Mikroplastik ve nanoplastik parçacıklar, yeni bir teknik sayesinde artık insan organlarında keşfedilebiliyor.
Mikroplastikler, Kuzey Kutbu’ndan Alp Dağları’ndaki topraklara ve en derin okyanuslara kadar tüm gezegeni kirletti. İnsanların bunları yiyecek ve su yoluyla tükettikleri ve soludukları da biliniyor, ancak insan sağlığı üzerindeki potansiyel etkisi henüz bilinmiyor.
Araştırmacılar, insan organlarındaki parçacıkları bulmayı umuyorlar ve dokudaki kimyasal plastik izlerini tespit ettiler. Ancak bu tür küçük parçaların izole edilmesi ve karakterize edilmesi zor.
Bilim insanları mikroplastik partiküllerinin test edebilmek için, nörodejeneratif hastalıkların çalışılması için kurulan doku bankasından alınan 47 adet akciğer, böbrek, karaciğer ve dalak doku örneklerine partiküller ekledi.
Pazartesi günü gerçekleşen Amerikan Kimyasal Topluluğu (ACS) buluşmasında çalışmalarını sunan bilim insanları, tekniklerinin diğer araştırmacıların insan organlarındaki bulaşma seviyelerini tespit etmelerini mümkün kılabileceğini söyledi.
Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Rolf Halden, “Bedenimiz dışında her yerde plastik olduğuna inanmak büyük naiflik olurdu. Şimdi bizim ve diğerlerinin görünmez olanı aramasını sağlayacak bir araştırma platformu sağlıyoruz. Bu parçacıklar çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük. Sağlığa yönelik riski ise gerçekten küçük parçacıklarda yatıyor” dedi.
Oluşturulan analitik metot, araştırmacıların plastik içecek kutularında ve poşetlerde kullanılan PET olarak bilinen polietilen tereftalat da dahil olmak üzere binlerce plastik türünü saptamasını da sağlıyor.
Araştırmacılar 47 örnekte de lastiklerin yapımında kullanılan BPA (bisfenol A) buldu. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) BPA konusunda endişeli çünkü “hayvan çalışmalarında üreyen, gelişen ve sistemik bir zehir.” Araştırmacıların akciğer, karaciğer, dalak ve böbrek dokusunu incelemelerinin nedeni bu organların büyük olasılıkla mikroplastiklere maruz kalması veya onları toplaması.
Arizona Eyalet Üniversitesi’nden ve araştırma grubundan Varun Kelkar, “Kimseyi paniğe sokmak istemedik ancak biyolojik olarak parçalanamayan bu materyallerin her yerde olması ve yüksek ihtimalle insan dokusunda toplanıyor olması endişe verici ve henüz sağlığa olan olası etkilerini bilmiyoruz” dedi.
Kelkar, “Dokularda ne olduğuna dair daha iyi bir fikir edindikten sonra, insan sağlığı sonuçlarını değerlendirmek için epidemiyolojik araştırmalar yapabiliriz. Bu şekilde, varsa potansiyel sağlık risklerini anlamaya başlayabiliriz” dedi.
Ekibin bir başka üyesi Charles Rolsky ise plastiğin harika faydaları olan bir maddeden çok bir tehdit olarak görülmeye başlandığını söyledi.
Çapı 5 mm’den küçük olanlar mikroplastik, 0,001 mm’den daha küçük bir çapa sahip olanlar ise nanoplastik olarak geçiyor. Her ikisi de büyük ölçüde çevreye atılan daha büyük plastik parçalarının aşınmasından oluşuyor. Yaban hayatı ve laboratuvar hayvanlarında yapılan araştırmalar, küçük plastiklere maruz kalmanın kısırlık, iltihaplanma ve kansere neden olduğunu gösterdi.
Araştırmacılar şu an, bağışçıların yaşamları boyunca biriktirdiği mikroplastikleri bulmak için dokuları test ediyor. Doku bankalarına bağışçılar genellikle yaşam tarzları, diyetleri ve meslekleri hakkında bilgi sağlarlar, bu da insanların mikroplastiklere nasıl ve ne şekilde maruz kaldıklarını belirlemek için gelecekteki çalışmalara yardımcı olabilir.
Dokulardan plastik çıkarmak ve bunları analiz etmek için ekip tarafından geliştirilen yeni metodoloji, diğer araştırmacıların sonuçlarını standart bir şekilde rapor edebilmeleri için çevrimiçi olarak paylaşılacak. Halden, “Bu paylaşılan kaynak, organlarda ve insan gruplarında maruziyetleri zaman ve coğrafi alanla karşılaştırabilmemiz için bir plastik maruziyet veritabanı oluşturmaya yardımcı olacak” dedi.
Önceki araştırmalar, insanların yılda en az 50.000 mikroplastik parçacığı yediklerini ve soluduklarını ortaya koymuştu. Parçacıklar toksik kimyasallar ve zararlı mikroplar barındırabilir ve bazı deniz canlılarına zarar verdiği de biliniyor.
Diğer çalışmalar, hava kirliliğinden kaynaklanan farklı türde nanoparçacıkların insanların kalplerinde ve beyinlerinde mevcut olduğunu ve beyin kanseriyle bağlantılı olduğunu gösterdi.