Paris Anlaşması’nın hedeflerinin tutturulması için çok az adım atıldığını düşünen aktivistler gözlerini yasal süreçlere ve haliyle mahkemelere çevirdiler. Peki küresel ısınmayı en fazla 2 dereceyle sınırlama hedefine ulaşmada mahkemeler ne derece yardımcı olabilir?
Norveç’in başkenti Oslo’da bulunan bir bölge mahkemesi, dün önemli bir davanın duruşmasını başlattı. Uluslararası baskı grupları Greenpeace ve Nature and Youth, Norveç hükümeti tarafından Kuzey Kutbu’nda petrol aranması için verilen lisanların, hükümetin “sağlık için elverişli” bir ortamı ve “üretkenlik ve çeşitliliği” korumaya yönelik anayasal zorunluluğu ihlal ettiğini iddia ediyor.
Açılan dava, vahşi yaşam ve su kalitesi gibi yerel zararlara odaklanmakla kalmıyor, aynı zamanda çıkarılacak olan petrolün küresel ısınmaya yapacağı katkıları da ele alıyor. Norveç’in 195 ülkeyle birlikte küresel ısınmayı yüzyılın sonuna kadar 1,5 derece (2,7 derece Fahrenheit) veya en fazla 2 derecede sınırlama hedefi olan Paris Anlaşması’nı imzaladığını da unutmamak gerekiyor.
Hedefte Hükümetler ve Enerji Şirketleri Var
Bonn’da devam eden COP23’te karar vericiler Paris Anlaşması’nın 2 derece hedefine ulaşmasının yollarını araya dursun, bu hedefe ulaşmak için çok az yol alındığını düşünen aktivistler gözünü yukarıdaki örnekte olduğu gibi mahkemelere dikmiş durumda. Petrolün denizlere dökülmesi veya zehirleyici kimyasalların salınımı gibi çevreye direk zarar veren etkenlerden daha çok karbon emisyonunun negatif etkilerinin merkeze alındığı davalarda bir artış görülüyor. Londra’daki Grantham Enstitüsü’nden Joana Setzer, ABD haricindeki ülkelerde ve son 15 yılı kapsayan bir süreçte buna benzer 64 dava olduğunu belirtiyor. Bunlarda 21 tanesini ise 2015 yılında açılan davalar oluşturuyor.
Baskı grupları hedefine iklim değişikliğini engellemek adına çok az çalıştıklarını ifade ettikleri hükümetleri ve seragazı emisyonuna neden oldukları için büyük enerji şirketlerini alıyor. Örneğin, Oslo duruşmalarından bir gün önce, bir Alman mahkemesi, büyük bir Alman elektrik üreticisi olan RWE’ye dava açan Saúl Luciano Lliuya adlı Peru vatandaşının yaptığı şikayeti dikkate değer buldu. Lliuya, yaşadığı yer olan Huaraz’ı sel tehdidine maruz bırakan Andean buzullarının erimesinden şirketi kısmen sorumlu tutuyor ve hakkını mahkemede arıyor.
Yasal engeller ise gerçekten zorlu. Birçok mahkeme, yukarıdaki olumlu örneklere rağmen tartışmaya meydan vermeyecek bir şekilde iklim davalarını temelsiz olmalarına dayandırarak reddediyor. İklim uzmanları olasılıkları ele alıyor ki belki de sorun biraz da buradan kaynaklanıyor; bir ülkenin veya şirketin emisyonları ile seragazlarının yarattığı hasar arasında nedensel bir bağlantı kurmak zorlaşıyor.
İklimi Değişikliği Yasalarında Artış Gözlemleniyor
Her şeye rağmen başarı elde eden davalar da mevcut. İki yıl önce Hollanda’daki bir mahkeme, çevre grubu Urgenda ile mutabık kalarak Hollanda hükümetinin karbon emisyonlarını 2020’ye kadar %17 kadar düşürmesinin -1990’daki seviye ile karşılaştırıldığında- Hollanda toplumuna karşı anayasal olarak yasal yükümlüklerini yerine getirmediği anlamı taşıdığını belirtti ve en az %25’lik bir kesinti olması kararı verdi. Aynı yıl, Pakistan’daki yüksek mahkeme, bir çiftçi olan Ashgar Leghari’nin “Devletin iklim politikaları uygulamasında gecikmesi ve uyuşukluğu” olarak özetlenebilecek şikayetini ele aldı ve şu karara vardı: Hükümet öncelikler listesi hazırlamalı ve ilerlemenin izlenmesi için bağımsız bir komisyon oluşturmalı.
Tüm dünyada iklim değişikliğiyle ilgili yasalardaki artış, çevrecilerin elini güçlendiren ve aynı zamanda mücadelelerine kazanım olarak geri dönen önemli bir etken. Küresel olarak, 1997’de yaklaşık 60 adet olan ulusal iklim değişikliği yasalarının ve politikalarının yaklaşık 1.400’e yükselmesi bu artışın en önemli göstergelerinden. 2012 yılında yapılan bir araştırma ise, 177 ülkenin temiz veya sağlıklı bir çevreyi koruma altına alan yasa, yönetmelik ve mahkeme kararları olduğunu ortaya koyarak bu temelin gün geçtikçe nasıl daha da güçlendiğini gösteriyor. Bir not daha: 2012 yılında yapılan araştırmada bahsi geçen 177 ülkenin 92’sinde bu haklar anayasal haklar olarak geçiyordu. Greenpeace ve Norveç karşılaşmasının, ülkenin temel tüzüğünde 2014 yılında yapılan bir değişiklikle mümkün kılındığının hatırlatılmasında da fayda var: Yapılan bu değişiklikle sağlıklı, üretken ve farklı bir çevre, bir öneriden zorunluluk haline getirildi.
Ağustos ayında Norveç’te yapılan bir kamuoyu araştırması ise, daha fazla insanın ortaya çıkacak emisyonu engelleyebilmek adına petrolün tamamının değil, bir kısmının çıkarılmasını tercih ettiklerini ilk kez ortaya koydu. Araştırma, Oslo mahkemesinin kararını etkilemeyebilir. Ancak insanların iklim değişikliği hakkındaki endişelerinin büyümesi, önümüzdeki süreçte iklim değişikliğine neden olan tüm özel ve kamu kurumlarına karşı elimizdeki en büyük koz olacak…
Not: Bu haber The Economist adlı dergide yayımlanan Climate-change lawsuits adlı haberden derlenmiştir.
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…
Karadeniz'de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki…
Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın geçiş ekibi, elektrikli araçlara ve şarj istasyonlarına yönelik desteğin kesilmesini…
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…