Erzincan, İliç’teki siyanür felaketini duyuran aktivist Sedat Cezayirlioğlu, can güvenliğinin olmadığını belirtti.
Amerikalı ve Kanadalı Anagold Madencilik ile Çalık Holding’in ortağı olduğu Erzincan’ın İliç ilçesinde faaliyet gösteren Çöpler Altın Madeni’nde 21 Haziran günü siyanürlü solüsyon boruları patlamıştı. Yaşanan sızıntı sonucu tonlarca saf siyanürün Fırat Nehri’ne karıştığı ortaya çıkmıştı. Sızıntının sosyal medyaya yansıması sonrası Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı maden şirketine önce para cezası kesmiş, akabinde de şirketin faaliyetinin geçici olarak durdurulduğunu duyurmuştu.
Siyanür felaketini kamuoyuna duyuran aktivist Sedat Cezayirlioğlu, İliç’teki altın madeninde yaşanan siyanür sızıntısıyla ilgili Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri hakkında “görevi kötüye kullanma, suç delillerini gizleme, değiştirme veya yok etme”; Anagold Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu üyeleri hakkında “çevrenin kirletilmesi, içme suyuna zehirli madde katma, temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak üzere yarar sağlama” iddialarıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Avukat İsmail Hakkı Atal da Bakanlığın siyanürün aktığı dereye ‘kuru dere’ diyerek suç delillerini gizlediğini ileri sürmüştü.
Barış Tınay’ın hazırlayıp sunduğu Yeşil Oda programına konuk olan Sedat Cezayirlioğlu ve siyanür felaketini yargıya taşıyan çevre davaları gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal yaşanan felaketi tüm boyutlarıyla anlattı.
Fırat nehrine en az 150 ton siyanür karıştığını iddia eden Sedat Cezayirlioğlu, kamu görevlilerinin de şirket tarafından tesir altında kaldığını ifade ederek; “Burada 200 milyar dolarlık ranttan bahsediyoruz. Bu yabancılar ve yerli ortak bölgemizi ve insanlarımızı zehirlediği gibi, kamu kurumlarını da zehirlemiş… Olay olduğu gece, Jandarma’nın tutanağına göre 2 saat 15 dakika siyanür sızıntısı olmuş. 20 metreküp yani 32 ton siyanür, 50-55 metre sonra Sabırlı Köy deresine karışarak, 350 metre aşağıdaki Fırat nehir ve barajına aktı. Valilik de Bakanlık da maden şirketini savunur gibi açıklamalar yapıyorlar. Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan koruyoruz. Bu siyanür borusunun çapı 2-2,5 metre, bu borudan 2 saat 15 dakikada, ne kadar siyanür aktığı tespit edilebilir. Ben şunu iddia ediyorum; en aşağı 150-200 ton siyanür, Fırat nehir ve barajına karıştı” ifadelerini kullandı.
Can güvenliğinin olmadığını belirten Cezayirlioğlu, “İliç’te 3.500 kişi şu an işsiz, bana kin bileniyorlar. Benim bu saatten sonra can güvenliğimden İliç Kaymakamlığı, Erzincan Valiliği, İçişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti sorumludur. Şirket tarafından dolaylı olarak tehdit ediliyorum. Burada çaycı 9.500 TL, ilkokul terk insanlar bile 23-24 bin TL maaş alıyor. Maden 24 saattir çalışmıyor. İliç’e gitme, Erzincan’daki evinden çıkma diyorlar. Ben 7,5 yıldır, burası dünyanın 2. Çernobil’i diye bas bas bağırıyorum. Buranın kesinlikle ve acil olarak kapatılması gerekiyor. Felaketin ufağı geldi, uyardı. Daha büyük bir felaket yaşanmadan tüm iktidarı, muhalefeti, bilim insanları, hukukçuları burayı kapattırmak zorundalar” şeklinde konuştu.
Atatürk ve Keban Barajı Zehirlenir
Sedat Cezayirlioğlu’nun avukatlığını gönüllü olarak üstlenen İsmail Hakkı Atal da bölgedeki deprem tehdidine dikkat çekti. Atal, “Burada büyük bir deprem olur, buranın siyanürü de Fırat Nehri’ne karışacak olursa, Türkiye biter… Harran ovası biter, Keban, Atatürk barajı zehirlenir. Daha deprem olmadan siyanür borusu kendiliğinde patladı. Bir de burada büyük bir deprem olduğunu düşünün… Türkiye Cumhuriyeti devletini çökertebilecek ekolojik bir tehdidin üzerinde yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
Hem Altınımızı Çalıyorlar Hem Bizi Kanser Ediyorlar
Sağlık Bakanlığı’na İliç’teki kanser vakalarına ilişkin verileri paylaşması çağrısı da yapan Atal, “Sağlık Bakanlığı 2016’dan beri kanser istatistiklerini yayınlamıyor. Niye kanser istatistiklerini gizliyorlar? Erzincan İliç’teki kanser istatistiklerini açıklasınlar. Herkes kanser oluyor şimdi orada, niye gizliyorlar? Bizi hem öldürüyorlar hem malımızı çalıyorlar hem altınımızı götürüyorlar hem de bizi kanser edip ilacını satıyorlar. Dava açıp, çevre için mücadele ettiğimiz şirketler İngiliz, Alman, Rus, Amerikan… Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti sömürgeci devletlerin istilası altındadır. 1923’ün intikamını alıyorlar” dedi.
Tarım topraklarını ve su kaynaklarını korumanın artık bir milli güvenlik meselesi olduğunun da altını çizen Atal, “Şu anda insanlar sokakta ekmek dilenir hale geldi. Çiftçiyi, köylüyü bitirdiler. Türk halkı madencinin, termikçinin, nükleercinin kapısında bekçi, uşak olmaya mecbur hala getirildi. Sonra da Sedat Cezayirlioğlu tehdit ediliyor, sen bizim ekmeğimizle nasıl oynarsın diye… Bu insanlar 15 yıl önce tulum peyniri yapıyordu, buğday üretiyordu, geçimini sağlıyordu. Bu acilen düzeltilmeli, bu şekilde bu toplumun, bu ülkenin gidecek bir santimi kalmadı. Ekoloji mücadelesi artık bir yaşam hakkı mücadelesidir. Tarım topraklarımız ve su kaynaklarını korumak bir milli güvenlik meselesidir. Bunu Cumhurbaşkanı da ifade ediyor ama bunlar hep sözde kalıyor, artık uygulama istiyoruz” şeklinde konuştu.