Sürdürülebilir ulaşım, bir toplumun hareketlilik ihtiyaçlarını çevreye en az zarar verecek şekilde ve gelecek nesillerin hareketlilik ihtiyaçlarına zarar vermeyecek şekilde destekleme kapasitesi olarak tanımlanıyor. Ulaşım sektörünün, toplam küresel karbon salımının yaklaşık %14’ünü oluşturduğu göz önüne alındığında emisyonları azaltmanın önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Pandemi, ulaşım konusundaki var olan sorunları daha da görünür kıldı. İnsanoğlu ve kızının dünyadaki yolculuğu çok uzun süre önce başladı. Bu yolculuğun sağlıklı bir şekilde ve sağlıklı bir gezegende sürebilmesi için, yolun ve yolculuğun en baştan ve radikal bir şekilde yeniden örgütlenmesi artık kaçınılmaz bir zorunluluk…
YAZI: Sena AKKOÇ, Burcu GENÇ
Ulaşım sektörü, yıllık karbon salımının yaklaşık %14’ünü oluşturarak en yü̈ksek karbon salımına sahip sektörlerden biri. Hareketlilik arttıkça karbon ayakizimiz de büyüyor. Bu yüzden her alan gibi ulaşımın da sürdürülebilir hale getirilmesi, küresel ısınmayla mücadelede büyük önem taşıyor. Sürdürülebilir ulaşım, bir toplumun hareketlilik ihtiyaçlarını çevreye en az zarar verecek şekilde ve gelecek nesillerin hareketlilik ihtiyaçlarına zarar vermeyecek şekilde destekleme kapasitesi olarak tanımlanıyor. Sürdürülebilir ulaşımın üç hedefi ise sosyal eşitlik, ekonomik verimlilik ve çevresel sorumluluk olarak özetlenebilir. Sosyal eşitlik; ulaşımın toplumsal fayda sağlayacak şekilde güvenle yapılması, sağlık sorunları veya diğer etkileri en aza indirmesi ve ulaşım sistemlerinin herkesin erişimine açık, eşitlikçi bir düzende olmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesini kapsıyor. Ekonomik verimlilik ise, ulaşımın kârlılığını ve değişen taleplere uyum sağlayabilmesini hedefliyor. Çevresel sorumluluk hedefi ise, ulaşımın çevresel etkilerinin en aza indirilmesiyle ilgileniyor. Pratikte sürdürülebilir ulaşımın amacı, toplu taşımaya ve ulaşım altyapısına yeni düzenlemeler getirerek özel araçlara bağımlılığı azaltmak ve nüfusun daha büyük bir çoğunluğuna hareketlilik imkanı tanımak ve aynı zamanda toplu taşıma araçlarını da daha çevre dostu hale getirmek olarak sıralanabilir. Ancak ulaşım sektörünü bunlarla sınırlı görmek doğru olmaz. Sürdürülebilir ulaşım, araç motorlarında salım kontrolünden araç güvenliği, yakıt verimliliği ve koordineli trafik sinyallerine; transit operasyonlar, paralı yolların ve otoyolların yönetiminden kaldırım ve malzeme gibi altyapı çalışmalarına uzanan oldukça kapsamlı bir alan.
Lojistik sektöründeki çevre standartlarının devlet politikaları tarafından yukarıdan aşağı oluşturulması ve uygulanması önemli. Yenilikçi firmaların iyi uygulamaları benimsemesi gerekirken, politika yapıcılar ile sektörün belirli programlar etrafında uzlaşması gerekiyor.
Bu kapsamda her uluslararası kurumun ulaşım kaynaklı karbon salımlarını azaltmak için birbirine benzeyen ama farklı çözümler veya daha azimli hedefler sunan stratejileri bulunuyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler’in güncel temel yaklaşımları; nakliye talebinin azaltılması, daha verimli enerjinin ve çevre dostu ulaşımın teşviki, ulaşımın verimliliğinin artırılması ve yeni teknolojilerin tanıtılması gibi hedefleri içeriyor. Bu doğrultuda desteklenen uygulamalardan biri olan multimodal taşımacılık, bir yolculuk boyunca birbirine bağlı otoyolları, demiryollarını, iç suyollarını, limanları, nehir limanlarını ve havaalanlarını birleştirerek mal ve yolcu taşıma ihtiyaçlarını optimize ediyor. Çeşitli ulaşım araçlarının iç içe geçtiği bu ağlar aynı zamanda enerji ve doğal kaynak tüketimini de en aza indiriyor, düşük gaz salımları ile taşıma operasyonlarının olumsuz çevresel ve sosyal etkilerini azaltıyor.
Geçtiğimiz yıl önemli siyasal ilerlemeler yaşayan ve Avrupa Birliği’nin temel politikası haline getirilmeye çalışılan Avrupa Yeşil Düzeni ise temiz araç kullanımı ve alternatif yakıtlara geçişi sağlayarak 2050’ye kadar ulaşımdan kaynaklanan salımlarda %90 oranında bir azalma hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda ihtiyaç duyulan 1 milyondan fazla şarj ve yakıt ikmal istasyonu, Avrupa Komisyonu tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. Sürdürülebilir ulaşımın önündeki en önemli engellerden biri, artan talebi karşılamanın zorluğu. Büyüyen ekonomilerin ulaşım gibi altyapı hizmetlerine ihtiyacı sürekli artıyor ve insanlar gelirleri arttıkça toplu ulaşım yerine hâlâ sosyal statüyü temsil eden özel araçları seçebiliyorlar. Artan enerji ve kaynak tüketimi de bunun beraberinde gelerek bir domino etkisi yaratmaya başlıyor: Artan trafikle beraber hava kirliliği ve seragazı salımları da artıyor, böylece olumsuz sağlık ve sosyal yan etkiler yaşanıyor. Bireysel tercihlerin yanında kurumsal ve siyasi engeller de söz konusu. Toplu taşıma sistemleri üzerine işbirlikleri ve sektöre ayrılan kaynaklar, özel araçlar için yapılan yatırımların gerisine düşebiliyor. Genel olarak sürdürülebilirlik standartlarının eksikliği ve politika yapıcıların isteksizliği politik bir engel olarak gösterilebilir. Ancak toplumsal hareketlerin ve sivil toplumun baskısıyla, sosyal ve çevresel sorunları öne alan kapsayıcı ulaşım politikaları oluşturmak çok da uzak değil. Bu doğrultuda tüm aktörleri ve paydaşları toplumsal ve çevresel fayda çerçevesinde işbirliğine zorlamak temel yönelimlerden biri olmalı.
Farklı Uygulamalar, Farklı Yaklaşımlar
Uygulama konusunda öne çıkan örneklerden biri olan Barselona Kentsel Hareketlilik Planı (UMP), şehirde bisiklet sürü̈cüleri ve yayalar etrafında şekillenen bir ulaşım ağı planlıyor.
2019 yılında başlatılıp 2024’e kadar sürmesi hesaplanan plan, şehir meclisi dahil olmak üzere çeşitli siyasi ve sosyal kurumları da içine alarak projelerini katılımcı bir şekilde gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Hedeflenen süre içinde Barselona’daki şehir içi ulaşımı tamamen toplu ulaşım etrafında şekillendirmek isteyen plan, kapsamlılığı ve kapsayıcılığı ile farkını ortaya koyarak birçok şehre de ilham kaynağı oluyor. Paris, Oslo ve Madrid gibi şehirler de sürdürülebilirlik adına araç yakıtlarının vergilerini yükseltip dizel araçlara katı kurallar getirerek Avrupa’da kent merkezlerini araçsız bölge haline getirmek için çalışıyorlar. Aksi takdirde, insanların yoğun olarak yaşadığı veya çalıştığı kent merkezlerindeki yoğun araç trafiği olan bölgelerde sıcaklıklar dayanılmaz hale geliyor, insanlar egzoz dumanına doğrudan maruz kalıyor ve trafik de verimli bir ulaşımı imkansız kılıyor. İklim krizinde kentlerin etkisinin yaklaşık %70 paya sahip olduğunu düşünürsek, bu durumun küresel ısınma kaynaklı iklim krizinin etkilerini azaltma konusunda da önemli bir adım olduğu söylenebilir.
Hem insan sağlığı hem de çevre sağlığı için en faydalı ulaşım yolu olarak en basit sürdürülebilir ulaşım çözümlerinden biri yürüme, diğeri ise dünyanın dört bir yanında gittikçe daha da popüler hale gelen paylaşım hizmetleri ile bisiklet. Kontrolsüz yaya geçitlerinde yayaların geçiş üstünlüğünü korumayı amaçlayan Yaya Geçidi EDS sistemi gibi akıllı ulaşım uygulamaları, yaya yollarının ulaşım kolaylığını ve güvenliğini artırmayı hedefliyor. Danimarka’nın Odense şehrinde kavşaklardaki trafik ışıklarına uygulanan yağmur sensörleri de yağmurda kalan bisikletçilere daha uzun süre yeşil ışık yakarak bisikletçilerin yolculuk kalitesini artırıyor. Aynı zamanda 1993’te Norveç’in Trondheim kentinde Jarle Wanwik tarafından kurulan “Trampe bisiklet asansörü” gibi bir kurulum, yaygınlaştırılabilir. Hatta İstanbul gibi “yedi tepeli” ve bol yokuşlu bir kentte bisiklet çözümü de olabilir. Bununla beraber, toplu taşıma seçenekleri de artıyor ve toplu taşıma ulaşım ağları genişliyor. Otobüs servisinin geliştirilmiş hali olarak kabul edilebilen ve Türkiye’de de “metrobüs” olarak bilinen Hızlı Taşıma Otobüs (BRT) sistemi, var olan altyapı ile kullanılabilir olması ve metro gibi sistemlerden daha ucuz olması sebepleriyle tercih edilen uygulamalardan. Bu sistemin iki önemli örneği, Kolombiya başkenti Bogotá’da 2000 yılında hizmete açılan bir proje ve Çin’in Guangzhou kentinin yeni BRT ağı sayılabilir. Guangzhou ağında günde 800.000 insan taşınırken, Bogota’da ise BRT, 300 km’lik yaygın bisiklet yollarıyla birbirine bağlanıyor. Zengin ve yoksul mahalleleri birbirine bağlayan bu ağlar, aynı zamanda ulaşımda sosyal adaleti de sağlıyor. BRT, elbette ucuz olması ve yapım süresinin metroya oranla %20 daha kısa sürmesi sebebiyle de tercih ediliyor. Ancak Kolombiya’da, halk tarafından aşırı kalabalık ve uzun bekleme süreleri yüzünden protestolara da maruz kalıyor. Türkiye’de de metrobüs söz konusu olduğunda aynı şikayetlerden bahsetmek mümkün. Koronavirüs ile beraber metrobüsle ulaşım aşırı kalabalıktan dolayı tercih edilmediği için kalabalığın azalması ve insanların özel araçlara yönelmesi de bir başka sorun alanı. Bu haliyle metrobüsün hem aşırı kalabalıklığı hem de fosil yakıtlarla çalıştığı için ürettiği karbon salımı sebebiyle kent ölçeğinde sürdürülebilir bir toplu taşıma çözümü olup olmadığı tartışmalı bir konu.
Diğer bir önemli ve tartışmalı sürdürülebilir ulaşım pratiği ise, araç paylaşım uygulamaları. BMW Grubu ve Sixt SE ortaklığıyla kurulan ve birçok Avrupa şehrinde toplu taşıma ile entegre edilen araç paylaşım programı DriveNow’ın tüm filosunun %20’sini, Kopenhag’daki filosunun ise tamamını elektrikli araçlar oluşturuyor. DriveNow bu servisi sağlayan tek girişim değil, birçok şehirde araçların daha verimli kullanılabilmesi ve çevreye verilen zararların azaltılması için araç paylaşım uygulamaları tercih ediliyor. DriveNow Genel Müdür Nico Gabriel’e göre, şirketin ve elektrikli araçların başarısı için şarj altyapısının daha da hızlı genişlemesi gerekiyor.
Araç paylaşım uygulamaları başarılı olsa da, yaygın hale geldiklerinde toplu taşımaya olan güveni de düşürüyorlar. Sierra Club, araç paylaşım hizmetleri olmasaydı Uber ve Lyft kullanıcılarının %60’ının toplu taşımayı, yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih edeceğini ortaya koyan bir çalışma açıkladı.
Gelecek Trendler
Daha sürdürülebilir bir ulaşım için gelişmekte olan birçok uygulama da ortaya çıkmaya başladı. Bu gelişmelerin ortak noktaları ise ulaşım altyapısını ve sistemlerini derinden etkileyecek bir teknoloji olarak yapay zeka kullanımı ve kaynak verimliliğini artıran dijital teknolojilerin desteği. Dijitalleşme ve özerk yapay zekanın topladığı verilerin analizi, karbon salımı ve trafiğin azaltılması gibi konularda değerli bilgilerin edinilmesine yardımcı olarak ulaşımın daha sürdürülebilir hale getirilmesine de destek oluyor. Yakın bir dönemde popülerlik kazanan ve gelecekte daha sık karşılaşacağımız e-scooter trendi, karbondioksit salımını azaltma potansiyeline sahip olsa da, tam tersi bir etki yaratabileceği de yapılan araştırmalarda kanıtlandı. Cenex raporuna göre, eğer e-scooterlar bisiklet ve yaya yolculuğunun yerini alırsa, salımları artırabilir. Buna ek olarak e-scooterlara uygun bir yasal düzenleme getirilmediği takdirde trafiği ve yaşam kalitesini olumsuz etkileme ihtimalinin bulunduğunu da ekleyen rapor, e-scooterların faaliyetinin devamı için etkili bir yönetimi şart koşuyor. Buna ek olarak, alternatif enerjili ulaşım araçlarına bakış açısı da değişiyor. Teknolojinin gelişmesi ile beraber, eskiden taşıma kapasitesi düşük, lüks araçlar olarak görülen elektrikli arabalar; sürdürülebilirlik endişelerine yanıt vermeleri ve yeni tasarımlarıyla alternatif fonksiyonel araçlar olarak değer görmeye başladılar. Birkaç yıl önce Çin’de başlayarak hızla yayılmaya başlayan elektrikli otobüsler de bu trendi destekliyor. Hâlâ birçok ülkede düşük olan elektrikli otobüs kullanım oranlarının ilerleyen yıllarda artması bekleniyor. Elektrikli otobüs modelini ciddi bir şekilde takip eden ülkelerden birisi olan Hindistan, Eylül 2017’de elektrikli araçlara geçiş için hazırlanan FAME programının elektrikli otobüslere de genişletme kararı aldı. Himachal Pradesh eyaleti, bu program sayesinde Hindistan’da uzun mesafede (51 km) elektrikli otobüs hizmeti veren ilk eyalet oldu.
COVID-19
Seyahat ve ulaşım sektörü, pandemiden en ağır hasarı alan sektörlerden biri oldu. Avasant raporuna göre, hükümetlerin aldıkları önlemler, karantinalar ve sınırların kapatılması, hem bireysel seyahatler için hem de tedarik zincirleri için 113 milyar doların üzerinde bir ekonomik kayba yol açtı. COVID-19 salgını ile daha sürdürülebilir bir düzene geçiş umutları yeşerirken, sürdürülebilir ulaşım açısından hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar ortaya çıktı ve birçok şehirde farklı trendler gözlemlendi: Bir yandan özel araç kullanımına olan talep artarken ve toplu taşımaya güven azalırken diğer yandan bisiklet ve yürüme seçenekleri de daha cazip hale geliyor. Örneğin İstanbul’da, Mart ayının ilk üç haftasında toplu taşıma yolcu sayısında yaklaşık %50’lik bir düşüş (2 milyondan fazla yolcu) yaşandı. İstanbul’da araç satışları patlarken Paris gibi birçok şehirde belediyenin de teşvikiyle başlatılan bisiklet projeleri hayata geçti. Birleşik Krallık Ulaşım Bakanı Grant Shapps, yeşil ulaşım devriminin tam zamanı olduğunu söylüyor. COVID-19 krizi, ulaşım sektöründe daha güçlü altyapı sistemleri oluşturmanın önemini de gösterdi aslında. Bu bağlamda otomasyon, krizlere karşı daha dayanıklı taşıma sistemleri oluşturmak açısından iyi bir seçenek.
Salgın süresince bisiklet kullanımı, yürümeyle birlikte en çok tercih edilen ulaşım yöntemlerinden biri oldu. Çin’in Wuhan kentinde karantina boyunca 23 Ocak’tan 12 Mart’a kadar 2,3 milyon bisiklet yolculuğu yapıldı ve bisiklete olan güvenin arttığı görüldü. Bogota’dan Philadelphia’ya birçok bölgede yollar araç ulaşımına kapatılarak bisikletlere açıldı ve toplu taşımaya alternatif olabilmesi için bisiklet yollarında genişletmeler yapıldı.
OECD COVID-19 Ulaşım raporuna göre, pandemi döneminde konteyner taşımacılığında, 2019 yılına göre %8,6’lık bir düşüş oldu. UzakDoğu, %17,5’lik düşüşle en çok etkilenen bölge olurken, Kuzey Amerika da %7 ile ikinci sırada geliyor. Pandeminin ve düşük talebin vurduğu sektörde, zaten borç içinde olan büyük yük gemileri herhangi bir finansal destek gelmemesi durumunda iflasın eşiğinde.
Havacılık sektörü de hem yolcu taşıma hem de kargo uçaklarında %80 oranında bir düşüşle en ağır darbe alan sektörlerden biri. İklim değişikliğine olan etkileri nedeniyle tartışmalı bir sektör olan havacılıkta, kriz sonrasını finansal desteklerin ve pazar teşviklerinin iklim değişikliğinin azaltılması ve sosyal refahın artırılması hedefleriyle uzun vadede uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. BM Sivil Havacılık Örgütü (ICAO), pandeminin finansal zararlarından kurtulma çabalarının karbonu dengeleme ve sürdürülebilir uçak yakıtlarına geçiş gibi hedeflerin önüne geçmeyeceğini söylese de uçuş sektörünün çevre dostu ve sürdürülebilir olması için alınması gereken çok yol var.
Bogotá’da Araçsız Pazarlar
Kolombiya’nın başkenti Bogotá’da 1982 yılından beri her pazar 120 km uzunluktaki otoyollar 07.00 ile 14.00 arası ulaşıma kapatılıyor. 7 milyonu aşkın bir nüfusa sahip Bogotá’da ayrıca ilk defa 24 Şubat 2000 tarihinde şehrin tüm yolları trafiğe kapatıldı ve bu ölçekte bir kent için dünyada ilk araçsız gün örneği oldu. Bu etkinlik, Bogotá halkı tarafından öyle çok sevildi ki bir referandumla her yılın şubatın ilk perşembesinin araçsız gün ilan edilmesine karar verildi.
Gelecekten Gelen Yollar
İngiliz tasarım stüdyosu Umbrellum tarafından tasarlanan Starling Crossing adlı yaya geçidi sistemi, yere gömülü LED ışıklar ve nesne takip sistemleri ile yola gerçek zamanlı sanal işaretler koyabiliyor. Sistem hem bisikletlileri hem de yayaları tanıyarak, tehlike oluşturabilecek durumlarda önceden uyarı amaçlı, duruma en uygun trafik işaretlerini gösteriyor.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…