YAZI: İstanbul Bilgi Üniversitesi Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 26. Taraflar Konferansı, Birleşik Krallık’ın Glasgow şehrinde 31 Ekim-12 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. 1995 yılında bu yana, 2020 yılı hariç, her yıl düzenli olarak yapılan bu konferansların amacı, iklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele edebilmek için uluslararası bir mutabakatın sağlanmasıdır. İklim değişikliğinin etkilerine baktığımız zaman, sınır tanımayan uluslararası bir güvenlik sorunu olduğunu söyleyebiliriz.
İklim değişikliği ile mücadele iki farklı yol var. Birincisi, insan kaynaklı iklim değişikliğine yol açan seragazı emisyonlarının azaltılmasıdır. İkincisi ise, seragazı emisyonlarının yeterince azaltılamaması halinde değişen iklim karşısında dirençli olmayı sağlayabilecek uyum politikalarıdır. İklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele edebilmek için bu iki farklı politika, birbirinin alternatifi değil, tam tersi birlikte uygulanması gereken politikalardır. Aralarındaki temel fark ise, uygulandıkları ölçeğe göre bu politikalardan fayda sağlayanların farklı olmasıdır. Azaltım politikaları, nerede uygulanırsa uygulansın atmosferde biriken seragazı stoklarını azaltacağı için yeryüzü üzerinde herkes bu iyileşmeden olumlu faydalanacak ve hatta nesiller arası bir hizmet aktarımı olacaktır. Bu nedenle, azaltım politikalarını küresel kamu hizmeti gibi düşünebiliriz. Uyum politikaları; bir ülke sınırları ile sınırlı kalıyorsa ulusal kamu hizmeti, belli bir bölgede uygulanıyorsa bölgesel kamu hizmeti ve özel bir sektör tarafından uygulanıp, bundan sadece özel sektör faydalanabiliyorsa özel hizmet olarak sınıflandırılabilir. Bu nedenle, azaltım politikalarının yetersiz olması halinde uyum politiklarının ölçeğinin genişletilmesi gerekir. Aksi takdirde, uyum politikaları uygulamayan ülkeler, güvenlik açısından kırılgan ülkeler haline gelecek.
İklim göçlerinin neden olacağı başlıca sorunlar aşağıdaki gibi sayılabilir.
İklim göçlerinin neden olacağı sorunlar dikkate alındığında su ve gıda güvenliğinin sağlanması en önemli uyum politikaları arasında sayılabilir. Su ve gıda güvenliği sağlayan ülkeler ayrıca, ekonomik açıdan çok daha güçlü ülkeler olacak. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÇESUAM) araştırmacıları ve Kızbaşına Platformu tarafından British Council desteği ile yapılan “Doğa Kadın Kurtarıcılarını Arıyor” projesinin bir parçası olan ve Mart 2021 tarihinde Türkiye’de yapılan saha çalışmasından elde veriler de bu varsayımı destekliyor.
Türkiye, Akdeniz Havzası’nda yer almasından dolayı iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında gösteriliyor ve yaygın düşüncenin aksine su zengini bir ülke değil. Gençlerin bu sorunların çözümüne katkıda bulunmaları sağlamak, bakış açılarını öğrenmek ve farkındalıklarını ölçmek amacıyla yapılan saha çalışmasından elde edilen sonuçlara göre, ekonomik gücün tanımı su ve gıda güvenliğini sağlamaktan geçiyor.
Araştırmada, 18-35 yaş aralığında yer alan 900 gencin, iklim, su krizi ve iklim göçleri de dahil bunlara bağlı sorunlar hakkında ne düşündükleri, su krizini önlemek için neler yapabilecekleri, ekonomik olarak güçlü olmaktan ne anladıkları incelendi. Saha çalışmasından elde edilen başlıca veriler aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Çalışmadan elde edilen bu veriler, gençlerin özellikle Türkiye’nin su zengini bir ülke olduğu konusunda yanlış algılarının değiştirilmesi ve politikacılar tarafından uygulanacak etkin su politikalarının tasarlanmasında önemli bir rol oynayabilir. Ayrıca, Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’nin belirlediği suyun tahsisatında öncelikli kullanım alanı dikkate alınabilir. Bu direktife göre; öncelikli olarak insanların içme suyu gereksiminin karşılanması ve doğanın korunması ilk sırada yer alır. Sonra tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi ve sanayi gelir. Suyun tahsisatının bu kullanım alanları dikkate alınarak yapılması hem su hem de gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynar.
İklim değişikliği ile mücadelede, azaltım politikalarının hâlâ yeterince yaygın uygulanmaması, iklim değişikliğinin etkilerini azaltabilmek için uyum politikalarının Taraflar Konferansı’nda olduğundan daha fazla tartışılması gerekli kılmaktadır. Gelişmiş ülkeler, uyum politikalarını sağlayabilmek için yeterli kaynağa, teknolojiye, kurumsal yapıya, bilgi birikimine sahip iken, yoksul ülkelerin bu olanaklara sahip olmamaları onları daha da kırılgan hale getirmekte. İklim değişikliğine karşı başarılı uyum politikalar uygulayan ülkeler ileride güçlü ülkeler olacak.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…