Haber: Zeynep Balioğlu
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Başkanı Lee Hoe-sung, küresel ısınmanın etkilerini hafifletmenin ve karbonsuzlaştırma üzerine kurulmuş Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni benimsemenin, çevreci ve ekonomik olarak canlı bir gelecek için tek seçenek olduğunu vurguluyor.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Başkanı Lee Hoe-sung, Güney Kore’deki Fransız Elçiliği’nde gazetecilere yaptığı açıklamada, seragazı salımının kesilmesi durumunda ekonomik büyümenin yavaşlayacağı algısının 20. yüzyıla ait, eski ve hatalı bir anlayış olduğunu belirtti. Lee Hoe-sung, seragazı salımının önlenmesinin ekonomik büyümeye katkısı olacağının bilimsel olarak kanıtlandığını; bununla birlikte küresel ısınmayı engellemeyi hedefleyen hareketlerin yeni fırsatlar yaratacağını da ifade etti.
Basın toplantısında, IPCC’nin 1-5 Ekim 2018 tarihlerinde Güney Kore’de gerçekleştirilecek 48. oturumunda özel bir raporun sunulacağı da ilan edildi. Bu özel rapor, küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin üzerinde 1,5 derece artması sonucunda oluşabilecek etkiler ile bu etkilerin azalmasını sağlayabilecek yolları konu alacak. Raporun bulguları, Paris Anlaşması’nın uygulanma sürecinde COP24’te belirlenen bilimsel veriler için bir temel oluşturulmasında da önemli bir rol oynayacak.
Güney Kore’nin Fransa Büyükelçisi Fabien Penone ise, Paris İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Fransa’nın, iklim değişikliğiyle mücadeleye oldukça önem verdiğini belirterek, bütçesi sınırlı olmasına rağmen IPCC’yi aktif olarak desteklediğini ifade etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, en son gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC) konferansında, COP23 esnasında ve Tek Gezegen Zirvesi’nde Fransa’nın IPCC’ye ve bilime olan desteğini vurgulamıştı. Macron, dünyanın ekonomik büyüme için aynı tekniği kullanması durumunda küresel ısınmanın insanlığın hayal edebileceğinden çok daha ciddi sonuçlara sebebiyet vereceğini, IPCC’nin ise dünya çapında siyasi karar alıcılar için gerçekçi alternatifler ve bilimsel verilere dayalı çözümler üretme alanında aracı olduğunu söylemişti. Fransa, geçtiğimiz Mart ayında IPCC’nin 47. oturumuna Paris’te ev sahipliği yaparken aynı etkinlikte organizasyonun 30. yılı da kutlanmıştı.
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı olan hükümetler arası kurul, iklim değişikliği ile ilgili bilimsel analizler ve bunların küresel ekonomi üzerindeki etkileriyle birlikte adaptasyon ve hafifletme seçenekleriyle ilgili veri sağlamakla görevli. 1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve BM Çevre Programı tarafından kurulan kuruluş, seragazı yoğunlaşmasının tehlikeli etkileşimlerini engellemek adına sabitlemeyi hedefleyen UNFCC’yi destekleyen raporlar da hazırlıyor.
Hoe-sung, günümüzde daha fazla ülkenin karbonsuzlaştırma temelli enerji sistemlerine odaklanarak aynı zamanda ekonomik büyümeyi teşvik ettiklerini söylerken, dünyanın değişen enerji örnekleri göz önünde bulundurulduğunda, gelişmekte olan ülkelerin karbon yoğun bir ekonomiye yönelik tesisler yaptıkları taktirde etkisiz ve başarısız olacaklarını belirtiyor. Hoe-sung, bunun sebebi olarak da şimdiden çoğu ülkenin net sıfır karbon politikasını temel alan bir ekonomiye yönelmiş olmasını gösteriyor.
IPCC Başkanı 1,5 derece hedefine ulaşılması için “negatif emisyon” stratejisinin uygulanmasına ihtiyaç duyulduğunu ve emisyonun azaltılmasında net sıfır karbon temelli elektrik üretiminin en kısa zamanda hayata geçmesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.
IPCC, 1988’den bu yana politika uyumluluğunu hedefleyen, tavsiye niteliğinde beş değerlendirme raporu yayımladı. 4. Değerlendirme Raporu, 2009 yılında gerçekleşen Kopenhag Anlaşması’na temel oluşturmuştu. Bu anlaşma esnasında bir araya gelen 100 ülke ilk defa küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede sınırlandırılması gerektiğini kabul etmişti.
IPPC Başkanı, Güney Kore elçisinin güncel iklim konulu görüşmelerin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birbirinden farklı pozisyonlarını ve taleplerini göz önünde bulundurup bulundurmadığına dair sorusuna ise, “farklılıkların her zaman var olduğu ve Paris Anlaşması’nın bu ülkeler arasında işbirliğini sağlayacak mekanizmayı içerdiği” cevabını veriyor.
Hoe-sung aynı zamanda ülkeler, şehirler, işletmeler, tüketiciler ve vatandaşlar olarak karar alma sürecine olan yaklaşımımızı geliştirmemiz gerektiğini ileri sürüyor. Bunun sebebinin Paris Anlaşması’nın sadece teknolojik uygulama ile sınırlı olmaması, aynı zamanda sosyal değerleri, toplumsal değişimi, tüketim şekillerini ve insan davranışlarını da barındırması olduğunu belirtiyor.