;
Ekonomi Politika

Krizler Çağında Küresel Adil İyileşme Buluşması 9-11 Nisan’da!

9-11 Nisan’da gerçekleşecek ve aralarında İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’ten, Vandana Shiva’ya bir çok ismin konuşma yapacağı Küresel Adil İyileşme Buluşması’na şimdiden 10 bin kişinin kayıt yaptırdığını aktaran 350.org ekibiyle hem buluşmanın ayrıntılarını hem de Türkiye’de ki Adil Geçiş – Adil İyileşme’nin durumunu konuştuk.

YAZI: Burcu GENÇ

350.org olarak 9-11 Nisan’da Küresel Adil İyileşme Buluşması’nın çalışmaları tam hız devam ediyorsunuz. Adil iyileşme ile kastedilen nedir? Katılanlar bu buluşmadan neler beklemeli? Programda kimler ne üzerine konuşacak?

Pandemi krizi, ekolojik kriz, ekonomik kriz, iklim krizi… Krizler çağının içine düşmüş durumdayız ve böyle gelmiş böyle gider anlayışına devam ettiğimiz sürece içinden geçtiğimiz krizlerin derinleşeceği aşikâr. Öte yandan dünyanın dört bir yanında bu gidişata karşı mücadele eden, yeryüzü üzerinde bıraktığımız muazzam tahribatı ve bunun toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel yansımalarını durdurmaya çalışan milyonlar var. COVID-19 kriziyle ilk defa gündeme gelen Adil iyileşme (Just Recovery) kavramı da pandemiyle ve iklim kriziyle mücadelenin adil, eşitlikçi, yaşanabilir bir yeryüzü hedefiyle götürülmesi gerektiğinin altını çiziyor.

9-11 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek Küresel Adil İyileşme Buluşması, hem bu tartışmaları derinleştirmek hem dünyanın dört bir yanından katılan insanla binlerce (şu ana kadar kayıt olan sayısı 10 bin civarında) bir araya gelmek hem de hayalini kurduğumuz gelecek için neler yapabileceğimizi birlikte tasarlamak için önemli bir fırsat. Buluşma farklı zaman dilimlerini de kapsayacak şekilde tam üç gün sürecek ve etkinlik boyunca 200’ün üzerinde atölye, deneyim paylaşımı oturumları ve 8 panel düzenlenecek. Ayrıca katılımcılar eğer isterlerse birbirleriyle doğrudan iletişime geçebilecekler. Son olarak, panellerin hepsinde ve bazı atölyelerde Türkçe tercüme desteği de sağlanacak.

Bu kadar kapsamlı bir programda tek tek konulara değinmek açıkçası zor. Planlı ekonomik küçülmeden (degrowth) ekofeminizme, krizlere karşı kaygılarımızla baş etme yollarından iklim kampanyalarına bir çok konu buluşmada yer alacak. Ayrıca genç iklim aktivisti Greta Thunberg, gıda egemenliği ve ekofeminizm üzerine yazılarıyla tanınan Vandana Shiva, sistem eleştirilerini içeren kitaplarıyla bilinen yazar, gazeteci Naomi Klein gibi tanınmış simalar konuşmalarıyla buluşmada yer alacaklar. Bize soracak olursanız en iyisi adiliyilesmebulusmasi.org’yi ziyaret etmek ve ayrıntılı takvime ulaşmak için 8 Nisan’dan önce kaydı tamamlamak 🙂

Adil iyileşme hem pandemi hem de iklim krizi ile mücadelenin en önemli yapı taşlarından. Peki Türkiye’de adil iyileşme tahayyülü nedir? 

Türkiye’de karar alıcılar nezdinde gerçek anlamıyla bir adil iyileşme tahayyülü olduğundan ve bu yönde politika geliştirildiğinden bahsetmek oldukça zor. Türkiye, tüm eksikliklerine rağmen bu yönde devam eden Yeşil (Yeni) Düzen gibi küresel tartışmalara ve yeşil bir ekonomik toparlanma üzerine geliştirilen politikalara da maalesef yabancı durumda. Bunun pratik yansıması, küresel gidişatın aksine Türkiye’nin hâlâ bir kömürden çıkış takvimi bulunmaması, aksine kömür yatırımlarına ve teşviklerine devam ediyor olması. Hatırlayalım, pandemide de kömür teşvikleri unutulmadı, 2020’de kömür şirketleri 100 milyon TL teşvikten yararlandılar. Aynı şekilde çevre yatırımları tamamlamayan kömürlü termik santrallar çalışmaya devam etti, Adana Sugözü Sahili’nde koruma altında olan yeşil deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı üzerinde Hunutlu kömürlü termik santralı inşaatı yükseldi. Yenilenebilir enerji kurulumunda bir artış olmakla birlikte, enerji kooperatifleri önündeki mevzuat engelleri de maalesef devam ediyor. Türkiye yenilenebilir enerji kapasitesini artırırken aynı zamanda kömür kapasitesini de artıran ender ülkelerden. Yenilenebilir artarken fosil yakıt bağımlılığının düşmesi gerekir. Bu sadece iklim hedefleri açısından değil, ekonomik rasyonelliğin de bir gerekliliği. En azından enerjide dışa bağımlılığı azaltmak istiyorsak, bu böyle.

Türkiye önünde enerji dönüşümünü başlatmak için de önemli fırsatlar var. Meselenin toplumsal tarafından bakacak olursak Ilgın’dan Muğla’ya, Zonguldak’tan Adana’ya gerek kömürün çıkarılmasına gerek yakılmasına ciddi tepkiler var. İklim Haber ve KONDA’nın 2020 içinde yaptığı “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı” araştırması da vatandaşların ezici bir çoğunluğunda doğa tahribatına karşı önemli bir hassasiyet olduğunu gözler önüne seriyor. Bunun yanında TÜİK’in yeni yayımladığı 1990-2019 toplam ve kişi başına düşen seragazı emisyonu verileri 2017’den itibaren emisyonların düşüşte olduğunu gösteriyor, tahmin ediyoruz ki 2020 verilerinde de bu düşüş trendi devam edecek. Türkiye iklim alanında kapsamlı politikalar benimsemediğine göre bu düşüşün sebebi ekonomik daralma. Öte yandan, Türkiye’de bu dönemde kaynak kullanımı adına ekolojik tahribat tavan yaptı. Yani bütün bu doğa sömürüsünün ekonomik olarak da bir geri dönüşü yok.

Son olarak unutmamamız gerekiyor ki Türkiye’nin şu anda yeni enerji kapasite ihtiyacı bulunmamakta. Türkiye’nin elektrik santralları gücü Eylül 2020 itibariyle 93 bin MW’ye ulaşmış durumda. Kayıtlara geçmiş en yüksek talep ise 47 bin 660 MW ile 2017’de yaşandı. Bu kurulu güçle Türkiye’nin kısa vadede bir elektrik sıkıntısı sorunu yaşamayacağı aşikâr. Türkiye’nin ihtiyacı aslında tüm dünyadaki yapısal dönüşüm ihtiyacıyla örtüşüyor: Elektrifikasyon, yenilenebilir enerji sistemleri ve değişken enerji üretimine uygun şebeke altyapısının kurulması. Bu yapılırsa Türkiye hem iklim krizinin gerektirdiği tepkiyi verme yolunda çok önemli bir adım atacak hem de enerjide dışa bağımlılık konusunda sırtındaki büyük kamburdan kurtulacaktır. Elbette bu çok kapsamlı bir dönüşüm. Fakat şu da var bugüne kadar fosil yakıtlara aktarılan kamu ve özel kaynaklarını kesilmesi ve gerekli dönüşüme aktarılması ile başlanabilir.

Mesele “un var şeker var helva yapsana”ya geliyor. Toplum adım atılmasına hazır, eldeki veriler ve küresel gidişat da bu yönde adımları teşvik eder nitelikte. Tam da burada bizlere düşen sağlıklı, yaşanabilir bir Türkiye ve yeryüzü için adil iyileşme taleplerimiz etrafında bir araya gelmek, taleplerimizi daha yüksek sesle söylemek. Bu çerçevede başlangıç için ilk adım Paris İklim Anlaşması’nı onaylamak olabilir. Unutmamak gerekiyor ki anlaşmayla Türkiye’ye dayatılan bir şey yok. Aksine Anlaşma çerçevesinde sunacağımız Ulusal Katkı Beyanı’nın içini biz dolduruyoruz. Şu andaki günümüz iklim krizi gerçeğiyle uyuşmayan Ulusal Niyet Katkı Beyanı’mızın da güncellenmesi sonraki adımlarda tabii ki elzem. Tüm bunlar hem iktisadi olarak Türkiye’nin önüne yeni fırsatlar getirecektir hem de Türkiye, enerji dönüşümündeki yüksek potansiyelini kullanabilecek adımları hızlandıracaktır.

Bir de Zonguldak sorusu canlanıyor benim aklımda. Zonguldak’ın kömüre bağımlılığı düşünülünce bölgesel, dar alanda çalışma yapılmalı sanırım. Türkiye’de adil geçiş ile ilgili bölgesel çalışmalar var mı? Buna dair bir bölgesel çalışma yapacak mısınız?

Zonguldak önemli bir örnek. Bölgede kömürün rolü ilginç. Bir yandan kömür tarihsel olarak birçok maden çalışanı ve aileleri için iş ve aş kaynağı olmuş. Öte yandan, bölgede kömürlü termik santrallara yönelik ciddi bir tepki var. Adil geçiş-adil dönüşüm derken aslında tam da bu tür alanlar kastediliyor.

Her bölgenin kendi dinamikleriyle, kendi tecrübe ve yeteneklerini kullanarak adil geçiş için harita ve yollar oluşturması daha doğru. Yani bölgesel çalışmaların o bölgenin insanlarının katkısıyla yapılması gerekir. İkinci mesele ise geçişin niteliği ile ilgili. Adil geçiş derken çoğu zaman kırmızı elmadan yeşil elmaya geçmediğimizi unutmamamız gerekiyor. Bu metaforu sürdürerek ilerlersek çoğu zaman elmadan armuda, hatta cevize geçiyoruz. Yani aslında fosil yakıt sektörlerinde çalışan insanların büyük kısmı farklı beceriler gerektiren işkollarına geçmek durumunda kalacaklar. İşte bu dönüşümün bölgesel yönetimi bu sebeple önemli: O bölgenin insanlarının neyin katma değer yarattığına ilişkin temel bilgisi çoğu zaman tepeden inme yönlendirmelere göre daha güvenilir. Zonguldak bu bakımdan önemli çünkü bölgesel olarak farklı bir tahayyül kurabilecek kurumları ve birikimi var.

Elbette bu yapılırken faydalanılması gereken merkezi destek mekanizmaları olmalı. Maalesef bu bizim için büyük bir zaaf. Çünkü her şeyden önce gerekli dönüşüme kaynak ayıramaz hale gelmiş durumdayız. Ancak, burada da çaresiz değiliz. Bir defa fosil yakıtlara verilen doğrudan ve dolaylı desteklerin bir an önce azaltılması, bu yapılırken bu desteklerden fayda sağlayan küçük üreticilerin korunması dahil olmak üzere, adımlar atılması gerekiyor. Buradan elde edilecek kaynağın ise bir an önce Türkiye’nin en büyük gider kapılarından biri olan fosil yakıt ithalatını azaltacak dönüşüme aktarılması gerekiyor. Bu getirisi çığ gibi büyüyecek verimli bir döngü. Sadece biraz cesaret ve öngörü gerekiyor.

9-11 Nisan’da gerçekleşecek olan Küresel Adil İyileşme Buluşması ile ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.