Koronavirüs salgını, iklim değişikliğini bir kez daha odağımıza getiriyor. Bu pandemi ve ekolojik kriz sırasında özverili davranışlarda bulunmak yaşamı ve yaşamayı destekleyebilecek şey olabilir.
Yazı: Lindley Mease
Çeviri: Gülce Demirer
Tespit edilen koronavirüs vakalarının sayısı gün geçtikçe artıyor; marketlerde gıda sıkıntısı yaşanırken ekonomiler yavaşlıyor. Bu noktada yerli toplulukların herkesin birbirine bağlı olduğu anlayışını görebilmemiz gerekiyor.
Ekonomimiz, insanlarla kurduğumuz ilişkiler ve mikroplar arasında çok küçük ayrışmalar mevcut. Bu pandemi ve ekolojik kriz sırasında özverili davranışlarda bulunmak yaşamı ve yaşamayı destekleyebilecek şey olabilir.
İklim krizi koronavirüsün yayılmasını artırdığı gibi eşitsiz de dağılıyor; yayılma en yoksul kesimi etkiliyor. Benzer şekilde koronavirüs salgını ekonomiyi geriletirken, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişimi olmayanları orantısız bir şekilde etkileyerek iklim krizinin marjinalleştirişmiş topluluklar üzerindeki etkisini de artırıyor.
Koronavirüs, etkileri giderek artan iklim krizine karşı insanları daha da savunmasız hale getiriyor.
Zenofobi ve işten çıkarılma ile birleşen ekonomik gerileme, tarihteki en sıcak yıla doğru gittiğimiz süreçte, bu durumun sosyal etkilerini hızlandıracak. Kimin acı çektiğinden kimin test edileceğine ve kimin kararları verdiğine kadar hizmetlere erişim ve güç dinamiklerini dikkatlice incelemeliyiz.
Koronavirüs pandemisi, iklim krizinin etkilerinden halihazırda etkilenenleri çok daha büyük ölçüde etkileyecek. Bu pandeminin en ağır yükünü kimler taşıyacak? İklim krizinin sonuçlarını en ağır şekilde taşıyanlar: Sağlık sistemine erişimde ayrımcılığa maruz kalan düşük gelir grubu, evsizler, kayıt dışı göçmenler ve engelliler. Göçmenler ve mülteciler daha da çok zenofobi ve sınır dışı olma tehdidiyle karşı karşıya kalacak. Tutuklular ise bu pandeminin en büyük risk gruplarından.
Yaşanan pandemi, ekonomilerimizin ve kültürlerimizin adaletsizliğini bir kez daha gözler önüne seriyor: Azalan işgücü sebebiyle Hong Kong hapishanelerinde artan köle işgücünden, göçmenlerin yaşadığı korkunç muameleye. El yıkamak için temiz suya erişimi olmayanlardan kirlilik nedeniyle solunum sıkıntısı çekenlere kadar, ekonomik krizin, halk sağlığından nasıl taviz verdiğini gösteriyor.
Seattle yakınlarında bir motel, düşük gelirli gruplar için karantina bölgesine çevrilmiş. Ancak bu kararla ilgili olarak, tıpkı dünya çapında maden endüstrilerinde olduğu gibi, topluluğa danışılmamış.
Hem iklim krizi hem de koronavirüsden aynı insanlar fayda sağlayacak: yıkıcı kapitalizmin yönetimindekiler. Bunu ABD’de, en yüksek emisyondan sorumlu şirketleri kurtarma ve sosyal güvenliği hiçe sayan teşvik paketlerinde gördük.
Birçok ülkenin sağlık sistemlerinin yanı sıra bizim enerji sistemlerimiz kâr etmek için tasarlanmış.
Afet kapitalizminin aşikâr belirtileri salgın korkusu sonucunda ortaya çıktığında (maske ve el dezenfektan fiyatlarının fırlaması ve ilaç dolandırıcılığı gibi), Puerto Rico gibi bölgelerin kurumsal krediler yerine topluluk bakımını seçmesinden bir şeyler öğrenebiliriz.
Koronavirüs pandemisi bize acilendeğişebileceğimizi gösteriyor. Milyonlarca insan evden nasıl çalışabileceğine dair yeni yollar keşfediyor, sektörler arası iş birliği artıyor, imkansız olarak görülen sağlık hizmetleri sağlanabiliyor. Koronavirüs, dünya çapında evrensel sağlık hizmeti ve iklim adaleti çözümlerinin teşvik edildiği toplumsal birleşme için en uygun durum.
İklim adaleti odaklı taban hareketleri, dünya çapında toplulukların siyasi güç ve özerklik kazanmasını sağlıyor, bu da onları bu tür krizlerle başa çıkmada daha donanımlı hale getiriyor. Toplulukların egemenliğinin artması, daha az insanın yerinden edilmesi ve hastalığa karşı savunmasız olanların sayısının azalması demek.
Örneğin Kuzey Kaliforniya’da, geçtiğimiz yıllarda yaşanan ölümcül yangınların ardından, uzun dönemdir faaliyet gösteren iklim adaleti toplulukları hızlı yanıt veren ağlar kurdu. Engelliler, yaşlılar ve evsizler için müşterek yardımlar şimdi koronavirüs salgını için etkinleştiriliyor.
Diğer birçok iklim krizi nedenli afetler gibi, salgınların meydana gelip gelmeyeceği bir soru değil, daha ziyade ne zaman gerçekleşeceği bir soru. Şu an bir dönüm noktasındayız. Buna nasıl cevap vereceğiz? Temelini korkunun oluşturduğu devlette, stok yapıp insanları sınır dışı mı edeceğiz? Yoksa birbirimize olan bağlığımızı kabul edecek ve kolektif eylemi mi seçeceğiz?
Belki bu Dünya için uyanma çağrısıdır. Koronavirüs, dünyadaki işlevsiz liderlik modelini ortaya çıkarırken gezegen ve birbirimize bakmanın farklı yollarını ateşliyor.
Belki kolektif bakım, iş birliği ve topluluklara tekrardan odaklanabiliriz. Ortaya çıkan ne olursa olsun, yapabileceğimiz en iyi yatırım gezegeni, sağlığı ve insanlığı koruyan topluluklara olacaktır.
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…