Pasifik Okyanusu’nun güneyinde küçük bir ada devleti olan Vanuatu’nun açtığı iklim davası, Pazartesi günü Hollanda’nın Lahey kentindeki Uluslararası Adalet Divanı’nda (International Court of Justice – ICJ) başladı. Dünyada şu ana kadar açılmış en büyük iklim davası olma özelliğini taşıyan davada iki hafta boyunca ülkeler ve uluslararası kuruluşlar dinlenecek.
Davanın ilk duruşmasında Vanuatu’nun iklim değişikliği ve çevre özel elçisi Ralph Regenvanu konuştu. Regenvanu, iklim krizinin sorumluluğunun, çok büyük miktarda seragazı emisyonu üreten ancak etkilerinden en az etkilenen “adları belli olan bir avuç devlete” ait olduğunu söyledi.
Mahkemede Vanuatu’nun yükselen deniz seviyeleri ve giderek daha sık ve şiddetli felaketlerden nasıl en çok etkilendiği ifade edilirken, Regenvanu, “Kendimizi, yaratmadığımız bir krizle yüzleşirken buluyoruz” dedi.
Bu duruşma, bir grup Pasifik adası hukuku öğrencisinin yıllarca süren kampanyası ve Vanuatu’nun öncülük ettiği diplomasiyle hayata geçti. Geçen yıl Mart ayında BM Genel Kurulu, ICJ’den iklim değişikliğiyle mücadele etmek için devletlerin ne gibi yükümlülükleri olduğunu ve bu yükümlülüklere uymadıkları takdirde yasal sonuçların ne olabileceğini belirlemesi için bir “tavsiye kararı” verilmesini talep eden bir karar almıştı.
Mahkeme, 2 hafta boyunca iklim acil durumu için en büyük tarihi sorumluluğa sahip olan Birleşik Krallık ve Rusya gibi zengin gelişmiş ülkelerin yanı sıra, küresel seragazı emisyonlarına çok az katkıda bulunmalarına rağmen etkilerinin büyük kısmını yaşayacak olan Bangladeş, Sudan ve Pasifik adası ülkeleri de dahil olmak üzere 98 ülkeden ifadeler alacak.
Dünyanın en büyük emisyon yapan ülkeleri olan ABD ve Çin de mahkemeye açıklamalarda bulunacak. Ancak her iki ülke de, mahkemenin yetkisini tam olarak kabul etmiyor.
Regenvanu mahkemeye, devletlerin bilim insanlarının “giderek artan korkutucu uyarılarına” rağmen büyük miktarlarda seragazı emisyonu üretmeye devam ettiğini ve emisyonların 1990 yılından bu yana %50’den fazla arttığını belirtti. Mahkeme, tavsiye kararının bir parçası olarak kendisine sunulan yazılı ifadeleri yayımlayacak, bunların bir kısmı iklim değişikliğinden etkilenen ya da ciddi şekilde tehdit altında olan kişilerden alınan kişisel ifadeleri içerecek.
Fiji, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları ve Vanuatu’yu içeren bir bölgesel grup olan Malenzyan Mızrak Grubu’ndan Ilan Kiloe, “Acı gerçek şu ki, halklarımızın birçoğu hayatta kalamayacak” dedi.
Kiloe, iklim krizinin devletlerin kendi kaderini tayin etme hakkını tehdit ettiğini ve iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan adaletsizliğin, “bir avuç belli devlet” tarafından uygulanan sömürgecilikten ayrı düşünülemeyeceğini belirterek şöyle devam etti:
“Biz hâlâ devam eden şiddetten kurtulamadık… Bizler, yaratmadığımız bir sistem içinde yeniden inşa etme ve kendimizi savunma mücadelesi verirken uygulanan şiddetten kurtulamadık.
Vanuatu ve Melanezyan Mızrak Grubu’nun baş hukuk danışmanı Margaretha Wewerinke-Singh ise, bazı devletlerin eylemleriyle ve ihmalleriyle uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyledi.
Wewerinke-Singh, söz konusu ihlallerin, fosil yakıt çıkarımı için lisans verme, fosil yakıt endüstrisine sübvansiyon sağlama ve emisyonları düzenlememe ya da BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change – UNFCCC) çerçevesinde finansman sağlamama gibi durumları içerdiğini belirtti. İklim finansmanı, geçen ay Bakü’de gerçekleştirilen COP29 iklim görüşmelerinde ana anlaşmazlık noktası olmuş ve müzakereciler bu görüşmeleri “adaletsiz bir trajedi” olarak tanımlamıştı.
Wewerinke-Singh, sorumlu devletlerin, yol açtıkları zarara ait tazminatın tamamını ödemekle yükümlü olduğunu ve bunun “tarihi katkılara orantılı” bir şekilde olması gerektiğini ifade ederek, bu miktarın, UNFCCC çerçevesinde taahhüt edilen nakit dışında maddi tazminat da içerebileceğini belirtti.
Duruşmaların ilk gününde, devletler, hukuki yükümlülüklerinin UNFCCC’nin ötesine geçip geçmediği konusunu da tartıştı. BM, 2015’te kabul edilen Paris Anlaşması’nı “iklim değişikliğiyle ilgili hukuken bağlayıcı uluslararası bir anlaşma” olarak tanımlıyor. Ancak devletler bir yandan da ortaya koyacakları ulusal katkılarında kendi hedeflerini ve politikalarını belirleme özgürlüğüne sahipler.
Almanya ve Suudi Arabistan, bu anlaşmanın ötesinde herhangi bir yükümlülükleri olmadığını savunurken, Almanya’nın kamu uluslararası hukuk direktörü Wiebke Rückert, Paris Anlaşması”nın “hukuki ve hukuki olmayan taahhütler arasında dikkatli bir denge” sağladığını ve bunun sınırlanmasının, devletlerin siyasi süreçlere katılmaya yönelik istekliliğini ciddi şekilde tehlikeye atabileceğini söyledi.
Ancak Antigua ve Barbuda’nın avukatı Zachary Phillips, Paris Anlaşması’na uyumun “gerekli ama yeterli olmayabileceğini” ve bunun, zarar vermeyi önleme yükümlülüğünü de içeren örf ve adet hukuku ile uyumlu olması gerektiğine dikkat çekti.
İklim Değişikliğiyle Mücadele Eden Pasifik Adaları Öğrencileri’nin başkanı Cynthia Houniuhi de, gençlerin 2015’te Paris Anlaşması kabul edildiğinde bunu bir umut aracı olarak gördüklerini, ancak anlaşmanın o zamandan bu yana fosil yakıt çıkarmaya devam eden çıkar grupları tarafından “ele geçirildiğini” belirterek, “UNFCCC ve Paris Anlaşması’nın sonuçlarının iyi niyetle anlaşılması başka bir yerde, büyük miktarlarda emisyon üretenlerin devam eden tutumları başka bir yerde. Bunların arasında herhangi bir tutarlılık olması mümkün değil” dedi.
Duruşmada devletlerin yanı sıra, aralarında OPEC, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği gibi birkaç birkaç uluslararası kuruluşa da açıklama yapma izni verildi.
ICJ, iklim değişikliği konusunda tavsiye kararı üretme görevi verilen üç uluslararası mahkemeden birisi olma özelliğine sahip. ICJ dışında Deniz Hukuku için Uluslararası Mahkeme (Itlos) ile Amerika kıtasına ait insan hakları mahkemesi de diğer ikisini oluşturuyor.
Itlos, tavsiye kararını bu yılın başlarında tamamlayarak, sera gazlarını kirletici olarak tanımladı ve devletlerin, UNFCCC’yi de aşan bir hukuki sorumluluğa sahip olduklarını belirtti.
Amerika kıtasına ait insan hakları mahkemesi bu yıl Barbados ve Brezilya’da duruşmalar gerçekleştirdi ve bir sonraki görüşmesini yayımlaması bekleniyor.
ICJ, bu iki tavsiye kararını ve dünyadaki önemli mahkeme kararlarını dikkate alacak. Bunlar arasında, bu yılın başlarında İsviçre’nin, ulusal seragazı emisyonlarını yeterince azaltmadığı için kendi vatandaşlarının insan haklarını ihlal ettiğine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı da bulunuyor.
ICJ, tavsiye kararlarının bağlayıcı olmadığını belirtirken, uzmanlar, bu kararların yeni yasa yaratmaktan çok mevcut hukuku netleştirdiğini, böylece gelecekteki iklim davalarında ve uluslararası iklim müzakerelerinde güvenilir nitelikleriyle bu belgelere başvurulacağına vurgu yaptılar.
Yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, yüksek emisyon senaryosunda, aşırı hava koşulları 2050’ye kadar dünyanın en…
Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen tarihi iklim davası devam ederken, iklim krizinden en çok etkilenen ada…
TEMA Vakfı, Türkiye’nin ulusal iklim politikalarında kömürden çıkış gibi somut adımlar atması gerektiğine dikkat çekti.…
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha dirençli hale gelmek için hayata geçirilmesi gereken "uyum" politikaları, bugün…
İkizköy muhtarı Nejla Işık, köyün kadınlarıyla birlikte verdiği Akbelen mücadelesi ile BBC’nin her sene yayımladığı…
BM Uluslararası Göç Örgütü, 2050’ye kadar 44 milyon ila 113 milyon kişinin iklim krizi nedeniyle…