Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (Sustainable Development Solutions Networks – SDSN) Türkiye Koordinatörü Bahar Özay, 2020’yi ve Sivil Toplum Kuruluşlarının önümüzdeki dönemde nelere odaklanması gerektiğini anlattı.
Öncelikle pandemiden konuşmadan söze girmek olmaz. 2020 yılı boyunca herkesin planlarını altüst eden pandeminin, sizin çalışmalarınız vesürdürülebilirlik açısından nasıl bir etkisi oldu?
Tüm dünyayı etkisi altına alan, sosyal ve ekonomik hayatı durma noktasına getiren COVID-19 salgını, yaşam tarzımızı, iş yapış şekillerimizi ve alışkanlıklarımızı önemli ölçüde değiştirdi. Bu değişim, bazı sektörleri çok olumsuz etkilerken, bazı sektörlere de önemli bir ivme kazandırdı. Virüsün yayılımını durdurmak için alınan önlemler sonrasında eğitim ve çalışma hayatının eve kaymasıyla beraber uzaktan eğitim ve uzaktan çalışma yeni normalimiz haline geldi. Pandemi ile birlikte gelen sosyal izolasyon döneminde çalışanların uzaktan eğitime olan talebi patladı. Skype, Zoom, GotoMeeting, Microsoft Teams gibi video konferans ve eğitim sistemlerinde 15 katlık bir büyüme meydan geldi. Uzaktan eğitim bilinen, aslında uzun süredir uygulanan ancak çok benimsenen bir eğitim yöntemi değildi. Pandeminin yarattığı sağlık krizi nedeniyle eğitime ve çalışma hayatına uzaktan devam zorunluluğu, uzaktan eğitimin sağladığı faydanın daha iyi anlaşılmasını ve benimsenmesini sağladı. Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın (SKA) toplumda farkındalığının artırılmasıve uygulanması konusunda çalışmalar yürüten SDSN Türkiye olarak, Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) işbirliği ile biz de krizdeki bu fırsata odaklandık. SKA’lara yönelik tüm eğitimlerimizi dijital ortama taşıyarak çok hızlı bir çalışma temposuna geçtik. Yüz yüze eğitimler etkin ve çok keyifli olmakla birlikte, zaman ve mekân kısıtlamaları nedeniyle daha önce eğitimlerimize katılamayan Türkiye’nin dört bir yanından katılımcılara hitap etmeyi ve onları sürdürülebilirlik gündemi ile tanıştırmayı başardık. Bugün karşı karşıya olduğumuz pandemi; iklim değişikliği, yetersiz sağlık hizmeti, açlık, yoksulluk gibi birçok küresel sorunu yeniden gündeme getirerek, odağında sürdürülebilirlik olan yeni bir düzene dünyanın ihtiyacı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
İkinci olarak, geçtiğimiz yıl hangi alanlarda çalışmalar yaptınız ve önümüzdeki yıl için neler planlıyorsunuz?
SDSN dünyanın çeşitli ülkelerinde BM SKA’ları konusunda çalışan üniversiteleri, akademisyenleri, araştırmacıları bir araya getirerek küresel bölgesel, ulusal ve yerel ölçeklerde sürdürülebilir kalkınma politikasının gelişme ve ilerlemesine destek vermektedir. SDSN Türkiye olarak biz de, Türkiye’nin dört bir yanından üniversiteler, araştırma merkezleri, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve iş dünyası gibi paydaşlarımızı harekete geçirerek, Türkiye’de ve bölgemizde sürdürülebilir kalkınmaya yönelik yerel problemlere odaklanarak, çözümlerin üretilmesi için çalışıyoruz. Mevcut üretim teknolojileri ve tüketim alışkanlıkları ile dünyanın kaynaklarını alıştığımız şekilde kullanmaya devam edersek, COVID-19 benzeri salgın hastalıklar veya aşırı hava olayları gibi doğanın yıkıcı etkilerini önümüzdeki yıllarda daha sık yaşayacağız. Bilim insanları yıllardır dünyamızın bu sorunları konusunda bizleri uyarmakta. Eğer hemen şimdi hep birlikte önlem almazsak son 10 bin yıldır medeniyetimizin devamını sağlayan sıcaklık ve doğal şartları sürdürmek mümkün olmayacak. Bu nedenle, öncelikli amacımız verdiğimiz eğitimler ile toplumun çeşitli kesimlerinin dünyaya sürdürülebilirlik penceresinden bakmalarını sağlayarak, çözümler konusunda düşünmelerini ve harekete geçmelerini sağlamak. Bu çerçevede, BM SKA’larının ülkemizde yediden yetmişe herkese aktarılması ve halkta farkındalık yaratılması için öncelikle eğitim konusuna eğilmiş bulunmaktayız. Dünyadaki SDSN çalışmalarına katkı sağlamanın yanı sıra, özellikle çocuklara ve gençlere yönelik sürdürülebilirlik eğitimleri gerçekleştirmekteyiz. Yaşam boyu eğitim felsefesine olan inancımızla örgün eğitim dışında da her yaştan bireye yönelik sunduğumuz farklı eğitimlerimiz ile SDSN Türkiye olarak, ülkemizin ihtiyacı olan sürdürülebilir gelişmeyi sağlayacak insan kaynağı oluşturulmasına destek vermekteyiz. Bu yıl BÜYEM ve Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye işbirliğinde Mayıs-Haziran ve Kasım-Aralık dönemleri olmak üzere iki kez çevrimiçi Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika Programı (KSSP) gerçekleştirdik. 13 yıldır kesintisiz devam ederek sürdürülebilirlik konusunda önemli bir örnek olan bu sürdürülebilir eğitim programını, ilk kez bu yıl çevrimiçi olarak gerçekleştirmenin ve coğrafi sınırlar olmaksızın daha fazla katılımcıya ulaşabilmenin mutluluğunu yaşadık. KSSP’nin uzun zamandır ilgi görmesinin en önemli nedeni, programın, kurumsal sürdürülebilirlik konusunda özel sektörün ihtiyacına yönelik küresel, bölgesel, yerel ve güncel bilgilerin ve tecrübelerin paylaşıldığı bir platformu hayata geçirmesi ve katılımcıların profesyonel ve kişisel gelişimine odaklanması olarak özetlenebilir. Yine bu yıl içinde Marmara Belediyeler Birliği (MBB) ile çok önemli çalışmalara imza attık. Mayıs-Haziran döneminde MBB Yerel Yönetim Akademisi, BÜYEM, Yerel-İZ ve 350 Türkiye işbirliğiyle “Sürdürülebilir Şehirler ve İklim Değişikliği” online eğitim programını gerçekleştirdik. Bu online sertifikalı eğitim programı ile büyükşehir, il ve ilçe belediyelerinde çalışanların, iklim değişikliğine yönelik azaltım ve uyum eylemleri hakkında kapsamlı ve güncel bilgileri edinmelerini sağladık. Ekim-Kasım boyunca yine MBB işbirliğinde gerçekleştirdiğimiz “Şehirler 2030: Yerelde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Eğitimi” ile belediyeler ve kamu kuruluşları gibi 11 numaralı Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar Amacı’nın gerçekleşmesinden doğrudan sorumlu aktörlere, BM SKA’larının, şehre özgün şartlara göre planlanması, amaçlara ulaşılması konusunda ölçütlerin belirlenmesi, veri toplanması, sorunların giderilmesine yönelik hedeflerin konulması, raporlama yapılması ve tüm süreçlere şehir halkının dahil edilmesi konularında bilgi ve deneyim aktarımı yaptık. Halen devam eden, BÜYEM ve Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğinde hazırladığımız “İklim 2030: Çocuklar ve Gençler ile İklim Değişikliği Eğitimi”ne Türkiye’nin çeşitli ortaokul, lise ve üniversitelerinden çok yoğun bir talep aldık. Bu programda amacımız Boğaziçi Üniversitesi’nin lisans ve lisansüstü öğrencilerinin iklim ve sürdürülebilirlik konularında öğrendikleri bilgileri, üniversitenin dışına da taşıyarak daha geniş kitlelerin bu konulardan haberdar olmasını ve ortak sorunlarımıza çözümler üretmek üzere harekete geçmesini sağlamaktı. Önümüzdeki yıl öğretmenlerimize ve öğrencilere yönelik BM SKA’larının her biri için derinlemesine eğitimlere ve atölye çalışmalarına devam ediyor olacağız. SDSN Türkiye olarak çok paydaşlı çalışmaların gücüne ve etkisine inanmaktayız. Yukarıda belirttiğimiz bu çalışmaların yanı sıra UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), Danimarka Yeşil Büyüme Ağı (DGGN) ve İstanbul Blokzincir Kadınları Derneği vb. kurum ve kuruluşlara çeşitli etkinlikler kapsamında katkı sunduk. Örneğin TBB ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işbirliğinde düzenlenen “Sıfır Atık ve Belediyeler Kongresi ve Ödül Töreni” etkinlikleri kapsamında düzenlediğimiz “BM SKA’ları Bağlamında Döngüsel Ekonomi ve Sıfır Atık Paneli”nde Türkiye’nin Sıfır Atık ve Mavi Atık Politikalarını kapsamlı bir şekilde değerlendirme fırsatı bulduk. BÜYEM tarafından düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi Kurumsal Sosyal Sorumluluk Zirvesi’ne destek vererek SDSN kurucu Başkanımız Prof. Dr. Jeffrey Sachs’ı ve birçok değerli kurum yöneticisini “Dayanışmanın Gücü”, “Sürdürülebilirlik: Başka Bir Dünya Mümkün mü?”, “Bir Tık’la Dijital Dönüşüm” ve “Endüstrinin Yol Haritası: Dijitalleşme” oturumlarında ağırladık. Paydaşlarımız ile işbirliklerimize ve çalışmalarımıza 2021 yılında da devam ediyor olacağız. Özellikle UNESCOve “Ban Ki-moon Centre” işbirliğinde yürüttüğümüz “Mission 4.7” ve “Global Schools” programımız kapsamında k12 okulları öğrenci ve öğretmenlerine yönelik sürdürülebilir kalkınma ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları eğitimleri düzenliyor olacağız.
İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bağlamında, sizce sivil toplumun çalışmalarındaki en büyük sorun nedir?
Sivil toplum iyi niyetli çalışmakta, ancak genellikle çalışmalar proje bazlı gerçekleşmekte. Projelerden temin edilen gelir sona erdiğinde, çalışmak için bir araya gelen uzman gücü dağılmakta. Gönüllü katkılar ise, sınırlı kalmakta zira emeğinin karşılığını bulamayanlar zamanla geri çekilmekte. Bu durum çalışmaların sürdürülebilirliğine olumsuz etki etmekte. Diğer taraftan sivil toplumun tüm kesimleri iklim değişikliğinin yaratacağı tehditler konusunda henüz yeterli bilgi sahibi değil. Bilgi sahibi olsa da önemli bir kısım temel olarak günlük kaygılarının derdinde ve bu tip sorunlar doğal olarak öncelikleri değil. Doğa, iklim, sürdürülebilirlik gibi konular, maalesef gündemin en arka sıralarına itilmekte. Bir diğer konu insanların alabilecekleri basit önlemleri bilmiyor olmaları. Eğitim seviyelerindeki farklılıklar sorunlarımızla çözüm arasında köprü kurmayı zorlaştırıyor ve bazen da imkansızlaştırıyor.
Sivil toplum ve STK’lar bu sorunun değişimi için neler yapabilir?
Yeni yayımlanan bir IPCC raporu küresel ısınmanın 1,5 dereceye ulaşmasını engellemek için 2030’a kadar vaktimiz olduğunu belirtmekte. BM SKA’ları için belirlenen hedeflere ulaşmak için de dokuz yılımız kaldı. Gezegenin sağlıklı yaşam sınırlarına geri döndürülmesi için vaktimiz oldukça daralmış durumda. Sivil toplumun değişim için yapabileceği en önemli katkı eğitimi ve farkındalığı tüm topluma yaymak. İklim değişikliği gibi BM SKA’larının kendine konu edindiği temel öğretiler, sivil toplum ve STK’lar tarafından yoğun bir şekilde ele alınmalı ve eğitim sisteminin ilk basamaklarından, hatta okul öncesinden itibaren tüm çocuklara verilmeli. Burada sivil topluma ve STK’lara büyük bir görev düşmekte. Sivil toplum iklim değişikliği gibi yakın geleceğimizi ve yaşamımızı tehdit eden böylesine büyük bir risk karşısında toplumun her kesimine yönelik farkındalık ve çözüm becerilerini artırıcı faaliyetler yürütmeli. Çünkü değişim ve dönüşüm için öncelikle bilinçlenmek, sorunlar hakkında nasıl çözüm üreteceğini düşünmek ve problemlere karşı durabilmek için de harekete geçmek gerekir. Sadece bir kesimin gerçekleştirdiği kısıtlı sosyal sorumluluk çalışmaları ile bilişsel değişimi sağlamak mümkün görünmüyor. Bu bağlamda sivil toplum ve STK’lar, eğitim konusuna eğilmeli, insanlara ulaşabilecekleri yolları iyi düşünmeli ve kullanmalı.
Genel olarak yurttaşlara ve kurumlara neler önerirsiniz?
Toplumu meydana getiren tüm paydaşlar, kamu, yerel yönetimler, özel sektör, akademi, sivil toplum, sağlık ve iklim krizlerine karşı acil önlemlerin hayata geçirilmesi için dayanışmalı ve etkin ortaklıklar kurmalı, adeta bir seferberlik yürütülmeli. Kurumlar ve bireyler, güçlü sosyal koruma sistemlerinin kurulması, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerde reformlar yapılması, temiz ekonomiye geçilmesi ve düşük karbonlu bir geleceğin düzenlenmesi için gerekli politikaları talep etmeli. Bireyler tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmeli. COVID-19 sonrasında daha çok toplu taşıma kullanımı ya da bisikletli yaşam tercihi, daha az et tüketimi, daha çok kaynak tasarrufu, doğa
ve iklim konularında toplumsal bilincin yükseltilmesi için sivil topluma katılım, bireysel çözümlere örnekler. Özetle, birbirimize muhtaç olduğumuzu unutmadan, daha insancıl, merhametli, sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için acilen harekete geçmeliyiz.
Son olarak kamuoyuna yönelik mesajınızı veya çağrınızı almak isteriz…
Çin’in Vuhan kentinde geçtiğimiz yılın Aralık ayında başlayan COVID-19 pandemisi, sadece bir yıl önce uzaklarda bir ülkenin, bir avuç insanın sorunuyken bugün artık yaşamımızda. Başımıza gelen bu olağanüstü kriz ile mücadele ederken, yaşadıklarımızı gözden geçirmek ve gelecekte neler yapmamız gerektiğini düşünmek zorundayız. Sürdürülebilir bir gelecek için, hepimize düşen görev, yaşam biçimlerimizi, düşüncelerimizi ve faaliyetlerimizi gözden geçirerek; iklim değişikliği ve karşı karşıya olduğumuz diğer küresel zorluklar karşısında daha dirençli, daha eşit, daha adil, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomiler ve toplumlar inşa etmeye odaklamak. Bu küresel krizden ancak insan odaklı düşünerek, bilim ve insan haklarına dayanarak ve güçlerimizi birleştirerek çıkabiliriz. İklim krizi zaten gezegenimiz için normal olmayanı yapmaya devam etmemiz yüzünden büyük bir baskı yaratmaktaydı. Artık kaybedecek vaktimizin olmadığını görerek, bilinçsiz tüketimi bırakmalı, planlı ekonomik büyüme gibi alternatif modelleri de düşünmeliyiz. İklim krizi konusunda sadece bilgilenmemiz yeterli değil, bu krize karşı “ben nasıl bir önlem alabilirim?” diye düşünmeli, konuşarak, konuşturarak bu konuyu sürekli gündemde tutmalı ve birlikte çözümler bulabileceğimize dair umutlar oluşturmalıyız. Yaşanabilir bir gelecek ve sürdürülebilir bir dünya için yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Sürdürülebilir ve dirençli bir gelecek için dayanışma çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde yeni bir küresel medeniyeti hep birlikte inşa etmeliyiz.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…