;
Bilim

Kısa Ömürlü İklim Zorlayıcılar Paris Hedeflerine Ulaşılmasını Güçleştiriyor

kısa ömürlü iklim zorlayıcılar
FOTO: Pexels

Prof. Dr. Cindoruk, kısa ömürlü iklim zorlayıcı bileşiklerin ısı tutma kapasitesinin karbondioksitten çok daha fazla olduğunu belirtirken, “Bunları azaltmak küresel ısınma hedeflerini yakalamamızı sağlayabilir” dedi.

Atmosferde doğal olarak belirli miktarlarda bulunan ve dünyanın ısısını dengeleyen seragazlarında, insan faaliyetleriyle beraber yaşanan artış, bu dengenin bozulmasına ve küresel ısınmaya neden oluyor. Karbondioksit, bu gazlar arasında atmosferde en yaygın olanıyken metan, siyah karbon, hidroflorokarbonlar ve troposferik ozon da küresel ısınma etkisini artıran seragazları arasında yer alıyor. Atmosferde kalma süreleri karbondioksite göre daha kısa olduğu için, bu gazlar “kısa ömürlü iklim zorlayıcılar” olarak adlandırılıyor.

Karbondioksit atmosferde 300 ila 1000 yıl kalabilirken, metanın yaklaşık 12 yıl, troposferik ozonun 1 ay, hidroflorokarbonların 14 ila 270 yıl atmosferde kalma süresi bulunuyor, siyah karbonun atmosferde kalma süresi ise haftalar hatta günlerle ölçülüyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) seragazlarının küresel ısınmada ne derece etkili olduklarını gösteren Küresel Isınma Potansiyeli (GWP) hesaplamasına göre karbondioksitin GWP’si 100 yılda 1 birim olarak baz alınırken, metanın GWP’si 27-30, siyah karbonunki (20 yılda) 900 ila 3200, hidroflorokarbonlarınki ise 1430 ila 12 bin 400 olarak hesaplanıyor. Troposferik ozon ise küresel ısınmayı doğrudan değil dolaylı etkilediği için GWP karşılığı bulunmuyor.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabahattin Sıddık Cindoruk, atmosferde insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ve ısıyı tutma kapasitesi çok yüksek olan kısa ömürlü iklim zorlayıcılarının, bir battaniye görevi görerek dünyaya gelen güneş ışınlarının tekrar uzaya dönmesini çok büyük oranda engelledikleri için sera etkisine neden olduklarını söyledi.

Kısa ömürlü iklim zorlayıcı bileşiklerin ısı tutma kapasitesinin karbondioksitten çok daha fazla olduğunu belirten Cindoruk, şöyle devam etti:

“Ben sadece karbondioksiti azaltarak küresel ısınmadaki hedefimizi 2 derecenin altında tutabileceğimize kesinlikle inanmıyorum çünkü karbondioksit, doğal döngünün parçası olan bir bileşik. O yüzden kısa ömürlü iklim zorlayıcılara da odaklanmamız, siyah karbonu, metanı, hidroflorokarbonları düşürmemiz gerekiyor. Yapılan bir çalışmada eğer %45 oranında bunu azaltmayı başarırsak 2040 yılına kadar 0,3 derecelik düşüşü buradan sağlayabiliriz gibi görünüyor.”

Metan emisyonlarının en çok hayvancılık sektöründe, çöp sahalarında, gaz üretim alanlarında, kömür ocaklarında ve pirinç tarlalarında salındığını anlatan Cindoruk, siyah karbonun fosil yakıtların kullanımından ve orman yangınlarından kaynaklandığı, hidroflorokarbonların ise klima, aerosol sprey ve deodorant kullanımı sonucu ortaya çıktığı bilgisini verdi.

Motorlu araçların, endüstriyel aktivitelerin ve güç santrallarının salımlarından kaynaklanan troposferik ozon hakkında ise Cindoruk, “Ozon çok yüksek korozif (malzemelere, özellikle metaller gibi yüzeylere zarar verme veya onları aşındırma özelliğine sahip olan kimyasal maddeler) etkiye sahip bir gaz, bizim solumamız halinde de sağlık etkilerinin olumsuz olduğu aşikar. Dolayısıyla bu ozonun troposfer tabakasında yani bizim solunum yaptığımız tabakada bulunmasını istemiyoruz. Bu ozon da yine atmosferde çok uzun süre kalmıyor ama yine ısı tutma kapasitesi bakımından da iklim değişikliğine yani iklimin bize olumsuz etki etmesine de önemli katkıda bulunuyor” diye konuştu.

“Kuraklığın En Önemli Sebeplerinden Biri Kısa Ömürlü İklim Zorlayıcılar”

Düzenli depolama sahaları oluşturulması halinde metan emisyonunun yakılıp hem enerji elde edebileceğini hem de bu gazın atmosfere salımına engel olunabileceğini, bu nedenle Türkiye’de düzenli depolama sahalarının yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulayan Cindoruk, Türkiye’de gazın yaygınlaşmasıyla siyah karbon emisyonlarının azaldığının düşünüldüğünü fakat dizel araç kullanımı nedeniyle bu kirleticinin halen önemli bir problem teşkil ettiğini bildirdi.

Türkiye’deki ozon konsantrasyonunun dünyayla paralellik gösterse de yerel konsantrasyonların farklılık gösterebildiğine işaret eden Cindoruk, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ozon konsantrasyonu genellikle şöyle bir trend izler, özellikle trafik ya da yanma emisyonlarının çok bulunduğu bölgelerde güneşin doğuşuyla birlikte ozon konsantrasyonunda bir artış meydana gelir. Öğlen sıcağında ozon konsantrasyonu maksimum değere ulaşır. Daha sonra güneşin etkisi ortadan kayboldukça ozon konsantrasyonu da düşer. Ozonun günlük seyri böyledir. Ancak özellikle kış aylarında bizim iklim değişikliğiyle, susuzlukla baş başa kaldığımız büyük kentler var. Bu büyük kentlerde bunun temel sebebi nedir? Yağış almamamız ya da yükseklere kar düşmemesi. Bunun temel sebeplerinden biri kısa ömürlü iklim zorlayıcılar ve bunların içinde de araştırmacılar en çok ozon ve siyah karbonun etkisi olduğunu söylüyor.”

Fosil yakıtların kullanımının azaltılmasının önemine dikkati çeken Cindoruk, “Güneş, rüzgar, hidroelektrik santrallar, dalga enerjisi, ısı pompaları gibi birçok alternatif enerji kaynağımız var. Yani biz birçok şeyden enerjiyi üretebiliyoruz. O yüzden mümkün mertebe fosil yakıtlardan enerji elde etme seçeneklerini azaltmamız gerekiyor. Bunun yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanabiliriz. Bu hem karbondioksidi hem de doğal kaynak kullanımını azaltacaktır” ifadesini kullandı.