Koronavirüs küresel petrol talebini de yavaşlattı. Verilere göre, küresel petrol tüketimi beklenenden hızlı bir şekilde durağan noktaya ulaşabilir.
Haber: Mark Lewis
Çeviri: Çisil Sevinç
Koronavirüs salgınının petrol fiyatlarını çökertmesiyle birlikte, Opec+ tarihi bir anlaşmayla arz azaltma kararı aldı. Piyasanın önde gelen yetkilileri, alevlenen talep yanardağının ardına bakarak iyileşme hızını hesaplamaya çalışıyor.
Örneğin, ABD Enerji Bilgi İdaresi (US Energy Information Administration) bu aylık taleplerde 18 milyon varillik bir düşüş bekliyorken, yıl sonuna kadar günlük 100 milyon varile (b/d)çıkılacağını ön görüyor. Bu da, küresel tüketimde yıllık düşüşün yalnızca 5.2 milyon olacağı anlamına geliyor.
Sonrasında ise, 2020 yılına göre 7 milyon b/d artış göstererek ve 2019’un %1 gerisinde kalarak 2021’de günlük 102 milyon varile çıkılmasıyla beraber küresel talebin yavaş yavaş eski haline gerilemesi bekleniyor.
Küresel talepte 2019 yılı rekor seviyesini korumaya devam ediyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (EIA) tahminleri ise, bu ay günlük 29 milyon varil düşüş yaşanacağı yönünde. Aralık ayında ise 2019 seviyelerinden 2.7 milyon geride kalınması bekleniyor.
Peki ya mevcut talep düşüşlerinden bazıları kalıcı olursa?
Gelecek yıllarda 95 milyon b/d ile 100 milyon b/d arası plato yapması ve uzun dönemli düşüşün başlamasıyla birlikte 2019 yılı küresel petrol talebinde tüm zamanların zirvesi olabilir mi?
Eğer bu soru aldatıcı geliyorsa, petrol piyasasının koronavirüs öncesi dönemde karşı karşıya kaldığı yapısal baskıları düşünün ve bunlara küresel salgının yarattığı ve bazılarının kalıcı olacağı ön görülen davranış değişikliklerini ekleyin.
Birincisi, ABD’de son 15 yıldır gözle görülür etkileri olan verimlilik geliştirmelerinin yapısal baskısına bir göz atalım.
EIA’ya göre, ABD’deki petrol talebinin en yüksek olduğu zaman 20.8 milyon b/d ile 2005 yılı olarak kaydedildi.
ABD nüfusunda 2005-19 yılları arasında yaşanan 20 milyonluk ve taşıtlarda kat edilen yolda (VMT) neredeyse %10’luk artış gözlemlenmesine rağmen, 2019 yılındaki ABD petrol tüketimi 2005 seviyelerinden düşüktü.
Böylece taşıt verimliliği, nüfus ve VMT artışına ağır basmış oldu.
İkinci olarak, ABD ve diğer yerlerde son 15 yılda yapılan verimlilik geliştirmelerinin arka plana attığı petrol tüketimiyle birlikte, gelecek 15 yılda elektrikli taşıtların üstün verimliliği sonucu küresel petrol talebi yerle bir olacak.
Bu, henüz kendini göstermeye başlayan yapısal bir baskı ancak Çin ve Hindistan’ın elektrikli araç yaygınlığı konusunda daha iddialı hedefler getirmek için Avrupa ile rekabet etmesiyle etkisi daha derin ve geniş kapsamlı olacak.
Üçüncü etmen ise, küreselleşme karşıtı tepkiler.
Bu etmen, küresel salgın ortaya çıkmadan önce genel olarak siyasal bir olguydu.
Ancak virüsün aşırı genişletilmiş tedarik zincirlerinin ne denli kırılgan olduğunu ortaya çıkarmasıyla birlikte, bu kriz aşıldıktan sonra dış kaynak kullanımının limitleri konusunda bazı tartışmaların baş göstermesi kuvvetle muhtemel.
Yerel kaynaklı üretim artışı, petrol talebinin azalması anlamına gelebilir.
Buna ek olarak, salgının sebep olduğu ve petrol talebini etkileyen davranışsal değişiklikler de göz önünde bulundurulmalı.
Öncelikle, temel ihtiyaç işçileri dışında herkes evden çalışmaya uyum sağladığı için, yüz milyonlarca günlük iş seyahati küresel karantina sonucu ortadan kalktı.
Veriler yığılmaya başladığında, bu olgunun üretkenliğe olan etkisi hakkında çokça akademik yazı yazılacak. Ancak asıl soru şu, uzun dönemli etkinin gelecekte evden çalışma oranlarını artıracağı mı yoksa azaltacağı mı tartışmasında kim azalacağını savunabilir?
İkinci olarak, küresel karantina yüzünden gerçekleştirilemeyen iş toplantıları ve konferanslar sonucu uluslararası hava seyahati son haftalarda tamamen çöktü.
Şimdiye kadar, hava seyahati geçtiğimiz 10 yılda petrol talebinin en hızlı büyüyen kaynaklarından biriydi.
Bu büyüme elbette geri gelecek, ancak işletmeler yüz yüze toplantıların yerine video konferanslara uyum sağladıktan sonra neden maliyet ve verimlilik açısından daha avantajlı olanı seçmesin ki?
Üçüncüsü, normal zamanlara geri dönüldüğünde ve karantinalar kademeli olarak kaldırıldığında bile, kamu sağlığı önlemleri hükümetlerin büyük çaplı bir araya gelmelere izin verme isteğine ağır basabilir ve insanlar bireysel sağlık önlemleri gereğince seyahat etmekten kaçınabilir.
Virüsün açtığı psikolojik yaralar ise derin izler bırakabilir.
Kısaca, içinde bulunduğumuz durum, yükselen petrol talebinde yaşanan ve tarihi arz azaltımı ile kolaylıkla çözülebilecek bazı aksamalardan çok daha ciddi olabilir.
Bunun yerine, bir aksama değil de işlerin tamamen durma noktasına gelmesiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Küresel petrol tüketiminde durağan noktaya beklenenden daha yakın zamanda ulaşılabilecek olması, endüstrinin artık bu riski kolaylıkla görmezden gelemeyeceğinin işareti.
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.