YAZI: Barış Doğru, İklimhaber.org ve EKOIQ Yayın Yönetmeni
Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2021 Araştırması, geçtiğimiz senelerdeki araştırmalarla benzeyen sonuçlarla birlikte, yepyeni sonuçlar da ortaya koymuş gibi. Önce geçmiş yıllardaki sonuçlarla uyumlu ve benzer sonuçların üzerinden geçelim. Türkiye toplumunun, tahmin edilenin yine çok üzerinde bir iklim krizi farkındalığına sahip olduğu ortaya çıktı. Toplumda, “İklim Krizinin insan faaliyetlerinin sonucu olduğunu” düşünenlerin oranı, geçtiğimiz yıla göre yaklaşık %4 artarak %75’e ulaşmış durumda.
“İklim değişikliği konusunda endişeli misiniz? Ne kadar endişelisiniz?” sorusuna, ankete katılanların %42’si “Endişeliyim” cevabını verirken, “Çok Endişeliyim” diyenlerin oranı ise %24 oldu. “Endişeliyim” ve “Çok Endişeliyim” diyenlerin toplamı %66’yı buluyor; “Endişeli değilim” veya “Hiç endişeli değilim” diyenler ise %18’de kalıyor. İklim krizinin varlığını inkar edenler ise sadece %7. Bu oranlar, herhangi bir gelişmiş Batı toplumunda bile zor yakalanacak rakamlar. Dolayısıyla hem bu yılki hem de daha önceki üç araştırmamızın sonuçlarının, Türkiye’de iklim krizinin varlığından şüphe etmeyen ve oldukça endişeli bir yurttaşlar topluluğunun yaşadığını ortaya koyduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Ancak bu yılki araştırmanın kaygı verici ve şaşırtıcı sonuçları da var. Bu, toplumun siyasi kutuplaşmasının ilk kez bu kadar görünür olması ve iklim krizi konusuna da yansıması. Geçtiğimiz yıllardaki araştırmalar konusundaki yorumlarımızda sık sık, siyasi görüşlerin, parti taraftarlıklarının ve kimliklerin iklim krizi farkındalığı ve bu konudaki endişeler konusunda önemli bir fark oluşturmadığını dile getirmiştik. Bu yılki araştırma, iktidar ve muhalif seçmen kümelerinin iklim krizi konusunda da yavaş yavaş ayrıştığını ortaya koydu.
Paris İklim Anlaşması, Anlaşma’nın TBMM onayından geçirilmesi ve Türkiye’nin 2053 tarihinde net sıfır emisyon taahhüdü vermesi konusunda Türkiye toplumunun bilgi ve farkındalığını ölçmeye yönelik sorularımız, bu ayrışmayı daha da görünür kıldı. Paris İklim Anlaşması ve emisyonların sonlandırılması gibi belirli bir ilgi ve bilinç düzeyi gerektiren konularda toplumun genel bilgi seviyesinin düşük olması oldukça normal olarak kabul edilebilir. Görüşülen kişilerin %83’ü net sıfır karbon hedefi açıklamasına dair bilgi sahibi olmadığını söylüyor. Halkın %76’sı, Paris Anlaşması’nın meclis tarafından onaylandığını bilmiyor ve görüşülen kişilerin sadece %25’i Paris İklim Anlaşması’na dair bilgi sahibi olduğunu söylüyor.
Ancak bilgi azlığına karşın, toplumdaki siyasi kutuplaşmaya bağlı olarak, Paris İklim Anlaşması’nın meclis onayından geçirilmesini muhalif parti seçmenleri büyük oranda doğru bulmuyor. İktidar partisi seçmenleri ise, konu hakkında bilgi sahibi olmasalar bile, TMBB onayından geçtiği için bunun doğru bir adım olduğunu söylüyor. Bu noktada Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’deki tüm partilerin oybirliğiyle geçtiğini hatırlatmakta fayda var.
Benzer bir durum, geçtiğimiz yaz, Türkiye’nin güneyini yakıp yıkan orman yangınları konusunda da geçerli. Yangınların iklim kriziyle bağlantılı olduğunu söyleyenlerin oranı sadece %14. Bu konuda hiçbir somut ve resmi bilgi olmamasına karşın, çoğunluğu iktidar partisi seçmeni olmak üzere, yurttaşların %36’sı, yangınlara terör faaliyetlerinin sebep olduğunu düşünüyor. Muhalif seçmenlerin çoğu ise (%27) yangınların yanan orman alanlarının imara açılması istendiği için çıktığını düşünüyor.
Tüm bu rakamlar, iklim krizinin Türkiye toplumunda, bilimsel bir yaklaşımla değil, büyük oranda siyasi gözlüklerle algılanmaya başladığını gösteriyor ki, bu durum, iklim krizine karşı mücadelede önümüzdeki dönemde önemli bir sorunun habercisi. Ekonomik krizin pençesinde zorluklar içinde yaşayan Türkiye toplumunun, el ve gönül birliği ettiği, edebileceği nadir konulardan biri olan iklim krizinin de, yaşanan kutuplaşmadan etkilendiği ortada. Özellikle muhalif siyasi parti ve grupların bu konuda yeterince etkili ve çalışkan olmadıkları da…
Sonuç olarak, iklim krizinin etkileri giderek güçlenirken, mücadele konusunda toplumsal birliktelik azalıyor. Toplumun genel endişe katsayısıyla birlikte iklim krizi konusundaki endişe oranın da yükselmesi ise, bu eğilim sürerse, sonuç üretici bir etki yaratacağa pek benzemiyor. Önümüzdeki dönemde, konunun aynı zamanda bir yoksulluk, eşitsizlik ve kalkınma sorunu olduğunu; kimsenin bu sorundan tek başına çıkamayacağını gösteren yeni kamusal politikaların daha güçlü savunulmasına yönelik ihtiyaç büyüyor. Bugünü ve yarını birlikte gözeten, iklim krizine dirençli bir sürdürülebilir ekonomi anlayışı, artık lüks değil bir zorunluluk haline geliyor. Özellikle muhalefete duyurulur.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…