Kalkınma Atölyesi’nden Ertan Karabıyık, mevsimlik gezici tarım işçiliğindeki esas sorunun kadının çalışma ve aile işlerindeki toplam yükün çok önemli bir kısmını sırtlanması olduğunu belirtirken, “Bu hayatın içerisinde maalesef söz hakları yok” diyor.
YAZI: Gülce DEMİRER
Kalkınma Atölyesi olarak çalışma alanlarınızda Türkiye’deki göç hareketlerine dair kadın tarım işçileri özelinde neler gözlemlediniz?
Kalkınma Atölyesi yaklaşık 20 yıldır mevsimlik gezici tarım işçileri ile ilgili çeşitli araştırmalar ve durum saptamaları yapıyor. Tarımda ücret, çocuk işçiliği ve göç süreçlerini kapsayan çalışmalara odaklanıyoruz. Doğrudan kadına özgü çalışmayı bir kez gerçekleştirdik. Biz olayları yetişkin ve çocuk olmak üzere iki boyutta inceliyoruz. Yetişkinler üzerine yaptığımız her araştırmada da toplumsal cinsiyet rolleri bakımından özellikle kadınların ve kız çocuklarının gerçekleştirdiği faaliyetlere önem ve yer vermeye çalıştık.
Tarımda birçok işçilik biçimi var. Bunlardan biri mevsimlik gezici tarım işçiliği. Bu insanlar evinden ayrılarak kendi ilinin içinde ya da dışında veya başka bir ülkeden gelerek tarımsal üretim sürecine katılan, akşam olunca sürekli yaşadığı evine değil de, çadırına, müştemilatına, kiraladıkları eve veya otele dönen insanlar. Bunun anlamı diğerlerinden farklı. Kuşkusuz her işçilik biçiminin kendi içerisinde sorunları var. Ancak bu insanlar evini barkını geçici bir süre bırakarak göç ediyorlar. Çalışma ve yaşama ortamında işçi sağlığı ve iş güvenliği bağlamında oldukça fazla farklılıkları var.
Aslında göç hikayesi ulaşımla başlıyor. Ulaşımda mevsimlik gezici tarım işçileri genellikle kendi giderlerini kendileri karşıladıkları için, kişi başına en ucuz yöntemi tercih ediyorlar. Bu eskiden kamyondu veya trenin işlediği bölgelerde trendi. Şu anda çok büyük oranda minibüsler tercih ediliyor. Çalışacakları yere giderken maksimum düzeyde yük ve kişi ile gitmeyi tercih ediyorlar ki kişi başına düşen ücret azalsın. Bunun anlamı da ölümcül veya yaralanmalara neden olan kazalar. Hemen hemen her gün yaralanmalara neden olan kazaları sosyal medyadaki bir grubumuz aracılığıyla duyuyoruz.
İkinci aşama işçilerin bütün aile üyeleriyle birlikte nerede yaşayacakları. İşçilerin bir kısmı geçici çadır yerleşimleri denilen yerde kalıyorlar. Buldukları alanlarda veya izin verilen yerlerde kendi çadırları kuruluyor. Bir kısmı için ev kiralanıyor, bir kısmı ise müştemilatlarda yani bahçe, tarla sahibinin arazisindeki damlarda veya konutlarıda kalıyorlar. Bunun yanı sıra bazı işçiler, genellikle göçmen işçiler apart otelleri tercih ediyor. Çay hasadında, Kars-Ardahan’a ot biçmeye gelen Azerilerde, Hatay-Erzin’de narenciye hasadına gelen işçilerde bunu görüyoruz. İşçilerin konakladıkları yerlerde elektrik, su, çevre aydınlatması, tuvalet, sivrisinek ve çöp gibi yaşamı zorlaştıran çok sayıda etken var. İyi yerler de gördük ancak çok büyük oranda insana yakışır yerlerde konaklamıyorlar. Özellikle çadır yerleşimlerinde veya müştemilatlarda bütün aile bireyleri aynı yerde kalıyor. Çocuklar ihmal veya istismar edilebilir ya da ailenin uzun süreli konaklama döneminde cinsel ihtiyaçların karşılandığı zaman aralığının şahitleri de olabiliyorlar. Anadolu’nun hemen hemen her yerinde yaşam ortamlarına dair benzer sorunları görebiliyoruz.
Bunun yanı sıra konakladıkları yerden çalışma alanlarına giderken ulaşım sorunu var. Minibüslerle veya traktörlerle çok kalabalık bir şekilde yol alıyorlar. Adana’da veya Mersin’de buna çokça şahit olduk. Fındık bölgesinde pat pat denilen insan taşımaya uygun olmayan araçlarla ulaşımın sağlanmaya çalışıldığını ve bu nedenle çok sayıda kaza yaşandığını biliyoruz.
Dördüncü grup sorun ise çalışma ortamında. Temiz su başlı başına bir problem. Urfa’da 40 derecenin altında berbat tankerlerle su getirildiğine şahit olduk. Hamam suyu gibi su servis ediliyor. Günlük yevmiyeyle yapılan işlerde çalışma saatleri çok uzun. İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili çok büyük sorunlar var. Kişisel koruyucu malzemeleri hemen hemen hiçbir yerde görmüyoruz. Tarımsal ilaçlamada kuralların hiçbiri uygulanmıyor. En önemli konulardan biri de özellikle tarla ve bahçelerde tuvaletin olmaması. Özellikle kadınlar için üreme sağlığından mahremiyete kadar çok büyük bir sorun. İşçiler sözlü ya da fiziksel şiddete de maruz kalabiliyorlar. Eskiye nazaran daha az gördüğümüz ancak halen etnisiteye dayalı ayrımcılık var. Siyasal iklime bağlı olarak bu durum artabiliyor.
Ücret ise tüm bunların yanında apayrı bir sorun. Bölgeden bölgeye üründen ürüne değişkenlik gösteriyor. Bunu sayfalarca konuşabiliriz. Şunu söyleyebilirim; Türkiye’nin çok az yerinde ücretler brüt asgari ücretin üstünde. Bazı illerde asgari ücretin yarısına yakın ödeniyor.
Ücret konusunda aynı işi yapan erkeklerin kadınlara oranlar daha çok ücret aldığını söyleyebilir miyiz ve haliyle bir ücret eşitsizliğinden bahsedebilir miyiz?
Bu çok tartışılan bir konu. Hatta geçtiğimiz haftalarda “Çük farkı 10 TL” başlıklı bir haber çıktı internette. Bir sürü ücret tipi var. Örneğin bir tanesi yevmiye, bir tanesi ise kabalama veya götürü denilen ücret tipi. Örneğin İç Anadolu illerinde çapalama yapılacak alan için dekar başına ücret belirleniyor. Bir alan tarım aracısına veya işçiye gösteriliyor ve o alan için ne kadar fiyat talep edildiği soruluyor. İşi yapacak kişi ise zorluğuna göre kabalama bir fiyat veriyor. Bir başka ücret tipi ise topladığın miktar üzerinden kazanılan ücret. Çay yaprağında örneğin 1 kilo karşılığında 1 TL kazanıyorsun. Pamuk da aynı şekilde. O zaman 6 yaşındaki çocuğu da, 60 yaşındaki amcayı da sokuyorlar tarlaya, bahçeye. Bazı yerlerde bahsettiğiniz kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliği sorunu var. Yalnız bunun rasyonalitesini kimse konuşmuyor. Örneğin zeytinde bir kadın veya erkek ne iş yapıyor diye bakılmalı. Ağaçtan silkme mi yapıyor veya başka bir işle mi uğraşıyor? Aynı işi aynı ortamda yapılması durumunda ücret ayrımı varsa bunun kabul edilmesi mümkün değil. Ancak tarlada, bahçede erkeklerle kadınlar genellikle farklı işler yapıyor. Erkekler genellikle yük kaldırma, taşıma işlerine odaklanıyorlar. Ücret farklarını anlamak için hangi üründe ne tür işler yapıldığına bakmak lazım. Örneğin fındıkta fındık toplama işini yapan yetişkin kadın ve erkekle çocuklar aynı günlük ücreti alıyorlar. Kabalama veya hasat miktarı kadar ücretlendirmede ise herhangi bir ayrım bulunmuyor.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…