Dünyanın en büyük 25 petrol ve doğalgaz şirketinden 24’ünün, iklimi koruma konusunda inandırıcı hedefleri yok ve bu şirketler, giderek daha fazla iklim davasına konu oluyorlar. Özellikle yeşil aklamayı konu alan davalar, 2015’ten bu yana hızla artıyor. Üstelik şirket yöneticilerinin bireysel olarak sorumlu tutulmaları da gündemde.
YAZI: Annamária Lehoczky*
Carbon Tracker tarafından Eylül ayında yayımlanan bir rapora göre, dünyanın en büyük 25 petrol ve doğalgaz şirketinden 24’ünün iklimi koruma konusunda inandırıcı hedefleri yok. Ancak toplum, iklimi yok eden büyük şirketler karşısında (artık) güçsüz değil: Bugüne kadar, küresel seragazı emisyonlarının %70’inden fazlasından sorumlu olan 100 şirkete karşı dünya çapında yaklaşık 60 iklim davası açıldı.
Davacılar, iklim hedeflerinin artırılmasını, tazminat ödenmesini ve insan haklarına dair yükümlülüklerin yerine getirilmesini talep ediyorlar. Bunun yanı sıra, dezenformasyon (kasten üretilen yanlış veya yanıltıcı bilgi) ve yeşil aklama (bir şirket, ürün veya hizmetin çevresel etkileri konusunda yanlış veya yanıltıcı bilgi verilmesi) konularında, şirketlerin sorumlu tutulmasını istiyorlar.
Özellikle yeşil aklamayı konu alan davalar, 2015’ten bu yana hızla artıyor: Bugüne kadar 80’in üzerinde yasal süreç başlatıldı; üstelik şirket yöneticilerinin bireysel sorumlulukları da gündemde. Örneğin Şubat ayında Shell’e karşı açılan dava, yöneticilerin bireysel olarak da sorumlu tutulabileceklerini gösterir nitelikte.
Artan davaların ve alınan başarılı sonuçların gösterdiği üzere, iklim davaları, şirketlerin iklim krizi konusunda hesap verebilirliğini sağlama konusunda giderek daha etkili bir araç haline geliyor. Daha sıkı düzenlemeler ve sertifikasyonlar, yeşil yıkamayı engelleyebilir ve iklim davalarının aldığı desteği daha da artırabilir.
İklim Davalarının Sayısı 2,300’ü Aştı
2015 Paris Anlaşması’ndan bu yana, dünyanın her yanındaki iklim davalarının sayısı iki kat arttı: Bugün hükümetler veya şirketler aleyhine açılmış 2,300’ün üzerinde dava var. İklim davaları, seragazı salımlarındaki sorumluluğu büyük olan şirketleri, emisyonlarını düşürmek, sebep oldukları zararları tazmin etmek veya daha sıkı regülasyonlara riayet etmek konusunda yasal olarak zorlamak için giderek daha fazla başvurulan bir araç haline geliyor.
2000’lerin başında, iklim davalarının yeni başladığı dönemde, petrol ve doğalgaz şirketlerinin iklimi değiştirdiği, topluluklara ve bireylere zarar verdiği netleşmişti. Ancak ABD’deki ilk davalar olumsuz sonuçlandı ve bu, 10 yıllık bir sessizlik dönemine sebep oldu.
Fakat 2017 yılında yayımlanan önemli bir çalışma, işin rengini değiştirdi. Bu araştırmaya göre, 1988’den itibaren salınan seragazlarının %70’inden fazlasının kaynağında, fosil yakıt üreten 100 şirket vardı. Bunun sonucunda, “Kirli 100″ olarak tabir edilen fosil yakıt şirketleri aleyhinde dünyanın farklı yerlerinde yaklaşık 60 dava açıldı.
Geçtiğimiz yıllarda, bir yandan bu şirketlere karşı açılan davaların sayısı artarken bir yandan da davaların içeriği çok daha karmaşık ve sofistike bir hal aldı.
Tarihi Sorumluluklarla Orantılı Tazminat Talep Ediliyor
İklim davalarında talep edilenler çeşitlilik gösteriyor. Bazı davalarda, dava edilen şirketlerin, seragazı emisyonlarındaki tarihi sorumluluklarıyla orantılı olarak, iklim değişikliğinin yarattığı zararlar için tazminat ödemeleri talep ediliyor. Bazense amaç, davaya konu şirketi, üretimini Paris Anlaşması’nın yükümlülükleriyle ve insan haklarıyla uyumlu hale getirmeye ikna etmek olabiliyor.
Örneğin 2021’de Hollanda’da görülen ve Shell aleyhine sonuçlanan davada mahkeme, şirketin karbondioksit emisyonlarını %45 oranında azaltmasına karar verdi. Ardından, 2023 yılında, ENI ve iki büyük hissedarı – İtalyan Ekonomi ve Finans Bakanlığı ile İtalyan kamu kalkınma bankası CDP – şirketin karbonsuzlaşma stratejisinin Paris İklim Anlaşması hedefleriyle uyumlu olmadığı, sağlık riskleri doğurduğu ve İtalyan Anayasası’ndan korunan insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle dava edildi. Davacılar, hem şirketin iklimi korumaya yönelik hedeflerinin artırılmasını hem de geçmiş ve gelecek hasar ve kayıplardan sorumlu tutulmasını talep ediyor.
Bu taleplere iyi bir dayanak oluşturan yeni bir çalışmaya göre, dünyanın önde gelen 21 fosil yakıt şirketinin, iklim değişikliği kaynaklı hasar ve kayıpları tazmin etmek için yılda en az 209 milyar dolar ödemesi gerekiyor.
Bu doğrultuda Puerto Rico’da yerel yönetimler, “kirleten öder” ilkesine dayanarak, ExxonMobil’e dava açtılar. İklim değişikliği nedeniyle daha yıkıcı hale gelen kasırgaların, yerel toplulukların maruz kaldığı kayıpları artırdığını öne sürüyorlar.
Şirket Yöneticileri Sorumlu Tutulmak İsteniyor
Son dönemde açılan davalar, yeşil dönüşüm çağında makul bir yatırım stratejisinin neye benzediği sorusuna da odaklanmaya başladı. Bu davalar, şirketlerin, hissedarlarını ve hak sahiplerini korumaya yönelik kurumsal ve mali yasal yükümlülüklere dayandırılıyorlar.
2023 yılı Şubat ayında Shell yönetim kurulunu dava eden Client Earth, fosil yakıt projelerine yatırım yapmaya devam etmenin uzun vadede şirket için maddi kayıp yaratacağını ve dolayısıyla, yönetim kurulunun, şirketin üstün yararını gözetmediğini iddia ediyor.
Bu konuda açılan ilk dava, Birleşik Krallık’taki mahkeme tarafından düşürülmüş olsa da, gezegenin geleceğini belirlemede karar vericilerin rolüne dair önemli sorular doğuruyor. Bu dava herhalükarda 2023 yılının en önemli davaları arasında, çünkü şirket yöneticilerinin bireysel düzeyde de sorumlu tutulabileceklerini gösteriyor.
Gençlik örgütlerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelttikleri bir talep de, BP yöneticilerinin, şirketin iklime zarar veren faaliyetlerini bilerek sürdürmedeki sorumluluklarının araştırılması. Davacılara göre yöneticilerin kararları, insanlığa karşı suç olarak değerlendirilebilir.
2023 yılında dikkat çeken bir diğer dava ise Fransa merkezli çok uluslu banka BNP Paribas’a karşı açıldı. Davada, fosil yakıt yatırımlarını finanse etmeye devam eden bankanın, Fransa’da yatırımların sosyal ve çevresel etkilerini değerlendirmeye, yayınlamaya ve hafifletmeye yönelik Teyakkuz Görevi Kanunu kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği iddia ediliyor.
Bunların yanı sıra, davacıların, devletlerin yeni fosil yakıt projelerini onaylamasına veya fosil yakıt arama izni vermesine karşı açtığı davalar da var. Burada amaçlanan, petrol ve doğalgaz endüstrisine akan parayı, kaynağından kesmek. Ancak bunun için hem hükümetlerin hem de finansal kurumların işbirliğine ihtiyaç var ve çoğunlukla bu işbirliği, yalnızca davalar aracılığıyla sağlanabiliyor.
Dezenformasyon Davalara Konu Oluyor
Bunlara ilaveten, şirketler tarafından yapılan dezenformasyon da giderek daha fazla davaya konu ediliyor. ExxonMobil’in yanıltıcı kampanyaları, daha önce de gün yüzüne çıkarıldı. Ancak kısa zaman önce Science dergisinde yayımlanan bir araştırma, Exxon’un iklim bilimiyle ilgili yaptığı basın açıklamalarının, kendi ürettiği bilimsel veriyle de ciddi biçimde çeliştiğini ortaya koyuyor.
Puerto Rico yerel yönetimleri, ExxonMobil’i, gerçeğe aykırı beyanatlara devam etmekle de itham ediyor – ki bunun, ABD hukuk sisteminde organize suç olarak sınıflandırılabileceği düşünülüyor. Tam olarak bu nedenle davalarını, benzer taktikler kullanan tütün endüstrisine karşı kullanılan federal yasa üzerine inşa ettiler.
Görüldüğü üzere, yanlış veya yanıltıcı bilgilendirmeye dair davalar kesinlikle yeni değil. Ancak son birkaç yılda, sanıkların yeşil aklama taktiklerine başvurduğu iddiasıyla, mahkemelere ve tüketiciyi koruma kurumlarına sunulan davaların sayısında patlama yaşandı. (İklim değişikliğiyle ilgili konularda yapılan yeşil aklamaya, artık iklim yıkama/climate washing de deniyor.) 2015’ten bu yana, iklim yıkama ithamıyla, şirketler aleyhine 80’in üzerinde dava açıldı. Ancak bu davaların üçte ikisi, geçtiğimiz iki sene içerisinde açıldı.
Bu artışın kısmen, bu talepleri iletmenin artık nispeten daha kolay olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Diğer yandan bu süreçte, şirketler iklim hedefleri konusunda oldukça dikkat çekici duyurular yapmaya başladılar ve – Carbon Tracker analizinin de doğruladığı üzere – bu duyuruların güvenilirliği konusunda ciddi endişeler var.
Şu ana kadarki davalar, çeşitli yanlış bilgi türlerini vurgular nitelikte:
- İklim hedeflerinin güvenilirliği: Örneğin Avustralyalı madencilik devi Glencore’a açılan davada, şirketin taş kömürü ocaklarını giderek genişletmesinin, net sıfır hedefleriyle uyumlu olmadığı öne sürülüyor.
- Bir ürünün ‘iklim nötr’ veya ‘karbon nötr’ olduğuna dair iddiaları inceleyen çok sayıda dava oldu. Bahse konu ürünler, muzdan çöp poşetine kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. İncelenenler arasında, Avustralya’daki Toyota araçlar da var.
- İklim-dostu yatırımlar yaptığını duyurmak, giderek daha fazla şirketin başını derde sokuyor. Örneğin BP, yenilenebilir enerjiye, gerçekte olduğundan çok daha fazla yatırım yaptığı algısını yaratan reklam kampanyası nedeniyle dava edildi. Shell ise aynı yöntemle yatırımcıları yanıltmakla suçlandı.
- Pek çok şirket ve finans kurumu ise iklim risklerini örtbas etmekle itham ediliyor; suçlananlar arasında Avustralya merkezli çok uluslu CommBank da var.
“Kirli 12“ Yeşil Aklamayı Benimsiyor
Greenpeace de petrol endüstrisinden uzmanlarla birlikte hazırladığı “Kirli 12” raporunda, çoğu şirketin gerçek emisyon azaltımları yapmak yerine yeşil aklama taktikleri benimsediğine dikkat çekiyor. Rapora göre, dünya çapında faaliyet gösteren 12 petrol ve doğal gaz şirketinin 2022 yılındaki toplam enerji üretiminin yalnızca yüzde 0,3’ü yenilenebilir enerjiden geldi. Aynı şirketler, yatırımlarının yalnızca yüzde 7,3’ünü (6,57 milyar Euro) yeşil enerjiye aktardılar; geri kalanı, fosil yakıtlara ayrıldı.
‘Devlet destekli yeşil yıkama’ konusu da son aylarda büyük ses getirdi. Avustralya’da, hükümet destekli emisyon azaltım sertifikasyon sisteminin etkinliği sorgulandı. Avrupa Birliği’nde ise, yatırımcıların sürdürülebilir, iklim dostu yatırımları ayırt edebilmesine yardımcı olmayı planlayan Taksonomi’ye doğal gazın geçiş yakıtı olarak dahil edilmesi sorgulandı.
Yeşil yıkama, daha sıkı düzenlemeler ve sertifikasyon sistemleriyle engellenebilir. Buna yönelik adımlar zaten mevcut, örneğin, AB Komisyonu Mart 2023’te, şirketlerin çevresel iddialarını nasıl kanıtlamaları gerektiğine ilişkin net kriterler belirleyen ve sertifikasyon sistemlerine daha katı koşullar getiren Yeşil İddialar Direktifi’ni kabul etti.
Bu sorunu çözmeye yönelik bir diğer önemli girişim, BM Genel Sekreteri tarafından bir araya getirilen üst düzey uzman grubu oldu. Bu grup, iklim nötr hedeflerinin güvenilirliğini değerlendirerek, şirketler, şehirler veya finansal kuruluşlar tarafından yeşil aklama amacıyla kullanılmalarının önüne geçme hedefiyle kuruldu. Grubun geliştirdiği kriterler, hem geliştirilecek sertifikasyon sistemleri hem de gelecek davalar açısından önemli olabilir.
Fosil Yakıt Devlerinin Net Sıfır Hedefleri İnandırıcı Değil
Carbon Tracker’ın kısa zaman önce yayınladığı bir analize göre, dünyanın en büyük 25 petrol ve doğalgaz şirketinden 24’ünün, yeterli ve inandırıcı iklim hedefleri bulunmuyor. Bu da demek oluyor ki, şirketlerin aksi yöndeki iddialarına rağmen, sera gazı emisyonu azaltım planları eksik veya yanıltıcı; yani ‘net sıfır’ hedeflerini ciddiye almak mümkün değil.
Yalnızca bir şirket, İtalya merkezli çok uluslu Eni, iyi yapılandırılmış iklim hedeflerine sahip ve TotalEnergies, Repsol ve BP gibi diğer Avrupa merkezli şirketlerden daha çok yol katetmiş görünüyor.
Öte yandan, güvenilirliğin önemli bir boyutu da uygulama aşaması. Bunun için de şirketin üretim ve yatırım planlarını da değerlendirmek gerekiyor. Birçok şirket, ‘yaratıcı muhasebe’ yöntemlerine başvurarak, yani karbon dengeleme kredilerine veya karbon yakalama teknolojilerine akıl almaz ölçüde bel bağlayarak, kamuoyunu aldatmaya çalışıyor.
İklim davaları, şirket (ve hükümetlerin) iklim konusunda hesap verebilirliğini sağlamak için giderek daha etkili bir araç haline geliyor. Davaların doğrudan bir sonucu olarak, şirketlerin iklim hedeflerini artırdıklarına tanık olduk. Aynı zamanda iklim davaları sonucunda büyük kirleticilerin hisse fiyatlarının da düşebildiği gözlemlendi; yani bu davalar, aynı zamanda ciddi bir mali risk de teşkil ediyorlar. Dünyanın en büyük enerji, kamu hizmetleri ve malzeme şirketlerinin borsa değerlerinde, davaların açılmasından sonraki günlerde ortalama yüzde 0,57, olumsuz kararların ardından ise yüzde 1,5 düşüş yaşandığı gözlendi. İlk başlarda arzulanan başarıya ulaşamadılarsa da iklim davaları, iklim kriziyle mücadelenin aciliyetine dikkat çekiyor ve insanları harekete geçirmede önemli rol oynuyorlar.
* Yazının orijinali, bilimsel temelli iklim haberleri yapan Macaristan merkezli masfelok.hu’da yayımlanmış ve İklim Masası tarafından kısaltılarak Türkçe’ye çevrilmiştir.