Harvard Üniversitesi İklim, Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi yöneticisi Dr. Aaron Bernstein iklim değişikliğinin temel sebeplerinin çoğunun küresel salgın riskini artırdığını, hava kirliliğine daha fazla maruz kalan kişilerin hastalığı çok daha ağır geçirebileceğini söylüyor.
Yazı: EHN Staff
Çeviri: Çisil Sevinç
Dünya genelinde hızla yayılan koronavirüs hakkında hepimizin soruları var.
Harvard Üniversitesi İklim, Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi geçici yöneticisi Dr. Aaron Bernstein, aynı zamanda Boston Çocuk Hastanesi’nde çocuk doktoru olarak çalışıyor.
Virüsle verilen mücadelede ön saflarda yer alan Bernstein’a hastalar ve muhabirlerden onlarca soru geliyor. Harvard Merkezi doktora yöneltilen sorulardan en yaygın olanlarını derledi.
İklim değişikliği koronavirüsün yayılmasını etkiliyor mu?
COVID-19’un yayılmasında iklim değişikliğinin direkt etkisi olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ancak iklim değişikliğinin dünyadaki diğer türlerle ilişkimizi değiştirdiğini ve sağlığımızı etkileyerek enfeksiyon riskini artırdığından eminiz.
Gezegen ısındıkça, karadaki veya denizdeki her boyuttan hayvan kutuplara yönelerek sıcaklıktan kurtulmaya çalışıyor. Bu, normalde karşılaşmayacak hayvanların birbiriyle temas ettiği anlamına geliyor ve bu da patojenlere yeni ev sahipleri bulma şansı veriyor.
İklim değişikliğinin temel sebeplerinin çoğu, aynı zamanda küresel salgın riskini artırıyor. Genellikle tarımsal faaliyetler sonucu ortaya çıkan ormansızlaşma, dünyadaki yaşam alanı kayıplarının başında yer alıyor. Yaşam alanlarının kaybı hayvanları göç etmeye ve diğer hayvan ve insanlarla temas etmeleriyle birlikte mikropları yaymalarına neden oluyor.
Hayvancılık yapan büyük çiftlikler de enfeksiyonların hayvanlardan insanlara geçmesine sebep olabiliyor. Daha az kırmızı et talebi ve daha sürdürülebilir hayvan yetiştirme yöntemleriyle artan enfeksiyon hastalık riskleri ve seragazı emisyonları azaltılabilir.
Hava kirliliği koronavirüse yakalanma riskini artırıyor mu? Semptomları kötüleştiriyor mu?
Mevcut bilgilere bakıldığında, hava kirliliğine daha fazla maruz kalan kişiler ve sigara kullananlar COVID-19’a yakalanırsa daha temiz hava soluyanlar ve sigara içmeyenlerle kıyaslandığında hastalığı çok daha ağır geçirecek.
Hava kirliliğinin insanların akciğer iltihabı ve diğer solunum hastalıklarına yakalanmasıyla çok yakından ilişkisi var ve akciğer iltihabına yakalandıklarında çok daha kötüleşiyorlar. COVID ile yakından ilişkili olan SARS virüsü üzerine yapılan bir çalışmada daha kirli hava soluyan insanların enfeksiyondan ölme riskinin iki katına çıktığı bulgusu edinilmişti.
Hava kirliliğinin rutin bir problem olduğu yerlerde, kirliliğe daha fazla maruz kalan ya da evsizler, evlerinde hava filtresi bulunduramayanlar, ya da sağlıkları tehlikede olanlar gibi daha savunmasız bireylere özellikle dikkat etmeliyiz. Bu bireylerin daha fazla ilgiye ve desteğe ihtiyacı olabilir.
Daha sıcak havalar koronavirüsün yayılmasını yavaşlatacak mı?
Değişen hava durumunun COVID-19 için ne anlama geldiğini hâlâ tam olarak çözebilmiş değiliz. Bu yüzden yayılmaların azalması için ısınan havalara güvenmemeliyiz.
Şuan hastalığın yayılmasını yavaşlatmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız ve bu kamu sağlığı uzmanlarının sosyal mesafe, el hijyeni gibi tavsiyelerini dikkate almamız gerektiği anlamına geliyor.
Enfeksiyon hastalığının yayılmasının iklim değişikliğinin bir sonucu olduğunu çıkarabilir miyiz?
İklim değişikliği, Lyme hastalığı ve su yoluyla taşınan hastalıklar gibi bazı enfeksiyon hastalıklarının yayılma şartlarını çoktan daha elverişli hale getirdi.
Gelecekteki riskleri öngörmek kolay değil ancak patojenlerin sıcaklık ve yağmur biçimleri gibi nerede ve ne zaman türediği konusunda iklim değişikliğinin büyük etkileri oluyor. Enfeksiyon hastalıklarının risklerini sınırlandırabilmek için seragazı emisyonlarını büyük oranda azaltıp küresel ısınmayı 1.5 derecede sınırlandırmalıyız.
Enfeksiyon hastalıkları neden yükselişe geçti?
Son yıllarda enfeksiyon hastalıklarda çok daha büyük artışlar yaşanmaya başladı. Bu hastalıkların çoğu insanlara, özellikle vahşi hayvanlar olmak üzere, hayvanlardan bulaştı.
Bu eğilimin birçok sebebi bulunuyor.
Dünyada oldukça fazla evcil hayvan bulunuyor ve bazıları insanları hasta eden grip gibi patojenleri taşıyabiliyor. Aynı zamanda şehirlerde çok yoğun bir insan nüfusu bulunuyor ve hastalıklar hapşırık yoluyla geçebiliyor. Bunlarla birlikte, dünyayı 1 günden az sürede gezme imkanımız var ve bu da mikropların çok geniş bir şekilde yayılmasına olanak sağlıyor.
Ancak COVID’in kökenlerine bakıldığı zaman, başka etmenlerin de olaya dahil olduğu sonucu çıkarılabilir. Geçtiğimiz yüzyılda doğadan çok daha fazla şey talep ettik.
Dinozorların kaybından beri, bilinemeyen miktarda türleri kaybediyoruz.
Dünyadan hızla ayrılan hayatların başlıca sebebi, artan ekinler ve insanlar için oluşturulan büyükbaş hayvan çiftliklerinin bir sonucu olarak kaybolan yaşam alanları. Daha az yaşam alanı ve daha az besin kaynağı yüzünden hayvanlar insanların bulunduğu yerlerde avlanıyor ve bu da hastalıkların yayılmasına sebep oluyor.
Tür kayıplarının başlıca sebeplerinden biri de hayvanların ve bitkilerin yaşam alanlarını değiştirebilen ve hastalıkların meydana geldiği yeri etkileyen iklim değişikliği faktörü. Tarihsel süreçte, yaşadığımız hayvanlar ve bitkilerle beraber gelişen türler olduk. Yani, iklimi ve yaşadığımız dünyayı değiştirerek oyunun kurallarını değiştirdiğimizde sağlığımızı da etkileyeceğini bilmeliyiz.
Gelecek salgınları önlemek için ne gibi önlemler almalıyız?
Başka bir salgının olmaması için birçok akıllı yatırım yapabiliriz. Eyalet, devlet ve yerel yetkililer kamu sağlığı liderliğini ve bilimi destekleyebilir. Araştırmalara daha fazla finansman sağlayabiliriz, salgınlara erken önlemler alabiliriz ve test için tedarik yapabiliriz. İllegal vahşi yaşam ticaretini kontrol ederek çok daha fazlasını yapabiliriz.
İklim eylemini yeni bir küresel salgını engellemek için kullanmalıyız. Örneğin, iklim değişikliğinin temel sebeplerinden ormansızlaşmanın önlenmesi biyoçeşitlilik kaybını önlediği gibi hayvan göçlerini de yavaşlatıyor ve böylece enfeksiyon hastalıklarının yayılma riski azalıyor.
Yakın zamanda Batı Afrika’da yaşanan Ebola küresel salgını büyük ihtimalle hastalığı taşıyan yarasaların yaşadıkları ormanların palm yağı ağaçları yetiştirmek üzere kesilmesinden dolayı yeni yaşam alanlarına taşınmaya zorlanması yüzünden oldu.
10 milyonlarca hayvanın yakın civarlarda yetiştirilmesi gibi tarımsal faaliyetlerimizin yeniden düşünülmesi, hayvanlar arası yayılmaları önleyerek insanlara geçmesinin önüne geçebilir.
İklim değişikliği ile mücadele etmek için kömür, petrol ve doğalgaz sonucu açığa çıkan seragazı emisyonlarımızı büyük oranda düşürmeliyiz. Rüzgar ve güneş gibi düşük karbonlu enerji kaynaklarıyla elektrik üretilmesi, havayı kirleten nitrojenoksit, sülfürdioksit ve karbondioksit gibi zararlı maddelerin salımını azaltıyor. Bu zararlı maddeler daha fazla kalp krizi, felç, obezite, diyabet ve erken ölümlere yol açıyor.
Hava kirliliğinin azaltılması aynı zamanda akciğerlerimizin sağlığının korumasını sağlıyor ve böylece bizi koronavirüs gibi solunum enfeksiyonlarından koruyor.
COVID-19 hafiflediğinde ve ekonomimizi yeniden başlatmaya hazır olduğumuzda, düşük karbon teknolojilerine yapılan yatırımları artırarak işgücümüzü daha sağlıklı ve iklim dirençli hale getirebiliriz.
İklim değişikliği ve küresel sağlık politikası kamuoyu ve medya tarafından çok ayrı sorunlarmış gibi lanse ediliyor. Düşünce tarzımızı değiştirmeli miyiz?
Evet. Sağlık ve çevre politikasının ayrı görülmesi tehlikeli bir aldanma. Sağlığımız tamamen iklime ve gezegeni paylaştığımız diğer organizmalara bağlı. Bu toplulukları bir araya getirmeliyiz. Patojenlerin hayvanlardan insanlara geçme riski üzerine bazı gelişmeler kat edildi.
Ancak hâlâ çevreyi ve dünyadaki yaşamı büyük ölçüde ayrı olarak görüyoruz.
Yeni bir küresel salgından kaçınmak için çok daha iyisini yapmalıyız. Bunun anlamı, iklim değişikliği ile mücadele etmek zorunda olduğumuz ve dünyadaki yaşamın çeşitliliğini korumak için daha fazla efor sarf etmemiz gerektiği.
Hem COVID-19 hem de iklim değişikliği halihazırda can alıyor. İki sorunla çok farklı ölçülerle başa çıkılıyor. Neden?
Enfeksiyon hastalıkları korkutucu çünkü aniler ve kişiseller. Yaşam koşullarımızı radikal şekilde ve hızla değiştiriyorlar, arkadaşlarımıza ve ailemize acil bir tehdit oluşturuyorlar.
İklim değişikliği çoğu kişiye göre yavaşça yaklaşan bir kıyamet gibi ve tehlikeleri kişisel algılanmıyor. “Buna ben sebep olmadım” ya da “beni doğrudan etkilemiyor” gibi düşünmek kolay. Ancak başka bir bakış açısı da var. Tıpkı COVID-19’da olduğu gibi iklim değişikliği konusunda da endişeliyseniz, kendi hayatınızla birlikte arkadaşlarınızın ve sevdiklerinizinkini de iyileştirmek için derhal eyleme geçebilirsiniz.
Bu küresel salgından, insanların kişisel olan ve harekete geçilebilen konularda motive olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Harvard’da yaptığımız araştırma, iklim değişikliği ile mücadelede gereken eylemler ile insanların daha sağlıklı bir hayata kavuşması için gerekli olanların aynı olduğunu ortaya koyuyor. Bu özellikle sağlığımıza büyük bir tehdit oluşturan obezite, kalp hastalığı ve kanser gibi hastalıklar için geçerli.
Tehdit oluşturan hastalıklardan kaçınılabilir olanları dikkate alarak kaçınmak üzere neler yapabileceğimiz hakkında daha fazla konuşmalıyız.
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…
Çatışmalardan etkilenen bir grup ülke, halklarının karşı karşıya olduğu doğal afet ve güvenlik krizleriyle mücadele…
COP29'a ev sahipliği yapan Azerbaycan ve komşuları hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı ancak yenilenebilir…
COP29'a ev sahipliği yapan Azerbaycan, 2229 kişiyle zirvede en büyük delegasyona sahip ülke olarak kaydedildi.…
Fosil yakıt lobicileri COP29’da iklim açısından en hassas ülkelerin delegasyonlarını gölgede bıraktı; zirveye iklim açısından…