Güney İsrail’in boğucu sıcaklarında yetişen deniz börülcesi, Çin’de zararlı bir mantar türüne karşı geliştirilen dirençli buğday, karbon yutakları olan deniz yosunları ve nohut, mercimek gibi gübre ihtiyacı az olan bakliyatlar ısınan gezegenimizde geleceğin besin kaynakları haline gelebilir.
Güney İsrail’in boğucu sıcağında, deniz kuşkonmazı veya deniz fasulyesi olarak bilinen salicornia, topraktan ziyade tuzlu su ile sulanan kuma ekilerek yarı saydam muşamba altında yetişiyor. Bu ortam çoğu bitkiyi öldürse de bu bitkiler yeşil ve sağlıklı görünüyor. Negev’deki Ben Gurion Üniversitesi araştırmacılarıyla işbirliği yapan yerel çiftçiler bu bitkileri yakınlardaki pazarlara ihraç ediyorlar. Deniz fasulyesinin tadı tuzlu salatalık gibi ve dünyanın kıyı bölgelerinde yabani olarak yetişiyor. Ancak son yıllarda araştırmacılar, özellikle Hindistan, İsrail, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi kuru kıyı bölgelerinde bunların tarımda kullanımı üzerine çalışıyorlar. Gezegen ısındıkça, deniz seviyeleri yükseldikçe, dayanıklı mahsuller iklim krizinde kurtarıcı besinlerimiz olabilir.
Söz Konusu İklimse Her Eylem Önemli
2019’da yayımlanan bir makaleye göre, araştırmacılar palm yağı, süpürge darısı, soya fasulyesi, buğday, pirinç ve arpa gibi dünyada en çok tüketilen 10 gıdanın kalori miktarının, iklim değişikliğinin etkisinin olmadığı senaryoyla karşılaştırıldığında, her sene %1 oranında azaldığını ortaya koyuyor. Illinois Üniversitesi’nde tarım ve tüketici ekonomisi alanında çalışan Doç. Dr. Hope Michelson, “Mesele sadece yağış miktarı değil. Mahsuller, yağışın hızı, sıcaklıklardaki değişimler, fırtınaların yoğunluğu ve sıklığı gibi faktörlere de oldukça duyarlı” diyor.
Bu gibi iklim koşullarına karşı dayanıklı mahsullerin önemi giderek artacak. Tüketici seçimlerinde iklim dostu gıdalar ve bu mahsullerin adaptasyonuna dair tartışmalar da önem kazanacak. İklim dayanıklı gıdalara yönelik bir piyasanın olması oldukça önemli ve tüketiciler de tüketim seçimleriyle, zor koşullara adapte olabilen gıdaları yetiştiren yerel çiftçilere destek olmalı.
Ancak gıda ve içecek endüstrisi gibi dışsal faktörlerin seçimlerimiz üzerinde etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. 2009 yılında Kamu Sağlığı Yıllık İncelemesi’nde yer alan bir makale, gıda pazarlamasının çocuklar üzerinde büyük etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Çalışma özellikle televizyon reklamlarının, çocukların gıda seçimlerini yönlendirdiğini belirtiyor.
Birçok araştırmacı, büyük şirketler ve hükümet düzenlemelerinin etkisi gibi büyük ölçekteki eylemlerin öneminin farkında olsa da bireysel gıda tercihleri de gıda sistemi üzerinde etkiye sahip.
Birmingham Üniversitesi’nden bitki bilimleri profesörü Christine Foyer, “Arazi kullanımı ve iklim değişikliği tahminlerinin çoğu tüketici seçimlerine dayanıyor. İnsanlar yiyecekleri gıdaya karar veriyor. Ekonomik sistem de mahsulleri, bu mahsuller de bilimi yönlendiriyor. Her şeyin etkisi var” diyor.
İklime Dayanıklı Mahsuller
Çevreye duyarlı yeme pratikleri çoğunlukla et tüketiminin azaltılmasına odaklanıyor. Science dergisinde geçtiğimiz yıl yayımlanan bir araştırmaya göre, küresel ölçekte mevcut beslenme şeklimizden etsiz bir beslenme düzenine geçtiğimizde arazı kullanımını 3.1 milyar hektara (1 hektar = 10.000 m2); seragazı emisyonunu ise 6.6 milyar tona kadar azaltabiliyoruz.
Ancak bitkiler de bir o kadar önemli. Gelecekte, bitkilerin aşırı hava olaylarına karşı dirençliliği kritik bir rol oynayacak. Bilim insanları, mısır ve buğday gibi lifli gıdaların genetiği ile oynayarak fotosentez verimliliğini ve zararlılara karşı direnme gücünü artırarak su ihtiyacını azaltma gibi hedeflerle dirençliliğini artırmaya çalışıyor.
Çin’de, araştırmacılar genom düzenleyici CRISPR yoluyla, iklim kriziyle birlikte daha da kötüleşmesi beklenen zararlı bir mantar türü olan külleme hastalığına karşı dirençli bir buğday türü geliştirdi. Hindistan’da ise Yarı Kurak Bölgelerde Uluslararası Mahsul Araştırma Enstitüsü (ICRISAT), çiftçilerin kuraklık gelmeden hasat alabilmesi için erken yetişen yerfıstığı geliştirdi.
Bir başka yol ise halihazırda zorlu koşullarda yetişmeye uygun mahsullerin verimliliğini artırmak olabilir. Geçtiğimiz yıl yayımlanan Bitki, Hücre ve Çevre makalesinin yazarlarından Christine Foyer, bakla, nohut, mercimek ve börülce gibi bakliyatların kendinden nitrojen gübresi üretebildiğini ve dolayısıyla dışarıdan gübreye ihtiyaç duymadığını ortaya koyuyor. Nitrojen bazlı gübreler, üretimi esnasında enerjiye ihtiyaç duyduğu için kirliliğe sebep oluyor, deniz yaşamını öldürüyor ve seragazı emisyonlarını artırıyor.
Bir başka iklim dostu seçenek ise deniz bitkileri. Besin değeri açısından yüksek değerlere sahip deniz yosunları, hem hızlı yetişiyor hem de araziye ihtiyaç duymuyor. Ayrıca okyanusta yetiştiği için karbondioksiti tutabiliyor ve deniz yosununu tükettiğimizde, pH (asitlik-bazlık dengesi) dengesini değiştirebileceğimiz için okyanusların asitleşmesini de önlemiş oluyoruz.
İklim dayanıklı gıdaların hepsi yeni veya alışılmışın dışında değil. Mantar, tatlı patates, nar ve bamya birçok bölgedeki dayanıklı gıdalar arasında yer alıyor. Karahindiba ve dulavrat otu gibi yenebilir yabani otlar da biz onlardan kurtulmaya çalışsak da yaşamlarını sürdürüyorlar. Ancak sıcaklıkların artmasıyla, araştırmacılar, daha az bilinen türlere alışmamız gerekebileceğini söylüyor.
Çoğu insan için bu değişim kolay olmayabilir. Yediğimiz gıdalar kültürel etkenler tarafından şekilleniyor. Halihazırda bildiğimiz alışkanlıkları değiştirmek de zor olabiliyor. Ayrıca işin ekonomik boyutu da var. İnsanlar ekonomi hakkında endişelendiğinde sofraya yeterli gıda koymak, gıdaların çevresel etkisine göre seçilmesinin önüne geçiyor.
Ancak son zamanlarda geliştirilen bazı örnekler beslenme alışkanlıklarımızın değişmesinin çok da zor olmadığını gösteriyor. ABD’de tüketicilerin dikkatini çekmeyi başaramayacağı düşünülen sebze içerikli hamburgerler, Impossible Burger ve Quinoa, oldukça başarılı oldu. Impossible Burger şu anda ABD et piyasasında düşük bir dilimi oluştursa da Hong Kong, Singapur ve Makao’da 150 binden fazla restoranda bulunabiliyor. Hatta Impossible Burger’in, Burger King ile işbirliği yapacağını açıklamasının ardından şirket talebi karşılamada bir takım zorluklar yaşadı.
İsrail’deki kuru hava ve tuzlu sularda, deniz fasulyeleri yetişebiliyor. Buz gibi ama sıcak sularla çevrili Seattle’da ise deniz yosunları büyüyebiliyor. Bu gibi gıdalar, iklim dostu olmayan yoğun arazi kullanımına ihtiyacı azalttığı gibi başka bitkilerin büyümesine olanak sağlayan bölgelerde bulunuyor. Bizim de, bu bitkiler gibi, değişime açık olmamız gerekiyor.