Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Paris Anlaşması kapsamındaki iklim değişikliği müzakereleri, Almanya’nın Bonn kentinde 17-27 Haziran’da gerçekleştirilen yıl ortası konferansıyla yaklaşan iklim zirvesi öncesinde sınırlı bir ilerlemeye sahne oldu. İklim Haber olarak Bonn’daki temel çıktıları sizlere aktarıyoruz.
Ara müzakereler bir kez daha konsensüs temelli süreçlerde bilim temelli kararların alınabilmesinin ne denli güç bir iş olduğunu gözler önüne koydu. Oturumlarda sağlanan sınırlı ilerlemenin ardında Suudi Arabistan ve İran gibi fosil yakıt ihracatçısı ülkelerin Paris Anlaşması’nın bazı kritik kurallarının Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 1,5 Derece Özel Raporu bulguları ışığında belirlenmesi önünde sergiledikleri güçlü direnç vardı. Bu gibi ülkelerden oluşan “fırsatçı ittifaklar” müzakerelerde sadece bilimi gölgelemekle kalmayarak anlaşmanın motoru sayılan piyasa ve piyasa temelli olmayan mekanizmaların netleştirilebilmesini de geciktirmiş oldular. BMİDÇS süreçlerinin etkinliği yıllardır tartışma konusuyken iklim kriziyle mücadelede böylesine kritik zamanlarda yaşanan bu blokajların bu tartışmaları alevlendirdiği söylenebilir. Bunun yanında iklim krizine ilişkin sosyal hareketlerin getirdiği ivme ve baskının müzakere odalarına etkisinin sınırlı kalmasının, iklim zirvelerinin gerçekle olan bağını gittikçe kopardığı belirtiliyor.
Hemen her kesimden paydaş kurum ve kuruluşlar, Bonn’daki müzakerelerin kısmi bir ilerleme sağladığı konusunda hem fikir. Bu kısmi ilerleme şöyle özetlenebilir:
IPCC 1,5 Derece Özel Raporu üzerine gerçekleştirilen tartışmalar “Konu üzerinde durulduğu; raporun, bilimin ulaşabildiği en tutarlı ve güvenilir sonuçları temsil ettiği” üzerinde bir uzlaşıyı beraberinde getirirken, bu tartışmaların Suudi Arabistan, İran, Rusya ve zaman zaman da ABD delegasyonundan gelen müdahalelerle sekteye uğratıldığı görülüyor. Buna karşın birçok müzakere bloku “Bilim müzakere edilemez” çıkışı yaparak oturumları kararlı bir şekilde sonlandırmış oldular.
Paris Anlaşması’nın uygulanabilmesi bağlamında kilit rolde görülen Madde 6 (piyasa ve piyasa temelli olmayan mekanizmalar) detayları üzerine kapsamlı tartışılmalar yürütülmüş olsa da taraf ülkelerin üzerinde uzlaştığı bir metin olgunlaştırılabilmiş değil. Net seçenekler masaya yatırılmadan COP25’te bunlara ilişkin kararların alınabilmesi -bakanlar düzeyinde olsa bile- pek mümkün gözükmüyor. Politik ve teknik çerçevelerden bakıldığında Madde 6 oldukça karmaşık bir yumak halinde tarafların önünde duruyor. Paris Anlaşması Kural Kitabı’nın eksik kalan bu kısmı hakkında COP25 öncesindeki oturumların ek bir ilerleme sağlamak için kullanılacağı belirtiliyor.
Kayıp ve zararlara ilişkin yürütülen tartışmalarda Varşova Uluslararası Mekanizması’nın (WIM) gözden geçirilmesi için gereken şartname üzerinde anlaşabilen taraflar, bu uzlaşıdaki netliği sonuç cümlelerine yansıtabilmiş değil. Muğlak bir dille ele alınan metinler “kayıp ve zarar” konusunun Paris Anlaşması’nın uygulanması noktasında somut bir baskı unsuru olmasına yeterli nitelikte değil.
Taraf devletlerin, Bonn’daki ara müzakerelerde “Yanıt Tedbirleri Forumu” için bir eylem planı belirlemeleri gerekiyordu ancak bu konuda bir uzlaşıya erişemediler. İsviçre nedeniyle bu konudaki sürecin COP25’e ötelendiği aktarılırken, bu blokajın Suudi Arabistan ve bazı devletlerin piyasa temelli mekanizmalara ilişkin tartışmaları tıkamasına bir tepki olarak doğduğu belirtiliyor.
BMİDÇS kapsamında uzun erimli hedeflere ilişkin gerçekleştirilmesi gereken ikinci periyodik değerlendirme şartnamesi üzerinde anlaşmak, bu konudaki tartışmaların ötelenmesi kararıyla beraber Bonn’da yapılamayanlar listesinde kalmış durumda. Tarafların Paris Anlaşması sonrası süreçte böyle bir değerlendirmeye ilişkin ihtiyaç üzerinde dramatik şekilde birbirinden farklı beklentileri mevcut. Bu şartlarda konu hakkındaki tartışmaların COP25’te çözülmesi zor gözüküyor.
Bonn’daki konferansın kapanışının gecikmesinin bir sebebi olarak gösterilen BMİDÇS Sekretarya 2020-2021 bütçesinin belirlenmesi konusu, yıllık bütçedeki %5’lik bir artış kararıyla aşıldı. Bunun maliyeti ise BMİDÇS’nin öngördüğü %21 seviyesinin çok altında kalan artış yüzünden planlanan faaliyetlerin en azından yarısının yapılamayacak olmasıyla özetlenebilir.
Aralık ayında düzenlenecek 25. Taraflar Konferansı (COP25) başkanlığını ve ev sahipliğini yapacak olan Şili ve Kosta Rika delegasyonlarının anlaşma taraflarının gelecek iklim zirvesinden teknik ve politik beklentilerini alabilmek için ara müzakereleri iyi kullandığı belirtiliyor. Buradan hareketle bu iki ülkenin Bonn müzakerelerini fırsata çevirdiğini ifade edebiliriz. Tarafların kesişen beklentileri arasında önümüzdeki Eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ev sahipliğinde New York’ta düzenlenecek olan zirve çıktılarının COP25’teki tartışmalara yansıtılması yer alıyor.
COP25’e doğru IPCC tarafından yayımlanacak iki kritik rapor daha var. Bunlardan birisi arazi kullanımı ve okyanuslar, bir diğeri ise kriyosfer odaklı olacak. Tarafların gelecek zirve başkanlığını yürütecek Şili ile bu raporlarda yer alan bulguların süreçte tanınması ve müzakerelerdeki kararların bunların ışığında alınabilmesi için önünde kısa bir süre var. Henüz 1,5 Derece Özel Raporu bulguları sürece yansımaktan uzakken bunun nasıl başarılabileceği ise kafalarda soru işaretlerine yol açıyor. Yine de belirtmek gerekir ki, tarafların çoğunluğu BMİDÇS sürecinde “bilimin sansürlenemeyeceği” yönünde saf tutmuş durumda. Yani umut var.
İçinde bulunduğumuz şu günlerde yönetim kurulu toplantısı devam eden Yeşil İklim Fonu (GCF), Bonn’daki müzakerelerde de elbette gündemdeydi. Gelişmekte olan ülkelerin fonun karar verme mekanizmaları ve yönetişimine ilişkin talep ettikleri reformların, fona gelişmiş ülkeler tarafından yapılacak yeni katkıların çeşitli koşullara bağlandığına ilişkin imalarla savuşturulmasını pek iyi karşıladığı söylenemez. Bu gibi “koşul” temelli müzakere kartlarının karşı tarafta sürece dair yarattığı güven sarsıntısı Bonn konferansına ilişkin yapılan tüm haberlerde öne çıktı.
COP25 öncesinde, BM Genel Sekreteri tarafından 23 Eylül’de New York’ta düzenlenecek BM zirvesinin Bonn’daki tartışmaların “görünmez pelerinli gündemi” olduğunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor. Bu zirveden beklenti yüksek: Politik sahipliğin en yüksek seviyeye taşınabilmesi… Bunu başarabilmek için öncelikle elde ne var gözden geçirmek gerekiyordu. Bu bağlamda bir muhasebe yapabilmek adına 30 Haziran-1 Temmuz’da Birleşik Arap Emirlikleri’nde Abu Dabi’de gerçekleştirilen toplantı devreye girmiş oldu. Hem Avrupa Konseyi, hem de G20 Zirvesi’nden etkili söylemler ve yeni iddialı hedefler çıkmamış olması hayal kırıklığı yaratmış olsa da BM zirvesi ve COP25 öncesi gayrı resmi oturumlar politik ivmenin yeniden artırılması için son derece önemli fırsatlar. Bu momentumun daha önce yaratıldığına şahit olduk. Artan kamuoyu baskısı ve iklim krizinin aciliyetiyle benzer bir sıçramayı yeniden görmemek için hiçbir sebep ve bahane yok.
Süreci izlemeye ve sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz.