;
Ekonomi

“İklimle Uyumsuz Davranmak Giderek Maliyetli Bir İş Halini Alıyor”

Yeşil Yeni Düzenle ilgili son gelişmeleri değerlendiren İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, Türkiye’nin potansiyelinin bulunduğunu, tek ihtiyacının siyasi irade ve kararlılık olduğunu belirtiyor.

YAZI: Burcu GENÇ

Yeşil Yeni Düzen’in Türkiye’de uygulanmamasının maliyeti bizim için ne olur? Şu andaki ekonomik durumda düşünülürse önümüzde ne gibi fırsatlar var? Ve nasıl bir yol haritası izlenebilir?

Yeşil Yeni Düzen sadece doğayla uyumlu bir ekonomik program değil. Dünyanın mevcut koşulları ile uyumlu yegane ekonomik program demek daha doğru. Yani, doğayla, iklimle uyumlu olduğu kadar toplumsal gerçekliklerle de, siyasi gelişmelerle de uyumlu. Yeşil Yeni Düzen ya da Yeşil Dönüşüm’e aykırı programlar, stratejiler izlemek ülkeleri yarı yolda bırakacak. Bunun en açık örneğini Türkiye’de yaşıyoruz şu anda. AB Aralık 2019’da Avrupa Yeşil Düzen’i ilan etti. Hedefi 2050 yılında AB’yi iklim-nötr bir kıta haline getirmek. AB’nin bu kararının Türkiye gibi AB ile ticaret ilişkisi yüksek olan ülkelere olumsuz birçok yansıması olacak. AB bir anlamda elindeki ticaret kozunu kullanarak Türkiye gibi seragazı emisyonlarını düşürmekte isteksiz ülkeleri zorluyor. Bunun için Sınırda Karbon Düzenlemesi dediği bir araç kullanacak. AB sınırından giren her mal için üreticiler içerdiği karbon nispetinde AB’ye karbon vergisi ödemek zorunda kalacaklar. Türkiyeli demir-çelik ve çimento üreticileri için AB pazarı çok değerli ama %22’lere varan vergiler ödemek zorunda kalacaklar çünkü ürettiğimiz demir-çelik ve çimentonun karbon yoğunluğu çok yüksek. Bu çok yüksek bir maliyet. Türkiye gibi dış finansman sorunu çeken bir ülke için ihracat gelirlerini daha da aşağıya çekecek bu durum oldukça maliyetli.

Bu, çevre hassasiyeti düşük hükümetleri kara kara düşündürüyor. Oysa Türkiye bu riski bir fırsata çevirebilir. Bir plan dâhilinde ekonominin enerji ve karbon-yoğunluğu düşürülebilir. Enerji dönüşümü ile kaybedilenden daha fazla istihdam yaratılabilir. İthal fosil yakıtlara bağımlılık düşürülüp cari denge rahatlatılabilir.

İklimle uyumsuz davranmak giderek maliyetli bir iş halini alıyor. Az önce söylediğim gibi siyasi gelişmeler de iklimle uyumlu olmaya zorlayacak ülkeleri. Nitekim AB bundan sonra imzalayacağı anlaşmalarda iklimle uyumlu politikalar izlenmesini bir koşul olarak koymaya başladı. Bu ne demek? Eğer Türkiye, AB ile yürüttüğü Gümrük Birliği Modernizasyonu görüşmelerini kendi lehine sonuçlandırmak istiyorsa daha aktif bir iklim politikası uygulamak zorunda. Hiçbir inandırıcılığı kalmamış 2030 emisyon hedefini revize edip Paris İklim Anlaşması’nı onaylamak iyi bir başlangıç olacaktır. Bunlar yapılmadığı takdirde bunun giderek artan ekonomik, çevresel ve siyasi maliyetlerine katlanmak zorunda kalacağız.

Yeşil Yeni Düzen’de bir karbon sınır düzenleme mekanizması (carbon border adjustment mechanism) ile AB kendi ticari partnerlerini de emisyon azaltımı konusunda yönlendirmeyi hedefliyor. Türkiye açısından ne gibi etkileri olabilir?

Evet. Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin amacı tam da bu. Çok yakın zamanda yaptığımız bir çalışmada, mevcut karbon-yoğunluğu ile devam edersek 2030’da imalat sanayi üretiminin %5’ten fazla, ihracatın ise %10 civarında düşeceğini hesapladık. Ama bir dönüşüm programı uygulansa, 2030’da %6 daha fazla üretim, %18 daha fazla ihracat ve %21 daha az seragazı hedeflerine ulaşmanın mümkün olduğunu gördük.

Yeşil Yeni Düzen için geçen hafta AB çevre komitesi emisyon hedeflerinin 1990 yılına göre %60 azaltılması (yutak alanlarını dahil etmeden) önerdi, ancak Avrupa Komisyonu %55 olarak planlarını açıkladı. Sizce bu tartışmalarda geldiğimiz nokta iklim krizinin etki azaltılması açısından ne kadar olumlu?

Avrupa Yeşil Düzeni Aralık 2019’da açıklandıktan sonra dünya maalesef bir de COVID-19 kaynaklı ekonomik krizle karşılaştı. Bu da, önceliklerin iklimden işsiz kalanlara ve ekonominin genelinin desteklenmesine kaymasına sebep oldu. Bu oldukça anlaşılabilir bir durum. Bu dönemde ekonomi desteklenirken iklim hedeflerinden tam da feragat edilmedi aslında. Fransa örneğin havayolu şirketlerini şartlı destekleyeceğini açıkladı. Eğer iki kent arasında hızlı tren gibi alternatifler mevcutsa havayolu şirketlerinden bu kısa mesafeli uçuşları iptal etmeleri koşuluyla onları destekleyebileceğini söyledi. AB, COVID-19 sonrası ekonomik toparlanma için ekonominin geneline destek veriyor. Ama bunu karbon-yoğunluğunu azaltma şartına bağlıyor. Türkiye’de ise böyle bir hassasiyet göremiyoruz. Bu fırsatı kaçırmamamız gerekiyor ülke olarak.

Türkiye’de son dönemde yerli güneş santralı üretim fabrikası, elektrikli araç, vb. bazı faaliyetler merkezi hükümet tarafından uygulanmaya başladı. Aynı zamanda yerel yönetimlerde (İBB, İzmir BB gibi) birçok uygulamalar başladı. Buna Yeşil Yeni Düzen’in bir etkisi diyebilir miyiz? 

Tabii ki. En başta söylediğim gibi Yeşil Yeni Düzen’i savunmak için doğa iklim hassasiyeti taşımanıza gerek yok. Aklın yolu bir. Gelecek burada. Yenilenebilir enerji ve enerji dönüşümü oldukça önemli fırsatlar içeriyor. İnovasyon potansiyeli çok yüksek. Türkiye bu alanda öncü bir ülke olabilir. Bunun için her şartı karşılıyor. Tek eksiğimiz niyet ve iradenin olmaması. Ama yerel yönetimlerde bu örnekler çoğaldıkça merkezi hükümetin de buna duyarsız kalamayacağını düşünüyorum.