Zeytin ormanlarını korumak adına 4 yıl içinde 5 hukuk mücadelesi kazanan Orhanlı Köyü sakinleri, JES için tekrar ÇED olumlu kararı verildikten sonra 98 kişi ve 5 kurum ile birlikte yeniden dava açtı.
İzmir’in Seferihisar ilçesine bağlı Orhanlı köyünün sakinleri, yaşam alanlarına yapılmak istenen Jeotermal Enerji Santrali (JES) projelerine karşı mücadelelerini sürdürüyor. Burada yapılmak istenen JES projelerine karşı 4 yıl içerisinde 5 hukuksal mücadele kazanıldı. Küçük Menderes Enerji Petrol Jeotermal Maden Elektrik Üretim Mühendislik ve İnşaat A.Ş. tarafından çok küçük değişiklikler yapılarak revize edilen proje, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na tekrar sunuldu. Bilimsel raporlar, hukuki kazanımlar ve yöre halkının itirazlarına rağmen Bakanlık, projenin ruhsatını ve ÇED’ini yeniden onayladı. Orhanlı köyü sakinleri ÇED olumlu kararına karşı 98 kişi ve 5 kurum ile birlikte dava açtı.
Yapılması halinde İzmir Yarımadası’na özgü erkence türü zeytinlerden oluşan zeytin ormanlarına büyük zarar verecek olan JES projesi, hem bu yörede geçimini sağlayan köy sakinlerini hem de Orhanlı köyünde üretilen sağlıklı ve temiz gıdaya erişen insanları olumsuz etkiliyor. İzmir’in zeytinyağı ve organik gıda ambarı olan Orhanlı köyü, hayvancılığın ve tarımsal üretimin devam ettiği İzmir’in en büyük nüfusa sahip köylerinden birisi.
Bu durumun İzmir’in ve Türkiye’deki milyonlarca insanın gıda güvenliğini tehlikeye attığını belirten S.S Orhanlı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkan Yardımcısı Galip Ener, köyde nesillerdir hiçbir kimyasal zehir kullanmadan zeytinyağı üretimi gerçekleştirdiklerinden bahsetti. Bu bölgenin İzmir’in erkence türü zeytin ormanlarıyla dolu olduğunu hatırlattıktan sonra şu şekilde devam etti: “Orhanlı köyümüz aynı zamanda organik sertifikayla üretim yapan birçok üreticinin geçimini sağladığı çok önemli bir alan. İzmir’in ve hatta Türkiye’nin gıda ihtiyacını karşılamada Orhanlı köyü üreticilerinin çok büyük payı var. İklim krizinin, kuraklığın ve buna bağlı olarak gıda krizinin kapımızda olduğu böylesi bir dönemde, bu tarımsal üretim havzasını yok edecek projeler tamamen mantık dışıdır. Artık enerji projeleri tasarlanırken bunlar göz önünde bulundurulmak zorunda. Çünkü çok yakın bir gelecekte çocuklarımızın karnını doyuracak iki lokma gıda bulamadığımızda iş işten geçmiş olacak. Orhanlı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi olarak, köyümüzün toprağına, havasına, suyuna sahip çıkacağız. Çiftçilerimiz, çobanlarımız köyümüzde üretmeye devam edecek.”
Hem Önemli Doğa Alanı Hem Kadim Üretim Havzası
Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik açısından kritik öneme sahip olan Önemli Doğa Alanları’ndan biri içerisinde bulunan Orhanlı köyü, aynı zamanda Doğa Derneği’nin yürüttüğü çalışmalar neticesinde bir Kadim Üretim Havzası olarak tescillenmiş durumda. Bölgede yaşayan insanlarla birlikte, pek çok nadir kuş, memeli ve bitki türünün yaşamını tehlikeye sokan JES projesine karşı olduklarını belirten Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, “Burada yüzlerce nadir bitki, kuş ve memeli türü yaşamını sürdürüyor. Bölgedeki yaşamı tehdit eden JES projeleri, Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik açısından en değerli 305 Önemli Doğa Alanı’ndan birisi olan Kızıldağ Önemli Doğa Alanı (ÖDA) içerisinde yer alıyor. İnsanların doğayla uyumlu yaşam pratiklerini binlerce yıldır kesintisiz olarak sürdürdüğü Orhanlı Vadisi, aynı zamanda Türkiye’nin Kadim Üretim Havzaları’ndan (KÜH) biri. JES şirketlerinin Orhanlı vadisindeki yaşamı yok sayarak Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporları’nı değiştirip Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na tekrar sunması ve bu raporların da tekrar onaylanması kabul edilemez. Bu nedenle, kamu kuruluşlarımızın bu konuda gerekeni yapması ve bu projeleri tamamen durdurması gerekiyor. Hukuki mücadelemiz bu alandaki bütün yıkım projeleri sonlanana kadar devam edecek” diye konuştu.
Davacıların avukatlığını üstlenen, Doğa Derneği Hukuk Danışmanı Av. Cem Altıparmak açtıkları dava hakkında şunları söyledi: “İklim değişikliği ile mücadele etmenin en önemli araçlarından bir tanesi de iklim değişikliğine uyum sağlamaktır. Bir politika olarak iklim değişikliğine uyum, iklim krizinin nedenlerini (ormansızlaştırma, biyoçeşitliliğin, ekosistemlerin yok edilmesi, tarım alanlarının, sulak alanların, su kaynaklarının yok edilmesi vb.) görmezden gelip, bunlara engel olmak için hiçbir şey yapmadan, sadece yenilenebilir enerji üretimini desteklemek demek değildir. Eğer bir yenilenebilir enerji projesi, kurulacağı bölgenin özelliklerini, sosyal ve ekonomik döngüsünü hiçbir şekilde dikkate almıyorsa, bir uyum politikasından değil, tam tersine iklim krizinin olumsuz sonuçlarını çoğaltan bir uyumsuzluktan bahsedilebilir sadece. Davamızda olan da budur.”