Pandeminin etkileri devam ederken, dünya kentleri farklı çözümler üretiyor. Özellikle sürdürülebilir ulaşımın önem kazandığı bugünlerde, bisiklet yolları ilgi görüyor.
YAZI: Arzu ERTURAN, Şehir Plancısı- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde Araştırma Görevlisi
COVID-19’un küresel çapta pandemi ilan edilmesinin ardından yaşanan süreç ve etkiler pek çok farklı açıdan tartışılırken, yeni normalde kentlerimizde ulaşımın nasıl gerçekleşeceği bu tartışmaların başında geliyor. Pandeminin yayılmasını kontrol altına almak amacıyla tüm dünyada alınan önlemler, uygulanan kısıtlamalar, evde kalma uyarılarına eklenen sokağa çıkma yasaklarının etkisiyle kentsel hareketlilik oranları ciddi oranda düştü. Hepimiz evden işe, okula veya alışverişe gitmek gibi gündelik yolculukları yapmayı bırakarak evden çalışmaya, internetten alışveriş yapmaya, mümkün olduğunca evden çıkmamaya başladık. Bunun neticesinde kentler alışageldiğimizden çok farklı bir atmosfere büründü, bomboş sokak, meydan ve cadde manzaraları ortaya çıktı. Karantina döneminde sokakta yürürken tedirgin hissettiğimiz, bir an önce eve dönmek istediğimiz bu süreçte en çok etkilenen ulaşım türü ise toplu taşıma oldu. Sosyal mesafeyi koruma ve diğer yolcularla temastan kaçınma nedeniyle toplu taşıma araçlarına talep ciddi oranda azaldı. Evden çalışma imkânı ve otomobili olmayanlar ise toplu taşıma araçlarında sağlıklı kalma tedirginliği ile yolculuk etmek durumunda kaldı. Evde kalabilenler ise temel ihtiyaçlarının çoğunu mahalle ölçeğinden çoğunlukla yürüyerek karşılamaya çalıştı ve hâlâ çalışmakta. Yürüme mesafesinde kentsel hizmetlere erişimin ne kadar önemli olduğu ise bu süreçte bir kez daha fark edildi.
Pandeminin etkileri hâlâ devam etmekte ve kent içi ulaşımda bu koşullara adapte olabilecek alternatif çözümler üretmek oldukça önem arz etmekte. Bu çözümlerin başında ise sürdürülebilir ulaşım geliyor. Kısaca ekonomik, ekolojik ve toplumsal açıdan denge gözeten bir ulaşım yaklaşımı olarak tarif edilebilecek olan sürdürülebilir ulaşım kavramı, pandemi öncesi de kentsel ulaşımda yaygın şekilde kabul gören, kentlerin gündeminde yer alan önemli bir yaklaşımdı. Pandemi sonrası ise yaşanan gelişmeler kent içi hareketliliği salgın gibi olağanüstü koşullarda deneyimlememizi sağlayarak, kentsel ulaşımı dayanıklı ve sürdürülebilir kılmanın kaçınılmaz olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bunun neticesinde ise tüm dünyada sürdürülebilir ulaşımın temel bileşenlerinden olan yaya ve bisikleti ulaşıma daha çok alan açmaya yönelik uygulamalar artmaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü de pandemi sürecinde yaya ve bisikletli ulaşımın önemine dikkat çekerek, sosyal mesafeyi korumak ve fiziksel aktiviteyi desteklemek adına kentlerde bu ulaşım türlerinin teşvik edilmesini önerdi.
Dünyadaki kentler ise bisikletli ulaşımın ve yürüyerek erişebilmenin pandemi sürecindeki avantajlarını konuşmaya, bu doğrultuda motorlu araç trafiğini sınırlayarak sokaklarını bisikletlilere ve yayalara açmaya başladı. San Francisco, Paris, Barselona, New York, Toronto gibi pek çok şehirde sosyal mesafeyi koruyarak kentlilere hareket etme imkânı tanımak için sokaklar araç trafiğine kapatılarak yayalara daha çok alan açıldı. Yol kenarında yer alan otoparklar kaldırılarak sosyal mesafeyi korumak amacıyla kafelerin kullanımına açıldı. Tüm bu gelişmeler pandemi gibi olağanüstü bir koşulda insanları odağına alan sokaklar ve kentler yaratmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösterdi.
Bu süreçte dünyadaki pek çok kentte bisikletli yolculukları arttırmak ve teşvik etmek için hızlı bir şekilde uygulanan, çoğu geçici statüsünde ‘pop-up’ bisiklet yolları inşa edilmeye başlandı. Meksiko, Bogota, Milano, Berlin, Barselona, Seattle, Roma, New York, Toronto, Paris gibi pek çok şehir pandemi sürecinde yeni bisiklet yolları oluşturmaya başladı. Bogota araç trafiğinin aktığı pek çok güzergahta şeritlerden birini bisiklete ayırarak ek 76 km bisiklet yolu oluşturdu, kent içi bisiklet ağını toplam 626 km’ ye ulaştırdı. Milano ve Seattle 35 km araç yolunu sadece yaya ve bisikletli ulaşım gibi motorsuz ulaşım türlerine ayırmak üzere düzenlemeler yapmaya başladı. Brüksel ise tüm şehir merkezini yaya ve bisiklet öncelikli hale getirerek araç trafiğini 20 km/s ile sınırlandırdı. En çarpıcı değişimlerden birini hedefleyen Paris, hazırladıkları planları pandemi sürecinde hızlandırarak tüm kente 650 km bisiklet ağı oluşturacağını açıkladı.
Ülkemizde ise pandemi döneminde bisikletli ulaşımı artırmak adına sınırlı sayıda da olsa çalışmalar yapılmaya başlandı. İstanbul, Bağdat Caddesi’nde ilk pop-up bisiklet uygulamasını hayata geçirdi fakat daha sonra kaldırıldı. İzmir kentte bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalara hız vereceğini açıkladı. Ankara ise bu süreci fırsata çevirerek planladığı bisiklet ağının 900 metrelik ilk kısmını inşa etti.
Her ne kadar bisikletli ve yaya ulaşımı arttırmaya yönelik uygulamalar ve politikalar geliştirilse de kısa ve uzun vadede bireysel ulaşım talebinde artış olması pandeminin beklenen etkilerinden. Yürümek ve bisiklet gibi bireysel ulaşım türlerinin payının artması olumlu olmakla birlikte toplu taşımayı tercih etmek istemeyen kentlilerin ulaşım ihtiyaçlarını bireysel yollarla çözmek istemesi, özellikle bireysel otomobil kullanımının daha da artması halinde kentlerimizdeki trafik sıkışıklığının iyice büyüyeceği öngörülüyor. Bu noktada olası trafik sorunlarını azaltmak ve kent içi hareketliliği rahatlatmak adına sürdürülebilir ulaşım uygulamalarını yaygınlaştırmak daha da önem kazanıyor. Bunun için motorlu araçlara hız ve mekânsal anlamda ciddi sınırlandırmalar getirerek yaya ve bisikletli ulaşımı güvenli hale getirmek, bisikletli ulaşımı teşvik edecek eğitim ve kampanyalar düzenlemek atılacak önemli adımların başında geliyor. Tüm bu uygulamalara ek olarak belirli sokak ve caddeleri kalıcı olarak araç trafiğine kapatarak yayaların ve bisikletlilerin güvenle kullanabileceği alanları artırmak gerekiyor. Uzun vadeli fakat en kalıcı olabilecek politikalardan biri ise “15 dakikalık Paris” önerisinde olduğu gibi kentlerin içinde yürüyerek ve bisikletle 15 dakikada tüm gündelik ihtiyaçlarımıza erişebildiğimiz ölçekte birimler tasarlamak olacak.
COVID-19 pandemisi sonrası kent içi hareketliliği yeniden düşünmemiz gerektiğini çarpıcı bir şekilde görmüş olduk. Kentlerin daha dayanıklı, sürdürülebilir ve eşitlikçi ulaşım çözümleri üzerinde düşünmesi gerektiğini bir kez daha fark etmiş durumdayız. Pandeminin yarattığı kent içi ulaşım krizini fırsata çevirmek ve yaya ve bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmak, ulaşımda kalıcı değişiklikler yapmak ise oldukça mümkün görünüyor. Bu doğrultuda yerel yönetimlerin kentlilerin bu yöndeki taleplerini dikkate alması, sürdürülebilir ulaşım politika ve uygulamaları kalıcı hale getirmeleri önem arz ediyor.
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…
Karadeniz'de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki…
Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın geçiş ekibi, elektrikli araçlara ve şarj istasyonlarına yönelik desteğin kesilmesini…
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…