;
Politika

İklim Krizinden Genç Sesler: “Yok Yazılan Aktivist”

YAZI: Burak YALÇINYİĞİT

Gençler nesillerdir okulda, evde veya TV’de gelecek konusunda bir endişenin, yarınlar uğrunda bir yarışın, mutluluk için bir mücadelenin ne kadar doğru ve gerekli olduğunun söylendiğine tanıklık ediyor. Hatta ekonomik sisteme hükmedenlerin kurallarını belirlediği bu oyunu ne kadar iyi oynarsak, o kadar da ahlaklı olduğumuza inanılır. Liseli aktivistlerin, iklim krizi bağlamında harekete geçmesi biraz ezber bozan bir durum. Eylemleri ‘akıllı ve uslu öğrenci’ klişesini yıkar gibi dursa da kendilerine kulak verdiğinizde görüyorsunuz ki, aslında tam öyle de değil.

Z kuşağına mensup aktivistler yoksulluk, kıtlık, çatışma/savaş, salgın gibi sorunların sadece birbirleriyle değil hava/toprak/su kirliliğiyle, kuraklıkla veya kaynak ve şifa kurutucu iş faaliyetleriyle de alakalı olduğunu çözmüşler. İklim/çevre krizine önlem alınmazsa, bahsi geçen felaketlerin kendi ömürleri boyunca katlanarak büyüyeceği hesabını yapıyorlar. Toplumsal bilinç ve yöneticiler üstünde baskı oluşmasını umarak, cuma günleri derse girmeyi reddediyorlar.

İklim Krizinden Genç Sesler” çalışmasında konuştuğumuz liseliler, ’Neden eylem?’ sorusuna karşılık, krizlere en az katkısı olan ama ileride ceremesini çekecek olan bireyler olduklarını haykırıyorlar. ‘18 yaş altı-öğrenci’ statüsünde olmaları hareket alanlarını daraltıyor ama iklim aktivistleri, bu ‘okul grevlerinin’ okullu olmalarının doğal sonucu olduğunu hatırlatıyor.

Cüretkâr bulabilirsiniz ama bu tutum, okulun öğretmen ve idarecilerce talimatların uygulandığı bir bina değil, öğrencilerin de birer özne olduğu kamusal bir yaşam alanı olduğu fikrini uyandırıyor. Dünyanın bilgisi ellerinde akışan bu genç insanlar ders içerikleri, öğretmen ve idarecilerin yaklaşımı gibi konuları kişisel ve toplumsal ihtiyaçlar bağlamında yorumlamaya çalışıyor, bunların verimliliğe yönlenmesinde rol almak istiyor. Uygun bir güncelleme yapmaya çalışarak şöyle düşünebilir miyiz? ‘Bilmek marifet değil, ne bilmediğini bilmek marifet.’

Bu eğilim okulların, herkesin öğrenci olduğu birer bilimsel ‘öğrenme kolektifine’ dönüşümünün ilk adımları olarak görülebilir; ama iklim krizi ve ilgili sosyal felaketler liseli gençlerin aklını çok meşgul ediyor. Gelecekleri için ailelerden, toplumdan ve siyasetçilerden olduğu kadar okullar ve eğitim sisteminden de acil beklentileri var. Fakat karşılık görmüyorlar. Tam da bu noktada ‘akıllı, uslu çocuklar’ olarak öğrendikleri temel insani değerleri hatırlıyorlar; bu değerleri öğretildiği gibi ‘iyi bir gelecek’ kaygısıyla işletmeye kalkıyorlar; faaliyete girişiyorlar ve onlara söylenen, “Sen dersine bak!’…

Yiğithan Bektaş (18) – İstanbul: Bizi eğiten insanların bu soruna aldırış etmediğini görmek acı veriyor. Öğretmenlerin çoğu diğer yetişkinler gibi davranıp, ‘Neyi değiştirebilirsin ki?’ diyor. Kendilerinin de çocuğu var, onların da bir geleceği olmayacak. Demokratik ülkelerde aktivistler okul grevi yaptıklarında ‘Disipline verilir miyim, ‘yok’ yazılır mıyım, ailem ne der?’ gibi bin tane şeyi düşünmek yerine yaptıkları işe odaklanıyor, maksimum verim elde etmeye çalışıyor.”

İdil İra (17) – İzmir: “Sistem, aktivist kimliğimle okulda iklim krizi konusunda aktarım veya eylem çağrısı yapmama müsaade etmiyor; konu politikleştiriliyor. Benim için bu konu siyasi partilerin üstünde. Grev ve protestolar, demokratik sistemin bir parçası olarak algılanmıyor; her ne kadar öyle olsa da…”

Yiğithan: “Bazı etkinliklere ‘okulumdaki çevre kulübünün başkanı’ kimliğimle katıldım, bu sıfatla internette paylaşımlar yaptım. Ama sonra okul yönetimi okulun adını kullanmamamı istedi. Ben o okul adına konuşmuyorum ki; ben nereye gidersem gideyim o okuldaki öğrencilerin çevre kulübünün başkanıyım ve ona göre davranmalıyım.”

Defne Belkıs (15) – İzmir: “Benim önceliğim bir geleceğimin olması. Büyükler geleceğimiz için derslere öncelik vermemizi, üniversite sınavını düşünmemizi istiyor. Ama gelecekte yaşanabilir bir dünyanın olacağı bile garanti değil! Muhteşem bir üniversite nerede işime yarayacak? İklim aktivistliği en az derslerim kadar önem verdiğim bir alan. Ben geleceğim için savaşıyorum.”

Çanakkale’nin termik santral dumanı soluyan ilçelerinden Çan’da yaşayan 15 yaşındaki Duman Yağız Zallıoğlu, bazı yaşıtlarının ilgisizliğine içerlese de “Gençler iklim/çevre sorunları hakkında daha bilgili” diyor:

“Bazı okul arkadaşlarımın dertleri çok önemsiz geliyor. Başkasında olan bir cep telefonuna sahip olmamak gibi şeyleri çok büyütebiliyorlar. Yine de genelleme yaparsak çevre mücadelesinde gençlerin etkisi daha büyük. Bence öğrencilerin faaliyetlerine karşı olan öğretmenler de var. Belki de gelecekte pişman olacağımızı düşünüyorlar. Ama çevreyi korumanın, doğaya saygı ve sevgi beslemenin ne kadar önemli olduğunu öğretmeleri gerek.”

İklim aktivistleri bilimsel bir konuya öğretmenlerden tutarsız tepkiler geldiğine dikkat çekerken, çevrelerinde olumlu değişimler yaşandığını da söylüyor. İstanbul’dan 17 yaşındaki Duru BarbakGelecekte iyi bir üniversiteye, sonrasında iyi bir işe gireceğim de; iklimsel, ekonomik ve siyasi krizlerin ortasında bunların ne anlamı olacak?” diye sorarken, “Aktivistlik yapmaya başladıktan sonra okulda sunumlar yapmam talep edildi. Sonrasında ‘birlikte ne yapabiliriz’ diye konuştuğumuz öğretmenlerim de oldu.” sözleriyle umuda yer açıyor. Diğer yorumlar şöyle:

Maya Kılıç (16) – İzmir:  “Destek olan, yaptıklarımızı doğru bulan öğretmenler var. Ama çevremizde bu sorunların hiç farkında olmayıp, bu eylemleri gençliği kışkırtma aracı olarak gören, siyasi korkular taşıyan öğretmen ve yetişkinler de var.”

Tibet Şahin (17) – İstanbul: “Gittiğim okul iklim gibi konularda belli oranda farkındalık yaratmaya çalışan bir okul. Ama tabii ki asıl gündeminde bu yok. Okul grevleri ve iklimle ilgili konuların daha çok tartışılması sonucu arkadaşlarımda yaşanan değişimler ise beni çok mutlu ediyor. İklim krizinin karşısında kendini tek başına hissedenler vardı ama artık dünyaya bakışları değişti. Kimisi vejetaryen oldu. Türkiye’de vejetaryenlik ve veganlığa anlamsız bir nefret var. Halbuki bunlar hiç basit meseleler değil ve ahlaki temelleri var.”

İstanbul’dan 17 yaşındaki Bilge Nur Güven’in faaliyet süreciyle ilgili yorumu çarpıcı:

“Planlama ve hazırlıkla çok yoğun olduğum sıralarda derslere çalışamadığım, bazılarını kaçırdığım oldu. Notlarım biraz düşmüştü. Arkadaşlarımla görüşemediğim oldu. Uykusuz kalıp iklim konusunda çalıştım. İklim kriziyle ilgili çalışmalarımı ve edindiğim tecrübeyi, orada kazandığım arkadaşlıkları düşünüyorum da kesinlikle pişman değilim.”

Liseli iklim aktivistlerinin beklentisi kendileri için yaşamsal öneme sahip bir konuda kendilerini en donanımlı hale getirecek bir eğitim planlaması. Ama siyasete ve topluma duydukları güvensizlik okul içinde de devam ediyor. Milli eğitim programının iklim/çevre krizine kulağını tıkamasından şikayet ediyorlar:

Zeynep Öztürk (16) – İstanbul: “İnsanların bilinçli olmadığını görüyorum. Sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin bile bu konuyu bilmediklerini görüyorum. İklim krizi ilkokuldan başlayarak lise sonuna kadar müfredatta olmalı.”

Duman: “Okullarda ikim/çevre sorunları pek konu edilmiyor. Madencilik kanununu bu kadar geniş tutanla, ders programlarını hazırlayan aynı hükûmet olunca, müfredatta iklim/çevre konusunda kapsamlı bir bölüm olmasını bekleyemiyorum.”

Defne: “İklim konusu, derslerde eski bilgilerle şöyle bir geçiliyor. Ama bu konuyu sınavda doğru cevap vermek için değil, geleceğimi kurtarabilmek için öğrenmem gerekir. Sınavdan sonra aklımdan çıkmamalı, iklim krizi her alanda anlatılmalı. Fakat Milli Eğitim’de bu sorunun adı bile, ‘kriz’ kelimesi sakıncalı bulunduğu için doğru anılmıyor. İklim değişikliği değil bu, iklim krizi!”

Liseli iklim aktivistleri, müfredatın yetersizliğinin yanı sıra öğretmen ve idarecilerin inisiyatif almaktan uzak olmasından da şikayet ediyor. Onlara göre bu eksikler, gelecek nesillerin temel bir ‘hayat bilgisiyle’ bağını koparıyor:

Maya: “Müfredatta su döngülerinden, kuruyan göllerden bahsediliyor ama durum ‘kriz‘ olarak bile tanımlanmıyor. Konular çok pasifçe işleniyor. Her çocuk bu sorunun ciddiyetinin farkında olmalı. Örneğin hayvancılığın metan gazı salınımı, fabrikalaşma ve atıklar bağlamında iklim krizinde önemli etkenlerden olduğu bilimsel olarak kabul ediliyor. Buna karşın derslerde ne olursa olsun et ve süt ürünü tüketmemiz gerektiği anlatılıyor. Belki doktorlar ve beslenme uzmanları da bunu aynı şekilde öğreniyor. Böylece güncel bilgiye ulaşamıyoruz. Ayrıca bir öğretmen zaten kendisi iklim krizine inanmıyorsa dersler ters teper, gereken mesaj verilemez. Bu konu müfredatta detaylı, ciddiyetli, kaliteli bir şekilde işlenmeli. Yoksa sadece bir sınav konusu olarak kalır. Bunun da hiçbir değeri yok.”

Bilge: “Müfredatta iklim krizine ilişkin durumun ne olduğu anlatılmalı. Çocuklar bunun farkında olarak büyümeli ki, gelecekte bu sorunun farkında olan yöneticiler yetişebilsin. O zamana kadar dünya yanmış olur mu, bir şey söyleyemiyorum. Ama bu çocukların bilgilenmesini ancak standartı olan bir eğitim sistemi sağlayabilir. Bugünün şartlarında bir okulun en büyük amacı akademik başarı ve müfredatta bu konular yok. Öğretmenlerin bilgi sahibi olup olmadıklarına veya çocukları bilgi sahibi yapmak isteyip istemediklerine kalıyor. Fakat tüm çocukları ilgilendiren bir konu olarak iklim krizine ilişkin bilgilerin tamamen standart hale gelmesi gerekiyor.”

Duru: “Çevre konusu son ünitelerde yer aldığı için kimse tarafından ciddiye alınmıyor. Bilinçli, ilgili öğretmenler ‘bilim haftası’ gibi dönemlerde konferanslar düzenleyip konuşmacı getirtebiliyor, belgesel izletebiliyor. Ama ders içerikleri yönlendirici olmayınca ilgisiz bir öğretmenin inisiyatif alıp bu konulardan bahsettiğini görmüyoruz. Bu konular hızlı geçilmese, senenin içine yayılarak ele alınsa daha fazla genç geleceği konusunda bilinçlenirdi.”

İklim krizinin soyut bir konu değil, gerçek hayatta yaşanan bir sorun olduğunu belirten liseli aktivistlerden İdil, çok kritik buldukları müfredat konusunda ‘İş başa düştü’ deyip harekete geçmiş:

“Ben müfredat ve iklim krizi konusunda özel bir çalışma yaptım ve bir proje geliştirdim. 1.’den 8. sınıfa kadar müfredata eklenecek projeler ve etkinlikler tasarladım. Bunun için de bütün yıllarda farklı bir sürü dersin programını teker teker okudum ve iklim krizinin ne kadar geçtiği üzerine derin bir araştırma yapmış oldum. Neredeyse her sene, birkaç kez ‘iklim değişikliği’ ya da ‘çevre duyarlılığı’ gibi konulara denk geldim. Ama bize öğretilmesi gereken, sorunu çözmek. Mesela kitapların birinde ‘geri dönüşümün’ nasıl yapılacağı anlatılıyor. Ama İzmir’de sanırım sadece iki yerde geri dönüşüm kutuları gördüm. Bir şeyi ‘hap bilgiyle’ öğretmek, maalesef eğitim sistemimizde çok yaygın.”

Genç iklim hareketi sorunu anlama, çözüm arayışına girme, akla ve bilime dayanma, faaliyete geçme, hazırlık, strateji, birlikte hareket edebilme vs. gibi özellikleriyle dikkat çekiyor. Bunlar yüzyıllardır insanın eğitimle edindiği düşünülen meziyetler. Günümüz gençleri sistemdeki eksiği fark ediyor ve bu meziyetleri kendi kendine kazanmaya çalışıyor. Öyle gözüküyor ki artık iyice tavan yapan bölgesel ve küresel krizler, gençlere öğretmen olmuş.

Videoların tümüne buradan ulaşabilirsiniz.