Küresel salgın olarak ilan edilen koronavirüs, insanlığın küresel çapta birbirine ne kadar bağımlı olduğunu ortaya koyabilir ve bu farkındalık iklim değişikliği mücadelesinde daha sıkı önlemler alınmasının yollarını açabilir.*
Yazı: Andrew Norton**
Çeviri: Çisil Sevinç
Koronavirüs, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından küresel salgın (pandemi) olarak ilan edildi. Virüsün 2020 yılında oldukça büyük küresel etkileri olacak ve bu etkiler yalnızca sağlık alanında değil, ekonomik ve siyasi alanlarda da deneyimlenecek.
Bu noktada düşünülmesi gereken, küresel salgının emisyonlar, küresel ve ulusal politikalar ve sosyal değişiklikler açısından iklim değişikliği ve iklim eylemleri üzerindeki etkilerinin ne olacağı.
Koronavirüsün yol açtığı küresel emisyon düşüşleri, küresel ekonomik faaliyetlerdeki etki seviyesine de yansıyacak.
Raporlara göre, virüsün kontrol altına alınması adına alınan önlemler Çin’deki başat endüstriyel sektörlerin üretkenliğinin etkiledi ve %40’lık bir daralmaya yol açtı. Bu daralma, beraberinde Şubat ayından beri gözlemlenen %25 oranında emisyon düşüşünü getirdi.
İklim değişikliği göz önünde bulundurulduğunda emisyonlarda gözlemlenen bu düşüş elbette kötü bir şey değil. Ancak iklim krizi alanında anlamlı bir eylem olarak nitelendirilmesi için tüm sektörlerde fosil yakıt yerine alternatiflerinin getirilmesi gibi uzun dönemli yapısal değişikliklere gidilmeli.
2020 yılında ölçülen emisyonlarda geçici bir azalma, küresel emisyonların uzun dönemli bir düşüşe geçtiği yönünde yanlış bir algı oluşturabilir. Ancak dünya emisyonlarında koronavirüsün tetiklediği düşüşün uzun dönemli etkisi yok denecek kadar az.
Üstesinden gelinmediği takdirde, küresel salgın refahın azalmasıyla birlikte kamu eylem ve politikalarını zor duruma sokacak.
Hükümetlerin koronavirüsten etkilenen ekonomiler karşısında daha uzun vadeli teşviklerde bulunması gerekiyor.
Çözüm yolu olarak yeşil dönüşüme finansman sağlanarak iş fırsatları yaratılabilir. Zarar gören ekonomi ve toplumların iyileşebilmesi ve düşük emisyonlu bir geleceğe dönüşebilmesi için gerekli yardımların sağlanması, kısa ve uzun vadeli sosyal ihtiyaçların karşılanması adına atılabilecek bir adım.
Hükümetler koronavirüse karşı hızlı ve etkili önlemler almalı ancak bu önlemler kısa dönemde iklim krizi üzerindeki ilgiyi dağıtabilir ve ayrılan kaynakları azaltabilir.
Bütün ülkelerin iklim taahhütlerini Kasım ayında Glasgow’da gerçekleşecek iklim konferansına kadar hazır edebilmesi için daha fazlasını yapması gerekiyor. Açıkça görülüyor ki, kısa vadede koronavirüse odaklanılması gerekiyor ancak bu iklim eylemine yapılan yatırımları gölgeye düşürmemeli. Aksi takdirde COP26’ya ivme kazandıracak değerli vakit kaybedilebilir.
Küresel salgın aynı zamanda toplumsal hareketlerin iklim eylemi talepleri oluşturmasını da engelleyebilir. Bu hareketler seslerini kamu alanlarında duyuramasa da, siyasetçiler ve karar alıcılar farklı kanallardan bu talepleri takip etmeli ve kamuoyu endişesinin devam ettiğini aklından çıkarmamalı.
Zengin ülkelerin çarpıcı ulusal emisyon azaltma taahhütlerini sunacağı ve yoksul ülkelerin dönüşümüne ve direnç kazanmasına yardımcı olacak finansal desteğin artırılacağı Glasgow iklim müzakeresi öncesi çeşitli hazırlık toplantıları düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Ancak Koronavirüs bu toplantıları çoktan etkilemeye başladı.
Zaman ilerledikçe, Haziran’da gerçekleşmesi planlanan oturumlararası toplantılar gibi büyük çaplı uluslararası toplantılar iptal edilebilir, ertelenebilir veya sanal olarak düzenlenebilir.
COP26 planlandığı gibi gerçekleştirilebilse bile, gerekli ön hazırlıkların yapılmasına vakit kalmamış olabilir. En büyük risk ise diplomatik faaliyetlerin yoğun programının bozulmuş olma ihtimali.
Örneğin, Eylül ayındaki AB-Çin zirvesi, Çin’in daha sıkı azaltma hedefleri belirlemesinde kritik bir önem taşıyor. Zirve gerçekleşse dahi hazırlık toplantılarının gerçekleşmemesi sonuç alma sürecini etkileyebilir.
Eğer uluslararası örgütler bu süreçleri etkili ve daha az kıtalar arası uçuşlarla yürütmeyi başarabilirse, yaşanan aksaklıklar olumlu bir gelişmeyi doğurmuş olacak. Ancak sanal toplantılara dönüşüm gerçekleştiğinde yoksul ülkelerin haklarını kaybetme ve eşit söz hakkı tanınmama riskleri de bulunuyor.
Hem bant aralığından ve donanım kalitesizliğinden doğan temel problemler, hem de sanal toplantıların planlanma sürecine dahil olamama gibi faktörler yoksul ülkelerin dışlanmasına sebep olabilir.
Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü (International Institute for Environment and Development – IIED) iklim müzakerelerindeki en az gelişmiş ülkeler grubuyla yakından ilgileniyor ve sanal toplantıların yaygınlaşması durumunda yoksul ülkelerin söz hakkını kaybetme ihtimalini takip ediyor. Görece olarak ufak miktarda bir iklim finansmanı akılcı ve becerikli kullanıldığı takdirde bu alanda büyük değişiklikler yapılabilir.
Hem iklim ve hem de küresel salgın konusunda derhal harekete geçilmeli. Koronavirüs tehdidinin aciliyeti önlemlerin hızlandırılmasını sağlayabilir.
Birçok zengin ülke ve bazı yoksul ülkeler iklim krizinin aciliyetinin farkında değilken, sahip oldukları eylem politikaları da oldukça değişiklik gösteriyor.
Fosil yakıt sektörünün iklim değişikliği konusundaki ertelemelerinin aksine, koronavirüs ile birlikte hiçbir çıkar grubu eylemsizliğin teşvik edilmesinden yarar sağlamıyor. Yalnızca insanların doğuştan sahip olduğu iddia edilen kişisel özellikler değil, siyaset ve kazanılmış çıkarlar da aynı oranda önem taşıyor.
Bu küresel salgın belki de toplulukların uzun vadede iklim kriziyle mücadelesinde daha istekli olmasını sağlayacak.
Farkındalık ve dayanışma duygularının kuvvetlenmesi, insanlığın merhamet ve empati içerisinde yaşamak zorunda olduğu anlayışını doğurabilir.
Herkesin iyiliği için alınan kısıtlamaların kabul edilmesi ve fedakarlık yapılması gerektiğinin farkına varılması, iklim krizinin çözülmesinde gerekli değişikliklerin de anlaşılmasına yol açabilir.
Bu belki de hayalperest bir yaklaşım, ancak değer yargılarının değişmesi kolay olmuyor ve bu tarz krizler değişikliklere gebe olabiliyor.
Küresel bir trajediye dönüşen koronavirüs salgını hâlâ belirsizliğini koruyor ve gelecekte neler olacağını tahmin etmek güç. Ancak iklim eylemi için zorlu problemler yaratacağı ve COP26’da görmeyi beklediğimiz önemli değişikliklere ket vuracağı kesin.
Ancak uzun vadede küresel boyutta bizi birbirimize bağlayan ipleri görmemizi sağlayabilirse, insanlığın iklim krizini anlamasına yardımcı olabilir.
*Bu yazı climatechangenews’te yayımlanmıştır. Yazının özgün haline buradan ulaşabilirsiniz.
**Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü Yöneticisi
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…