;
Ekonomi

Net Sıfır Emisyon Hedefinin Maliyet Miti

Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü’nden Josh Emden iklim krizi konusunda harekete geçmenin dünyaya mâl olmayacağını, ancak eylemsizliğin olacağını söylüyor.

Yazı: Josh EMDEN

Çeviri: Gülce DEMİRER

Şu anki seçim kampanyaları esnasında çevre politikalarının maliyeti sebebiyle, çokça eleştirildiğine tanık olmuşsunuzdur. Ancak oldukça temel bir gerçeği hatırlamakta fayda var: İklim krizi konusunda harekete geçmek dünyaya mâl olmayacak ancak eylemsizlik olacak.

2008 yılında kabul edilen İklim Değişikliği Yasası’ndan net-sıfır hedefinin kanunlaşmasından bu yana İngiltere’de iklim krizi eylemlerine partilerden yönelen hiç beklenmedik bir destek söz konusu. Bir çok noktada, fikir birliği politika önerilerinden açık deniz rüzgar enerjisi sektörüne kadar genişledi. Ancak politik tartışmalar, bilimin talep ettiği gibi iklim krizinin aciliyetini vurgulamaya başladıkça anlaşmazlıklar da yaşanmaya başladı.

Örnek olarak mevcut seçim kampanyasında, İşçi Partisi’nin net-sıfır karbon emisyonu hedefinde yer alan 27 milyon hanede tadilat yapılacağı taahhüdü gibi, iklim eyleminin öngörülen maliyeti bir kez daha iddialı politikaları sarsmak amacıyla kullanıldı. Birçok durumda tartışmaların ana hatları asıl noktayı kaçırıyor.

İklim krizi konusunda eylemsizliğin, eyleme geçmekten çok daha maliyetli olacağı üzerinde yeteri kadar durulmuyor. 2007 yılında Nicholas Stern’in iklim değişikliğinin ekonomik boyutu üzerine hazırladığı Stern Review, iklim eyleminin küresel yıllık GSYH’nin %1 – 2 oranına denk geleceğini; eylemsizliğin ise her yıl küresel GSYH’nin %20’sine mal olacağını ortaya koyuyordu.

Öte yandan, kamu yatırımlarını artıracak iddialı politikaların “ekonomiye zarar vereceği” inancı somut bir şekilde kanıtlanamıyor. İklim Değişikliği Komitesi’ne göre (CCC) 2050 yılında sermayeye yapılacak GSYH’nin %1’ine eşit yatırımlar, gelecek 30 yıl içerisinde bile, GSYH’nin %15 – 26’sına denk gelen, yıllık yatırım harcamalarının en düşük kalemi oluyor. 2018 yılının yatırım harcamalarını GSYH’nin %1’i kadar artırmak, GSYH’nin %18’i oranında yapılan bir yatırıma denk düşüyor.

Bütün bunlara ek olarak, öngörülen harcama tutarları olduğundan yüksek gösteriliyor. CCC’ye göre 2050 yılında net-sıfır emisyon hedefine ulaşmak adına emisyonlarda yapılacak azaltımı %80 oranına çıkarmak ve teknolojik maliyetleri düşürmek toplam harcamaları etkilemiyor. 2016 yılında İngiltere İş, Enerji ve Endüstriyel Strateji Bakanlığı’nın (BEIS), 2020 yılında açık deniz rüzgar türbinlerinin yaklaşık olarak MWh başına (1 Megawatt/saat) 106 euro tutacağını söylediğini unutmamak gerekiyor. Üç yıl sonra, rüzgar enerjisi MWh başına 39.65 euro ile en ucuz elektrik üretim kaynağı olacak. Diğer teknolojiler de doğru bir şekilde desteklendiği takdirde benzer bir gidişat söz konusu olabilir.

Üçüncü olarak birçok politika yatırımdan ziyade maliyet olarak ele alınıyor. Birçok uzman, iklim değişikliğine yönelik erkenden eyleme geçmenin kayda değer avantajları üzerinde hemfikir. Yeni teknolojilerin erken uygulanması uluslararası piyasa payını ele geçirebileceği gibi İngiltere’de yurtiçi tedarik zincirindeki özel yatırımları da daha çekici hale getirebilir. Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü’nün (IPPR) daha önce tartıştığı gibi, ticaret sendikaları gibi önemli paydaşların bu sürece dahil edilmesi, sermaye akışını, yüksek kaliteli işler ile yerel ve bölgesel ekonomilerin gelişme ihtimalini de beraberinde getiriyor.

Bunların yanı sıra, GSYH hesaplamalarına tam olarak uymadıkları için görmezden gelinen başka faydalar da söz konusu ve insanların hayatına doğrudan etki ediyor. Temiz hava, temiz su, çeşitli ve geniş bir yaban hayatı ekonomimiz kadar varoluşumuz için de hayati önem taşıyor. Hava kirliliği, İngiltere’de her yıl 40.000 ölüm ile ilişkilendiriliyor. 2017 yılında düşük hava kalitesinin İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti’ne (NHS) ve sosyal hizmetlere olan maliyetinin 157 milyon pound olduğu tahmin ediliyor.

Net-sıfır emisyon hedefi sürecindeki maliyetlere dair yanlış tartışmalar gerçekten neyin önemli olduğunu da saptırıyor. IPPR’ın Çevre Adaleti Komisyonu iklimsel çöküşün doğrudan sosyal eşitsizlik ile ilişkili olduğunu ve ikisinin de mevcut ekonomik modelimizin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Biri olmadan diğeriyle mücadele etmek söz konusu değil. Ancak iklimsel ve ekolojik bir çöküşle karşı karşıya olmasak dahi iddialı çevre politikalarını uygulamanın kendisi bile birçok fayda sağlıyor.

Eyleme geçme konusunda parlamenter bir uzlaşı içerisindeyiz. Şu an çokça dile getirilmiş tartışmaların ötesinde, eyleme geçmek gerekiyor.