;
Politika

Mezarlıklar Bile İklim Krizinin Kurbanı!

iklim krizi
FOTO:Kennisha Douglas / Guardian

Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen tarihi iklim davası devam ederken, iklim krizinden en çok etkilenen ada devletlerinden biri olan Grenada’da yükselen sular nedeniyle okyanusa karışıp sahile vuran mezar ve mezar taşlarına ait fotoğraflar, kötüleşen krizlerin bir kanıtı olarak mahkemeye sunuldu…

Hollanda’nın Lahey kentinde Uluslararası Adalet Divanı’nda (ICJ) devam eden tarihin en büyük iklim davasına bu sefer de, iklim krizinden en çok etkilenen küçük ada devletlerine ait fotoğraflar damga vurdu. Bir fotoğrafta suların yükselmesi nedeniyle yerlerinden sökülen mezarların ve mezar taşlarının, Karayipler’deki Grenada adasının Carriacou kıyılarında kumsallara vurduğu ve güzel bir sahil şeridini kaotik bir mezarlığa dönüştürdüğü görülüyor.

Grenada Başbakanı Dickon Mitchell, bu rahatsız edici gerçeğin iklim krizinin ülkesi üzerindeki etkilerinin ne kadar ciddi olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“Deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle, Carriacou’daki Tibeau mezarlığı, vatandaşlarımızın atalarının gömülü olduğu yer, aslında okyanusa karışmış durumda. Yani, ruhsal anlamda ve atalarımızla bağlarımız açısından ölülerin bile iklim değişikliklerinin kurbanı olduğunu görüyorsunuz. Bu, insanların ruhsal hallerinin, huzur duygularının ve geçmişle olan bağlantılarının tam merkezine dokunuyor. Bu, insanların çok stresli ve travmatize olmalarına yol açıyor çünkü sahip oldukları geleceği sorguluyorlar.”

Tibeau mezarlığının durumu, Karayipler’deki hassas ülkelerin karşılaştığı kötüleşen krizlerin bir kanıtı olarak, ICJ’de değerlendirilen iklim adaleti davalarında sunuluyor. Pazartesi günü başlayan dava, devletlerin iklim değişikliği ile ilgili olarak ne tür sorumluluklara sahip olabileceği konusunda açıklama yapılmasını talep ediyor.

“İklimle Pazarlık Yapamayız”

Bu hafta Lahey’deki önemli sözlü duruşmalar öncesinde, değerlendirilmek üzere rekor düzeyde 91 yazılı başvuru yapıldı. Mahkemeden sadece bir danışma görüşü talep edilse de, insan hakları avukatları, mahkemenin görüşünün, ülkelerin mevcut ve tarihsel çevresel zararları için hesap verebilir olmaları adına hukuki temeli güçlendirebileceğini ve de güçlendirmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Karayip ülkelerinin ICJ’ye sunduğu başvuruları koordine eden ve Grenada’nın danışmanı olarak görev yapan Justin Sobion, Karayip ülkelerine iklim adaleti için mahkemede söz hakkı verilmesinin tarihi bir an olduğunu belirterek, “Mahkemenin neredeyse 80 yıllık tarihinde ilk kez, devletlerin iklim sistemini insan kaynaklı seragazı emisyonlarından korumaya yönelik yükümlülükleriyle ilgili tam sınırlar tanımlanacak. Artık iklimle pazarlık yapamayız” dedi.

Birleşmiş Milletler’in yıllık iklim zirvelerini “sadece siyasi uzlaşmalar” olarak nitelendiren Sobion, ICJ’den gelecek iddialı bir tavsiye kararının, ülkelerin iklim adaletine erişmelerini engelleyen uluslararası çerçevede boşlukları doldurmaya yardımcı olabileceğini söyledi.

Temmuz ayında Karayipler’e büyük zarar veren Beryl Kasırgası’ndan etkilenen ülkelerden biri olan Grenada, iklim değişikliği nedeniyle kayıp ve zarar konusunda güçlü bir davaya sahip olduğuna inanıyor. Grenada Başbakanı Mitchell, afet hakkında da şunları söyledi:

“Çok net ve kasvetli bir manzara var ortada. Biz zarar veya yıkımı abartmaya veya fazla sunmaya çalışmıyoruz. Eğer Carriacou ve Petite Martinique’i kasırgadan sonra görseydiniz, buranın Armageddon benzeri bir yıkım olarak tanımlanmasının nedenini anlardınız. Ziyaret eden bir Fransız diplomat, bunun ona ikinci dünya savaşını hatırlattığını söyledi. Fark şu ki, ikinci dünya savaşında bombalanmamış ve tamamen sağlam kalan binalar olabilirdi, ancak Carriacou’da her yerde neredeyse tam anlamıyla ve toplu bir yıkım vardı.”

Mitchell ayrıca iklim değişikliğine karşı kırılgan haldeki adaların, ikinci dünya savaşının ardından Avrupa ve Japonya’yı yeniden inşa etmek için kullanılan benzer büyüklükteki büyük miktarda yardıma ve finansmana ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Ancak, gezegeni kirleterek servet kazanan zengin ülkelerden bunu almanın zorlu bir mücadele olduğunu da ekleyen Mitchell, Azerbaycan’daki COP29’un, uzmanların hakaret olarak nitelendirdiği ve gelişmekte olan hassas ülkelere hayatta kalabilmeleri için gereken trilyonlarca dolara kıyasla yalnızca 300 milyar dolarlık bir teklif ile sona ermesinin onu şaşırtmadığını ifade etti. Mitchell, sözlerine şöyle devam etti:

“Bunun zorlu, uzun ve güç bir mücadele olmasını bekliyoruz. Ama bu, medeni dünyanın bir parçası olarak başlamaktan başka çaremizin olmadığı bir mücadele. Yaşam biçimimiz, kültürümüz, insanların hayatları ve geçim kaynakları tehlikede.”

Mitchell ayrıca bu mücadelenin yalnızca Sadece Karayipler’in hayatta kalması için olmadığına da dikkat çekerek, “Karbon emisyonları sadece Karayipler’in veya Afrika’nın üzerinde durmaz. Değişen şartlara uyum sağlamak, düzeltmek ve tersine çevirmek için gerekli adımları atmazsak, bunun sonuçlarını üstleneceklerdir” dedi.

Gelişmiş Ülkeler 40 Yıl Önce Verilen Uyarıları Görmezden Geldiler

Granada Başbakanı, finansman taahhütlerinin sadece mücadelenin yarısı olduğunu vurguladı. Toplanan paraya erişimin sağlanmasının ise diğer yarısı olduğunu söyleyerek ekledi:

“Fonlar genellikle gelişmiş dünyada bulunuyor. Küçük ada gelişen devletlerinin geçtiği akreditasyon süreçleri de son derece zorlu ve karmaşık olduğu için çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkum durumda. Bu aşamada, söz konusu paraya doğrudan erişim sağlayabileceğimizden veya özellikle iklim kaynaklı kayıp ve zararlarımıza yanıt olarak doğrudan finansman alabileceğimizden emin değilim. İşte bu, benim için asıl mücadele.”

Mitchell ayrıca projeye dayalı iklim finansmanı başvurusu modellerinin, özellikle bir felaketten sonra temel sistemleri ve hizmetleri, örneğin içme suyu, elektrik ve interneti yeniden kurmaya çalışan kasırga bölgelerindeki ülkeler için geçerli olmadığını belirtti.

Mitchell’ın endişeleri, Bahamalar’ın başsavcısı Ryan Pinder tarafından da dile getirildi. Pinder, ülkesini ICJ sözlü duruşmalarında temsil ederken, duruşmalar başlamadan önce Guardian’a yaptığı açıklamada, karşıt görüşler duymayı beklediğini ifade ederek şunları söyledi:

“Sanayi ülkeleri, kendi devletlerinin istediklerini yapma hakkına sahip olduklarını savunacak ve bu amaçla sorumlu tutulmamaları gerektiğini öne sürecekler. İklim değişikliğinden en çok etkilenenler ise, yaklaşık 40 yıl önce verilen uyarı işaretlerini görmezden gelen ve oldukça açık olan bir şeyi ihmal eden ülkelerin bu krizi tetiklediğini, bu nedenle bir tür sorumluluk veya tazminat olması gerektiğini savunacaklar.”

Grenada gibi, Bahamalar da deniz seviyesi yükselmesi ve 2019’da tahminen 13 bin evin zarar gördüğü ve 76 binden fazla kişiyi etkileyen Dorian Kasırgası gibi iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının etkileriyle karşı karşıya. Pinder, ülkenin mevcut borcunun en az %40’ının iklim değişikliğiyle ilgili felaketlerin ardından yeniden inşa çalışmalarına atfedilebileceğini söyledi.

Yaşanan krizin birçok ülke ve kendi halkları için ölüm kalım meselesi olduğunu vurgulayarak, okyanus sıcaklıklarının artması nedeniyle azalan balık stokları örneğini verdi ve bu durumun, ülkenin önemli balıkçılık endüstrisini yok ettiğini belirtti.

Pinder, kayıp ve zarar talepleri için yasal bir dayanak sağlamanın Bahamalar gibi ülkeler için ciddi sonuçları olduğunu de ifade ederek, “Bu konuda hukuk açısından haklı olduğumuza inanıyoruz. Ve ICJ’deki yargıçların bu inancı bizim için yeniden doğrulayacaklarına kesinlikle güveniyoruz” dedi.