;
Diğer

Susuz Çan’ın Can Suyu Kadın Çiftçi Direnişi mi?-1

Madencilik ve termik santral işletmeciliğinin sosyal şartları büyük ölçüde belirlediği Çanakkale’nin ilçesi Çan’da, altın madencilerine izin vermeyen kadın çiftçiler “Su gelene kadar gevşemek yok!” derken, erkeklere de bıyık altından gülüyor.

YAZI: İ. Burak YALÇINYİĞİT

Çan kömürün yarattığı çevresel, sosyo-ekonomik ve sağlık sorunlarıyla birlikte yaşamaya devam ediyor. Çan’daki pek çok yerleşim merkezinde hayat, kömür madenlerinin yanı sıra 18 Mart (EÜAŞ-2004) ve Çan-2 (ODAŞ-2018) termik santrallarının etkilerinden mustarip.

Diğer yandan Çan, Çanakkale’de altın madenciliği yapmak isteyen şirketlerin de hedefindeki yerler arasında. Çevre köylerden Kumarlar ise, bölgenin yaşam karşıtı faaliyetlerle mücadele konusundaki sicilinde çok önemli bir örnek teşkil ediyor. Zira Kumarlar 2019’da başlayan altın madeni kurma girişimlerine karşı göz alıcı bir direniş gösterip sonuç almayı başardı.

Kumarlar ve çevresi, uzun zamandır kömürlü işletmelerin zehirli atıklarının etkilerine maruz kalan bir bölge. Yıldan yıla artan sıcaklıklar ve iyice belirginleşen kuraklık da cabası. Senelerdir tarım/hayvancılıkta gerileme yaşandığını tecrübe eden Kumarlar sakini Naide Tokgöz, altın madeni kurma girişiminin pek çok örnekte karşılaştığımız gibi “sessizce” başlatıldığını hatırlıyor:

“Bunlar geçmişte pek takip ettiğim, bilinçli olduğum meseleler değildi. Devlet buraya gölet yapılacağını duyurduğunda çok sevinmiştik. Böylelikle sulu tarım yapabilecek ve hayvancılığımızı da geliştirebilecektik. Çünkü hayvanlarımızı ağırlıklı olarak sanayi tipi yem satın alarak besliyoruz. Samanı bile başka köylerden hatta başka illerden satın alıyoruz. Meğerse bu gölet Kirazlı-Balaban’da altın madeni açmak isteyenler için yapılmış.”

“Su Demek, Yaşam Demek”

Baraj inşası ile suyu kesilen Kumarlar sakinleri içme suyunu bile 30 km öteden getirmek zorunda kalmış. Diğer yandan bugün Kumarlar diye bilinen bölgede hayvancılık tarih boyunca çok yaygın olmuş. Meracılık faaliyeti de hayvancılık ekonomisine verdiği katkıyla çiftçilerin omzundaki yükü önemli ölçüde hafifletmekteymiş. Lakin bütün köyün hayvanlarına baktığı bu 600 yıllık mera maden şirketi için gölet yapılırken ortadan kalkmış.

Semahat Sevinç: “Suyundan faydalanamadığımız bu gölet için hayvan barındırdığımız arazilerden çıkmamız için uğraştılar. Bizi mahkemeye verdiler. Hayvanları geçirecek yol yapılmasını istedik, ilgilenmediler. Mağdur olduk ve çile çektik. Kendimiz yol açtık. Ama o arazileri hayvanlarım için kullanmaktan vazgeçmeyeceğim, hayvanların sayısını da artıracağım.”

Kumarlar Köyü’nden Naide Tokgöz’ün aktardığına göre, altın madeni meselesi ilk patlak verdiğinde köyün erkekleri kahvehanelerde bir araya gelmiş ancak bir ortak hareket zemini oluşturamamış. Bunun üstüne kadınlar örgütlenmiş ve Çanlı avukat Ümran Aydın’ın eşliğinde uzun soluklu bir mücadeleye girişmiş. Çan Çevre Derneği, Çanakkale Kent Çevre Konseyi, İDA Dayanışma gibi bir çok oluşumun yanı sıra pek çok çevre gönüllüsünün desteğini arkasına almışlar. Çanlı Muhammed Yavaş gibi gazetecilerin ortalığı kızıştıran haberlerinin de büyük katkısı olmuş. İlerleyen süreçte de altın madeni projesi iptal edilmiş.

Fatma Ünal: “Suyumuz bize kalsın, kimse zehirlenmesin’ diyerek mücadeleye katıldım. Özellikle gençler destek verdi. İyi bir mücadele verdik. Kimileri katılmadı. Destek vermeyenlerin bazı şeylerden korkan ama kendini ifade edemeyen insanlar olduğunu sanıyorum. Çünkü çocuklarının işten atılma tehdidi yaşayan kişiler vardı.”

Bununla birlikte Kumarlar’ın kadın çiftçileri hala göletten tarım/hayvancılık için ihtiyaç duydukları miktarda su alamadıklarını söylüyor:

Semahat Sevinç “Artık kullandığımız su için para ödeyeceğiz. Bu göletin suyu bu bölgedeki çiftçilere verilseydi yeter, artardı bile. Daha iyi olurdu. Arıtma tesisi yapılsaydı kendimiz için de, hayvanlar için de bunu kullanırdık. Şimdi başka yerden içme suyu getiriyoruz.”

Fatma Ünal: “Su demek yaşam demek. Buralarda susuzluk çekiliyor, su olmadıkça pek bir şey yetişmiyor. Sulu tarım yapılsa her şey olur; hayvanların yemi de dahil buna. Sulu tarım çiftçilerin ürününü de, gelirini de artırır. Biz yapamasak bile gelecekte gençler böyle yapıp para kazanır.”

Son dönemde ülkemizde çok gözlenen resmi makamlara güvensizlik halini kendilerinin de yaşadığını belirten Kumarlar Köyü kadınlarından Naide Tokgöz, halkın içinde olduğu endişeyi şöyle dile getiriyor:

“Hâlâ sorunlar var. Bazı iddialara göre bu göletin suyunu termik santral kullanıyor. Eğer bu gerçekse karşılığında kim, ne almıştır bilmiyorum; ama bizim suyumuzu kimseye vermeye hakları yok. Hakkımızı sonuna kadar arayacağız.”

Çan’da sulu tarıma duyulan özlem Kumarlar Köyü ile sınırlı değil. Termik santralların derelerin suyunu hem tüketip hem de zehirliyor olması bölgenin genelinde önemli bir sorun. Çakılköy’de yaşayan Fatma Yaman termik santralların hem havadan, hem sudan, hem de topraktan bir kuşatma yaptığını hatırlatarak sık karşılaşılan ve unutulmaması gereken bir ayrıntıyı vurguluyor. Bu tesisler kurulmadan önce ne santralı temsil eden ne de resmi sıfatı olan bir yetkili bölge insanına yaşanacak etkiler konusunda bilgilendirme yapmış.

Çevre köyleri besleyen derenin suyu termik santrala aktarıldı. Bu durum ekinlerin erken kurumasına sebep oluyor. Eskiden yazın akan çayların suyu artık baharda tükeniyor. Doğal akış bozuluyor, susuz kalıyorsun. Ayrıca maden ocakları yüzünden şebeke suları da kirlenmiş durumda. Kaç senedir hazır su kullanıyoruz. En yakın santral bize 20 kilometre mesafede. İlk kurulduğunda başımıza ne geleceğini anlamadık. Ama birkaç sene içinde bize de zarar verdiğini gördük. Ekinlerimiz hasat zamanında kuruyor. Aşırı bir duman var. Soluduğumuz hava pis kokuyor. İnsanlarda sağlık sorunları başlamış durumda. İleride bunların artacağını tahmin ediyoruz.”