YAZI: Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu
Paris Anlaşması’nın ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın hedeflerine ulaşabilmek için her yıl daha fazla ülke, karbon fiyatlandırma politikalarını uygulamaya koyuyor. Türkiye’de de bu konuda hazırlıklar devam ediyor; Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) pilot döneminin, hazırlıkların tamamlanmasıyla birlikte başlaması planlanıyor. Ancak düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin adil olabilmesi için, karbon fiyatlandırma politikalarının uygulanmasında da kırılgan grupların gözetilmesi büyük önem taşıyor. Bu politikalardan elde edilen gelirlerin, yoksulları koruyacak şekilde kullanılması gerekiyor.
İklim değişikliği; etkili önlemler alınmaması halinde, kırılgan grupların zaten zor olan yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine yol açacak bir çoklu kriz. Çalışmalar, dünyanın en yoksul %50’lik kesiminin, küresel emisyonların yalnızca yüzde 10’undan sorumlu olduğunu gösteriyor. Buna karşın bu gruplar, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalıyor ve bu etkilerden daha fazla zarar görüyorlar. İklim değişikliğinin ayrıca yoksulluğun süreklilik kazanmasına ve yoksul gruplar içinde yer alan insan sayısının artmasına neden olacağın öngörülüyor.
İklim değişikliği üzerinde her bireyin sorumluluğu var. Ancak her bireyin eşit derecede sorumlu olduğunu söylemek mümkün değil. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) göre dünyanın en zengin %10’u, iklim değişikliğine sebep olan seragazı emisyonlarının %50’sinden sorumlu iken, en fakir %50’nin sorumluluğu yalnızca %10. Bununla birlikte yoksul gruplar, iklim değişikliğinin etkilerinden daha fazla zarar görüyorlar.
İklim değişikliğine karşı etkili önlemler alınmazsa, bu krizin, aralarında çocukların ve gençlerin de bulunduğu kırılgan grupları daha çok etkileyeceği tahmin ediliyor. Dünya Bankası verilerine göre, bugün ergenlik çağında bulunan 100 bin kişi, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yirmili yaşlarının sonuna doğru “yoksul” grup içinedahil olabilir. İklim değişikliği yalnızca yoksulları daha fazla etkilemekle kalmayacak; yoksulluğun süreklilik kazanmasına, derinleşmesine ve yaygınlaşmasına da neden olacak.
Dünyada daha yoksul kesimlerin yaşadığı yerlerde ortaya çıkan gelişmeler, bu öngörüleri doğrular nitelikte. Örneğin dünya nüfusunun %20’sinden fazlasını besleyen Çin’de, çölleşmenin yıllık maliyeti yaklaşık65 milyar dolar. Tibet ve Himalayalar’dan doğan nehirler, dünya nüfusunun %47’sini besliyor. Ne var ki bu bölgelerde küresel ısınma, dünya ortalamasının iki katı kadar gerçekleşiyor. Bu nehirlere kaynak olan buzulların yaklaşık üçte birinin, 2050 yılına kadar yok olacağı tahmin ediliyor.
İklim değişikliğinden en çok etkilenen coğrafyalardan olan Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum politikaları da oldukça yetersiz. 2022 yılında Türkiye’de 1,030 aşırı hava olayı kaydedildi; bunların yaklaşık %30’u, şiddetli yağışlardan ve sellerden meydana geliyordu. Aşırı hava olayları her ne kadar tüm grupları etkilese de, yoksulların da aralarında bulunduğu kırılgan grupları daha da fazla etkiliyor.
Düşük karbonlu bir ekonomiye geçerken, bu geçişin adil olabilmesi için kırılgan grupların gözetilmesi gerekiyor. Bu çerçevede karbon fiyatlandırma politikalarının tasarımında da yoksulların dikkate alınması ve bu politikalardan elde edilen gelirlerin yoksulları koruyacak şekilde kullanılması önem taşıyor. Bunun iyi bir yöntemi, gelirleri, yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak için kullanmak olabilir.
Nitekim kömürden elektrik üretimi yalnızca iklim değişikliğine sebep olmakla kalmıyor, aynı zamanda üretim bölgesinde yaşayanların yerel hava kirliliğine de maruz kalmasına yol açıyor. Bunun sebep olduğu önemli sağlık sorunları arasında solunum yolu, kalp-damar ve sinir sistemi rahatsızlıkları sayılabilir. Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, 1965-2020 yılları arasında kömürden elektrik üretiminin Türkiye’ye sağlık maliyetini 320 milyar euro olarak hesaplıyor.
Tabii ki yoksul grupların iyi ve yeterli sağlık hizmetine erişimi, zengin gruplara kıyasla daha kısıtlı. Bu, sağlık sorunlarının daha da derinleşmesine veya yeni sağlık sorunlarının gelişmesine sebep olabiliyor. Dolayısıyla elektriğin yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi, bu gibi olumsuz sağlık etkilerinin önlenmesini sağlayabilir.
Yenilenebilir enerjinin yaygın bir şekilde kullanılmasının önündeki engellerden biri, yatırım için gerekli olan finansman kaynaklarının yetersizliği. Yenilenebilir enerjinin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 29 ve bu payın artma potansiyeli oldukça yüksek. Karbon fiyatlandırma politikaları ise henüz küresel emisyonların yalnızca yüzde 24’ünü regüle ediyor. Bu oran arttıkça, sağlanan gelir de artacak ve daha fazla finansman kaynağı yaratılmış olacak.
Yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payının artmasının bir diğer olumlu etkisi ise yoksulları, artan enerji fiyatlarına karşı korumak olacak. Türkiye gibi enerjiyi ithal eden ve döviz kurlarında aşırı dalgalanmalar yaşayan ülkelerde, elektriğin yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi, enerji fiyatlarındaki aşırı dalgalanmaları engelleyebilir.
Karbon fiyatlandırmasından elde edilen gelir, akıllı kent ve akıllı tarım uygulamalarına destek vermek için de kullanılabilir. Kentlerin altyapısını iklim değişikliğine daha dirençli hale getirmek için akıllı uygulamalardan faydalanmak mümkün. Bu uygulamalar yoksulları olası sel felaketlerinden, enerji ve su güvensizliğine ilişkin sorunlardan koruyabilir.
Akıllı tarım ise su, gıda ve gelir güvenliği sağlar. Akıllı tarım uygulamalarının çiftçilerin cep telefonuna indirilmesi ile anlık veri akışları sağlanabilir. Bu veri akışları, olası aşırı hava olaylarına karşı hazırlıklı olunmasına yardım eder. Bu nedenle akıllı tarım için geliştirilecek yazılım uygulamalarına kaynak ayrılması önem taşıyor.
Karbon fiyatlandırmasından elde edilen gelirin bir kısmını ise aşırı hava olaylarından dolayı tarım sektöründe oluşacak kayıpları teminat altına almak için sigorta sektörüne aktarmak faydalı olabilir. Bu, geçimini tarım sektöründen sağlayan yoksulların, gelirlerinin bir kısmının ya da tamamının güvence altına alınmasına sağlar.
Bununla birlikte sigorta teminatlarını geçici bir çözüm olarak düşünmek gerekir. Sigorta teminatları her ne kadar geçimini tarımdan sağlayanlar için gelir güvencesi sağlasa da, gıda güvenliği sağlayamaz. Asıl olan, tarım sektörün zarar görmemesini ve gıda güvenliğini sağlamak olmalı.
Karbon fiyatlandırılmasından sağlanan gelirin aktarılabileceği bir diğer sektör ise ulaşım. Toplu taşımacılığın iyileştirilmesi, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol üstlenebilir. Nitekim özel arabalar ile seyahat edildiğinde kişi başına düşen sera gazı emisyonları çok daha yüksek oluyor.
Ancak toplu taşımayı geliştirmenin ikinci bir avantajı daha var: Kırılgan grupların refahını artırmak. Toplu taşımacılık hizmetlerinden daha çok kadınların ve yoksulların faydalanması nedeniyle, bu hizmetlerin iyileştirilmesi, sosyal refah düzeyini de yükseltir.
Adil geçiş tartışılırken gündeme gelen bir diğer önemli konu ise kömür madenlerinde ve termik santrallarda çalışan işçilerin yaşayacakları iş kayıpları. Elde edilen gelirin bir kısmı, bu işçilerin yeni beceriler edinmesini sağlamak için kullanılabilir. Ayrıca madencilik sektöründe yüzyılı aşkın bir sürede ortaya çıkan kültür birikiminin korunması da adil geçişin bileşenlerinden biri olmalı.
Karbon fiyatlandırmasından sağlanan gelirin, adil geçişi gözetecek şekilde nasıl yönetilebileceğine dair önerileri geliştirmek ve çeşitlendirmek mümkün. Ancak fiyatlandırmadan elde edilen geliri, nereye harcanacağını belirlemeksizin doğrudan bütçeye aktarmaktan ve/veya yoksullara doğrudan gelir transferi yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Bunun yerine, yoksullarını refahını artıracak şekilde, çevre ile ilintili çeşitli harcama gruplarına tahsis etmek daha doğru bir yöntem.
Yoksulları karbon fiyatlandırmasının etkilerinden korumak için gelirin onlara transfer edilmesi, sıklıkla öne sürülen bir yaklaşım. Ancak bu yöntem, yoksulları iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korumaz. İklim değişikliği ile mücadele kurumsal yapıları, planlamayı ve uzmanlığı gerekli kılar. Dolayısıyla, hükümetin yapacağı planlar doğrultusunda, harcama gruplarının çeşitlendirilmesi gerekir. Böylelikle kapsayıcılık genişletilir ve adil geçiş doğrultusunda önemli bir adım atılmış olur.
Fiyatlandırmanın gelirleri ile akıllı şehir, akıllı tarım, toplu taşıma ve yenilenebilir enerji projelerine verilecek destek, iklim değişikliğinin neden olduğu tehditleri azaltarak sadece bir grubun değil, kırılgan gruplar da dahil tüm toplumun refahının artırılmasını sağlar.
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir çalışmasına göre, küresel seragazı emisyonlarının %40’ını oluşturan sekiz sektördeki emisyon…
Dünya, kuraklık ve arazi bozulumuna en çok maruz kalan ülkeleri desteklemek için yeni bir çerçeve…
İklim ve çevre alanında çalışan 8 sivil toplum kuruluşu, okul, hastane, belediye binası, kamu binası,…
Çin, kömür çıkarımı sırasında açığa çıkan metan emisyonlarını azaltma amacıyla daha sert kurallar getireceğini duyurdu. Metan,…
GENSED Genel Sekreteri Hakan Erkan, çatı tipi, saha ve hibrit santralların devreye alınmasıyla güneş enerjisi…