ABD Başkanı Trump’ın yardım musluğunu kesmesinin ardından, başta Küresel Güney’de olmak üzere, yeşil kalkınma için kullanılacak iklim finansmanının nasıl karşılanacağı büyük bir sorun olarak ortada duruyor. Uzmanlar 2025’te düzenlenecek önemli bağışçı toplantıları öncesinde borç hafifletme, özel sektör yatırımları ve yenilikçi finansman kaynaklarının bir kombinasyonunun, oluşan boşluğu doldurmaya yardımcı olabileceğini söylüyor…
Göreve geldiğinden bu yana ABD Başkanı Donald Trump’ın ekibi, denizaşırı yardımlara ayrılan harcamaların yaklaşık %90’ını, toplamda 54 milyar dolar tutan sözleşmeleri sona erdirmeye yönelik adımlar atarken, iklim ve kalkınma alanında faaliyet gösteren fon sağlayıcılar önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek kilit toplantılarda nasıl ilerleyeceklerini masaya yatıracaklar.
Trump’ın ABD’nin ticaret ortaklarına karşı uyguladığı inişli çıkışlı gümrük tarifeleri, son haftalarda piyasaları sarstı. Bu da trilyonlarca dolarlık kayıplara ve yatırımcılar arasında derin bir belirsizliğe neden oldu. Nisan ayı sonunda yapılacak Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) bahar toplantılarında ve Haziran ayında Sevilla’da düzenlenecek olan kalkınma finansmanı konulu önemli bir konferansta, Küresel Güney’de iklim değişikliği ve yoksullukla mücadele çabalarını destekleyen aktörler, yetersiz seviyede finanse edilen küresel hedefler için çözüm yolu bulmaya çalışacaklar.
ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın başında olan Gayle E. Smith, “Bu zor bir dönem. Gidişat bir süredir iyi değildi ama şimdi bir uçurum var” dedi.
Uluslararası Toplantıların Gündemi Yoğun Olacak
Finans ve yardım uzmanlarının aktardıklarına göre, hiçbir özel reform, tek başına yeterli bir fark yaratabilecek güce sahip değil. Uzmanlar tüm yardım türlerinin çok daha koordineli ve bilinçli bir şekilde birlikte işlemesiyle, ileriye dönük bir yol oluşabileceği görüşünde.
Şu anda Birleşmiş Milletler’in 2030 sürdürülebilir kalkınma hedefleri için finansman sağlama özel temsilcisi görevini yürüten Mahmoud Mohieldin, “Artık 2000 yılında değiliz, hatta Aralık 2024’te bile değiliz. Bambaşka bir dünyada yaşıyoruz” dedi.
21-26 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek Dünya Bankası ve IMF bahar toplantılarında, daha fazla iklim finansmanı sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek ve ağır borç yükü altındaki ülkelere yardım etmek için reformları uygulamakla görevli bankacılar küresel finansal istikrarın daha geniş sorunları ve hatta kendi gelecekleri konusunda da endişe duyuyorlar.
30 Haziran – 3 Temmuz tarihleri arasında Sevilla’da düzenlenecek olan Dördüncü Uluslararası Kalkınma Finansmanı Konferansı, hükümet yetkililerini, uluslararası kurumları ve diğer paydaşları bir araya getirerek, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı gerçekleştirmek için finansman sağlama ve bu kaynakları yönlendirme amacı taşıyor.
Reformlara Siyasi Liderlik de Eşlik Etmeli
Pek çok yoksul ülkenin gelirlerinin önemli bir kısmı faiz ödemelerine gittiği için bu ülkeler eğitim, sağlık ve diğer hizmetler için yeterli kaynak ayıramıyor. Dolayısıyla yine bu ülkelerin belini büken borç seviyelerini hafifletmenin yeni yollarını bulmak gerekiyor. Aynı anda uluslararası finans sistemini yeşil kalkınmayı destekleyecek şekilde reforme etmeyi hedefleyin birçok kuruluş faaliyetlerine devam ediyor. Ancak Mohieldin’e göre, bunların hiçbiri ihtiyaç duyulan ölçek ve hızda hayata geçirilmiş değil.
Örneğin Barbados, geçen yıl bir kalkınma bankasından aldığı destekle 300 milyon dolarlık yüksek faizli borcunu yeniden finanse etti. Bu sayede, su kıtlığı çeken Karayip ülkesinde bir atık su arıtma tesisini iyileştirmek için 125 milyon dolarlık kaynak yaratıldı. Bu tesis, sulama ve yeraltı suyu takviyesi için su üretecek şekilde dönüştürülüyor.
Bu tür “borç karşılığı iklim direnci” takasları ve diğer finansal sistem reformları, Mohieldin’in sözleriyle, teknik olarak mümkün ama bunların daha hızlı ve daha büyük ölçekte gerçekleşmesini sağlayacak siyasi liderlik de gerektiriyor.
Öte yandan Fransa ve Kenya gibi bazı hükümetler ile iklim adaleti savunucuları, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim eylemleri için yeni gelir kaynakları yaratmak amacıyla, havacılık, fosil yakıtlar ve finansal piyasalar gibi küresel sektörlerden vergi alınmasını savunuyor. Ancak bu tür girişimler de yavaş ilerliyor. Bu türden seçenekleri incelemek üzere kurulan bir çalışma grubunun, önümüzdeki iki ay içinde bir değerlendirme raporu yayımlaması bekleniyor.
Yeni gerçekleşen deniz taşımacılığıyla ilgili görüşmelerde ise, yeni bir denizcilik emisyon fiyatlandırma sisteminin daha geniş iklim finansmanına kaynak oluşturmak için kullanılmasına karşı çıkıldı. Bu karar, küçük ada ülkeleri ve Afrika ülkelerini hayal kırıklığına uğrattı.
Bu arada, Brezilya’nın COP30 başkanlık ekibi, gelecek hafta yapılacak IMF/Dünya Bankası Bahar Toplantıları’nda, “finans bakanları çemberi” adı verilen bir danışma süreci başlatacak. Bu grup, Kasım ayındaki iklim zirvesi için bir rapor hazırlayacak ve gelişmekte olan ülkeler için 2035 yılına kadar yıllık 1.3 trilyon dolar iklim finansmanı sağlanmasının yollarını ortaya koyacak.
İş Dünyasına Yatırım Daveti
Yardım kaynakları giderek tükenirken, özel sektör finansmanının iklim ve kalkınma çalışmalarına büyük ölçekte dahil edilmesi hayati önem taşıyor. ABD merkezli bir STK olan ve büyük miktarda bir varlığı yöneten şirketlerle sürdürülebilirlik üzerine çalışan Ceres’in başkanı Mindy Lubber, “Çözmeye çalıştığımız sorunları, işletmelerin kaldıraç gücü, etkisi ve kaynakları olmadan çözemeyiz. Sermaye onlarda” dedi. Lubber, güneş enerjisi yatırımları gibi bazı alanların şimdiden kâr getirdiğini söylese de, “Her şirkete, iklim krizinin ve doğa tahribatının onların da kârını riske attığını kafalarına kazımamız gerekiyor” yorumunu yaptı.
Uluslararası Finans Enstitüsü’nde sürdürülebilir finans bölüm başkanı olan Sonja Gibbs ise özellikle de mevcut projelerin genellikle küçük ölçekli olması nedeniyle, büyük miktarda özel finansmanı iklim ve kalkınma projelerine ya da borç hafifletme çabalarına yönlendirmenin zor olacağını söyledi.