesi binlerce yıl sürecek.
Son olarak belki de tüm raporun en can alıcı çıktısı:
Buz tabakasının çökmesi, ani okyanus sirkülasyonu değişiklikleri, bazı birleşik aşırı olaylar ve gelecekte tahmin edilenden çok yüksek ısınma gibi düşük olasılıklı sonuçlar göz ardı edilemez ve risk değerlendirmesinin bir parçasıdır.
Bilimsel yazım biraz karmaşık olabiliyor ama mealini şöyle alabiliriz: İklim krizinin neden olabileceği bazı sorunları daha tam olarak öngöremiyoruz ancak bunların bir noktada karşımıza çıkacağından korkuyoruz. Bu sorunlar karşımıza çıktığında başımız fena halde belaya girecek, bunu kolayca söyleyebiliriz. Bu nedenle de plan yapıcıların böylesi riskleri görmezden gelmemesi gereklidir. Bu, şu anlama geliyor. Kastamonu Bozkurt’ta, beş saat içinde düşen yağmur miktarı beş bin yılda bir görülecek seviyedeydi. Bu çok düşük bir ihtimaldir ama gelecekte dere kenarına ev yaparken bu riskleri de hesaba katmak zorundasınız. Çok ender de yaşanacak olsalar, küçük bir ihtimal de olsalar, böylesi felaketler hayatınızı değiştirebilir.
Bilim insanları ve devletler artık birlikte bizleri uyarıyorlar. İklim krizi çok büyük bir sorun ve her geçen gün biraz daha büyüyerek karşımıza felaketlerle çıkacak. Bu sene ülkemiz bu felaketlerden nasibini fazlasıyla aldı ve ne yazık ki bundan sonraki senelerde de durumumuz iyileşmeyecek. Bundan dolayı da hepimize düşen görev bir yandan seragazı salımlarımızı azaltmaya çalışırken diğer yandan da kendimizi iklim krizinden doğacak risklere karşı korumaktır. Unutmayın, bu sefer felaketler “geliyorum” diyor. IPCC raporu da bunu tüm açıklığıyla ortaya koydu.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…