Yazı: Hannah Ritchie*
Çeviri: Çisil Sevinç
Dünyanın dört bir yanından insanlar iklim değişikliği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor: Her 10 kişiden sekizi iklim değişikliğini ülkeleri için büyük bir tehdit olarak algılıyor.
Daha önce burada gösterdiğim gibi, dünyanın seragazı emisyonlarının dörtte birinin sorumlusu gıda üretimi.
Haklı olarak, beslenme ve gıda seçimlerimizin karbon ayakizimiz üzerindeki önemli etkisinin farkındalığı giderek artıyor. Kahvaltınızın, öğle ve akşam yemeğinizin karbon ayakizini gerçekten azaltmak için ne yapabilirsiniz?
“Yerel gıda”, Birleşmiş Milletler gibi önemli kaynaklardan bile sık sık duyduğumuz bir öneri. Taşımacılığın belli bir emisyonu olması bu öneriyi sezgisel olarak mantıklı kılsa da, aslında en yanlış yönlendirilmiş öğütlerden biri.
Gıdanın nihai karbon ayakizinin büyük bir kısmından taşımacılık sorumlu olsaydı, bu durumda yerel gıda önemli bir etkiye sahip olabilirdi. Ancak çoğu gıda için durum böyle değil.
Taşımacılığın sebep olduğu seragazı emisyonları, gıdalardan kaynaklanan emisyonların çok az bir kısmını oluşturuyor. Ne yediğiniz, yemeğinizin nereden geldiğinden çok daha önemli.
Gıda Kaynaklı Emisyonlar
Görselde ilk sırada sığır eti ve son sırada fındıkların bulduğu 29 farklı gıda ürününün seragazı emisyonlarını görüyoruz.*
Her ürünün emisyonlarının hangi tedarik zinciri aşamasından kaynaklandığını görebilirsiniz. Bu aşamalar solda arazi kullanım değişikliklerinden başlayıp sağda nakliye ve ambalajlamaya kadar görüntülenebiliyor.
İklim Haber'i Telegram'da Takip Edin!İklim Haber'i Linkedin'de Takip Edin!
Küresel gıda sistemlerinin bugüne kadarki en büyük toplu analizinden alınmış bu verilere, Joseph Poore ve Thomas Nemecek’in 2018’de yayımlanan Science(Bilim) adlı eserinden ulaşıldı. Yazarlar bu çalışmada, 119 ülkeden 38 binden fazla ticari çiftliğin verilerini inceledi.
Bu karşılaştırmada, ürünlerin kilogram başına düşen toplam seragazı emisyonlarına bakıyoruz. Karbondioksit en önemlisi olsa da tek seragazı değil. Metan ve azot oksit gibi seragazlarının salımına neden olan tarım, bu bağlamda büyük bir seragazı kaynağı. Araştırmacılar, gıda üretiminden kaynaklanan tüm seragazı emisyonlarını yakalamak için onları “karbondioksit eşdeğeri” kilogramıyla ifade ediyor. Bu ölçüyle sadece karbondioksit değil, tüm seragazları hesaba katılıyor.
İşte bu çalışmanın en önemli görüşü: Çeşitli gıdaların seragazı emisyonlarında büyük farklılıklar var; 1 kilogram sığır eti üretmek 60 kg seragazı (karbondioksit eşdeğeri) yayarken bezelye kilogram başına sadece 1 kg yayıyor.
Hayvansal bazlı (animal-based foods) gıdalar genel olarak bitki bazlı (plant-based) gıdalardan daha fazla ayakizine sahip olma eğiliminde. Kuzu eti ve peynir, kilogram başına 20 kilogram karbondioksit eşdeğeri yayıyor. Kümes hayvanlarının eti altı kilogram karbondioksit eşdeğeri ile daha düşük olsa da, hâlâ bitki bazlı gıdaların çoğundan yüksek ayakizleri bulunuyor.
Çoğu gıda ve büyük yayıcı için, seragazlarının büyük bir oranı arazi kullanımı (yeşil renkte gösterilmiştir) ve çiftlik aşamasındaki süreçlerden (kahverengi) kaynaklanıyor. Çiftlik aşaması emisyonları, organik (gübre yönetimi) ve sentetik gübre uygulaması ile bağırsak fermantasyonu (sığır midelerinde metan üretimi) gibi süreçlerden kaynaklanıyor. Arazi kullanımı ve çiftlik aşamasından kaynaklanan emisyonların toplamı, çoğu gıdanın ayakizinin %80’inden fazlasını oluşturuyor.
Emisyonlarda ulaşımın payı ufak bir yer kaplıyor. Bu pay çoğu gıda ürünü için %10’dan azken, en büyük seragazı yayıcılarının çok daha küçük bir payı var. Sığır etine ayrılan pay yalnızca %0,5 olarak ölçülüyor.
Bu sadece nakliye için geçerli değil; gıdalar çiftlikten ayrıldıktan sonra tedarik zincirinin tamamını oluşturan işleme, nakliye, perakende ve ambalajlama süreçlerinin emisyonlara düşük oranda payı bulunuyor.
Verilere göre, tekil gıda ürünlerine baktığımızda durum bu şekilde. Ancak çalışmalar aynı zamanda bunun gerçek beslenme şekilleri için de geçerli olduğunu gösteriyor; burada AB genelindeki beslenme şekillerinin ayakizlerini inceleyen bir çalışmanın sonuçlarını görebilirsiniz. Gıda taşımacılığı emisyonların sadece %6’sından sorumluyken, süt, et ve yumurtanın payı %83 olarak ölçüldü.
Yerel Gıda, Emisyonlarınızı Pek Fazla Azaltmaz
Yerel dana ya da kuzu eti yemenin karbon ayakizi çoğu gıdanınkinden çok daha fazladır. Yerel olarak yetiştirilmesi ya da dünyanın öbür tarafından taşınması nedeniyle doğan emisyonlar arasında büyük bir fark bulunmaz.
Ulaşım faktörünün sığır eti seragazı emisyonlarına etkisi genellikle %1’den azken, yerel gıda seçmenin toplam ayakizi üzerinde çok az etkisi bulunur. Bu rakamın büyük ölçüde dünyanın neresinde yaşadığınıza ve sığır etinizin ne kadar uzaktan geldiğine bağlı olduğunu düşünebilirsiniz, ancak aşağıdaki “açılır kutuda” gösterilen örnekte bunun çok da fark yaratmadığı anlaşılıyor.
İster komşunuz olan çiftçiden ister çok daha uzaktan satın alın, akşam yemeğinizin karbon ayakizini artıran şey onun konumu değil, sığır eti olmasıdır.
Christopher Weber ve Scott Matthews’un 2008’de Environmental Science & Technology’de (Çevre Bilimi ve Teknolojisi) yayımlanan çalışmasında, ABD’deki hanelerde gıda milleri (yiyeceklerin yapıldığı andan tüketiciye ulaşana kadar taşındığı mesafe) ve gıda seçimlerinin göreceli iklim etkisi araştırıldı. Analizlere göre, seragazı emisyonlarını azaltmak için bütün gıdanızı yerel kaynaklardan sağlamak yerine haftada bir günden az kaloriye denk gelen miktarda tavuk, balık, yumurta ya da bitki bazlı alternatifleri tercih etmek çok daha iyi bir çözüm oluyor.
Araştırmacılar tüketici harcamaları verilerini analiz ettiğinde, ortalama Amerikan hane halkının gıda emisyonlarının yılda yaklaşık 8 tCO2 olduğunu saptıyor. Gıda taşımacılığı 0.4 tCO2 eşdeğeri ile bu oranın sadece %5’ini kapsıyor. Başka bir deyişle, bir hane halkı tüm gıdasını yerel olarak temin etseydi bile ayakizlerindeki maksimum azalma %5 oranında olurdu. Ancak bu aşırıya kaçmış bir örnek çünkü gerçek hayatta ufak da olsa bölgenizdeki üreticilerin de gıdaları nakliye etmesinden doğan emisyonlar mevcut.
Araştırmacılara göre, ortalama bir hane halkı haftada sadece bir gün kırmızı et ve süt ürünleri yerine tavuk, balık veya yumurta tercih ederse 0.3 tCO2 eşdeğerinde tasarruf sağlanabilir. Bu alternatifler bitki bazlı olduğu takdirde bu miktar 0.46 tCO2 eşdeğerine çıkıyor. Başka bir deyişle, haftada bir gün sadece kırmızı et ve sütten arındırılmış (tamamen etsiz bile değil) gıdalar tercih etmek, sıfır gıda miliyle beslenmeye tekabül ediyor.
Bazı durumlarda yerel gıdaların emisyonları artırabileceğine bile rastlandı. Çoğu ülkede birçok yiyecek yılın sadece belirli zamanlarında yetiştirilip hasat edilebiliyorken tüketicilerin ihtiyacı yıl boyu devam ediyor. Bu da bize üç seçenek sunar: Gıdaları mevsimi olduğu ülkelerden ithal etmek,yıl boyunca gıda üretimi yapabilmek için sera gibi yoğun enerjili üretim yöntemlerini kullanmak veya gıdaları birkaç ay depolayabilmek adına soğutma vediğer muhafaza yöntemlerini kullanmak. Birçok çalışmanın gösterdiği üzere, ithalatın ayakizi genellikle daha düşük oluyor.
Hospidove diğerlerinin 2009’da yaptığı çalışmaya göre, kış aylarında İngiltere’ye İspanyol marulu ithal etmek, yerel olarak üretmekten üç ila sekiz kat daha düşük emisyonla sonuçlanıyor.
Hava Taşımacılığından Gelen Gıdadan Kaçının
Çoğu ürün için taşımacılığın etkisi düşük olsa da bir istisna var: Havada taşınanlar.
Birçok insan hava taşımacılığını olduğundan daha yaygın sanıyor. Buna karşılık çok az miktarda gıda hava yoluyla taşınıyor; yalnızca %0.16’lık gıda mili. Ancak havada az miktarda taşınan ürünlerin bile yüksek emisyonu olabiliyor: Gemiye kıyasla ton kilometre başına 50 kat fazla CO2eq (CO2 eşdeğeri) salımı gibi.
Sanılanın aksine, avokado ve badem başta gelmek üzere gıdaların çoğu hava yerine gemi yoluyla taşınıyor. Bir kilogram avokadonun Meksika’dan İngiltere’ye gemiyle sevk edilmesi 0.21 kg CO2eq’lik emisyon yaratıyor. Bu değer avokadoların toplam ayakizinin yalnızca %8’i. Çok uzak mesafelere sevk edilse bile, yerel olarak üretilen hayvansal ürünlerden çok daha düşük emisyonları oluyor.
Hangi ürünler havadan kargolanıyor? Hangi ürünlerden kaçınacağımızı nereden bileceğiz?
Genelde kolay bozulan gıdalar oluyorlar. Yani toplandıktan hemen sonra tüketilmeleri gerekiyor. Bu durumda, gemi ile nakliyat çok yavaş olacağından hava taşımacılığı tek seçenek oluyor.
Bazı meyve ve sebzeler de bu kategoriye giriyor. Kuşkonmaz, yeşil fasulye ve dutlar yaygın olarak havadan taşınıyor.
Tüketicilerin hangi gıdaların hava yoluyla taşındığını ayırt etmesi sıklıkla zorlanılan bir durum çünkü bunu belirten bir etiketleri olmuyor. Bu yüzden de kaçınılması zor oluyorlar. Genel kural, kısa raf ömrü olan ve uzun yolculuk yapmış (çoğu etikette menşei ülkesi yazdığından bunu anlamanız kolay) gıdalardan kaçınmak. Bu özellikle “tazeliği” ile övünen gıdalar için geçerli, bu ürünlerin taşınmasında hız öncelik oluyor.
Yani eğer beslenme şeklinizin karbon ayakizini azaltmak istiyorsanız, hava yoluyla taşınan gıdalardan kaçının. Ancak bunun da ötesinde, “yerel gıda” yerine ne yediğinize odaklanırsanız çok daha büyük bir değişiklik yapabilirsiniz. Daha az et ve süt ürünü tüketmek ya da kırmızı et yerine tavuk ya da bitki bazlı alternatifler tercih etmeniz ayakizinizi büyük oranda azaltacaktır.
*Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.