YAZI: Şenol BALİ
İklim değişikliği sonucu ile birlikte hava olaylarının değişmesi, yağış miktarının azalması, yağış şeklinin dönüşmesi ve buharlaşmanın artması tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kuraklığa ve su krizine neden olacak. Su kıtlığının şiddetlenmesine neden olan bu durum aynı zamanda su kaynaklarının kirlenmesine neden oluyor.
BM’ye bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) Raporu’na göre 2018 verilerine göre 3,6 milyar insan her yıl en az 1 ay suya erişemiyor, bu oranın 2050’de 5 milyarın üzerine çıkacağı öngörülüyor.2,3 milyar insan su sorununun görüldüğü, bunlardan 733 milyonu krizin ciddi ve kritik boyutlarda olduğu bölgelerde yaşıyor. Mevcut su kaynakların da hızla kirlendiği sonucuna yer veriliyor. Öyle ki dünyadaki kullanılabilir temiz suyun oranı sadece %0,5.
Etkisini artıran aşırı kuraklıkların, doğal afetlerde de önemli bir artışa neden olabileceği beklentileri söz konusu. 2001 ve 2018 yılları arasında doğal afetlerin yaklaşık %74’ü, kuraklık ve seller de dahil su kaynaklıydı. Bu tür olayların sıklığının ve yoğunluğunun iklim değişikliği ile artması bekleniyor.
Kuraklık ülkemizin de yüz yüze kaldığı sorunlar arasında yer alıyor. Kuraklık yüzünden ülke genelindeki nehirlerin neredeyse tamamında suyun akış hızı %70’lere varan oranda düştü. Göllerin ise %60’ı kurudu. Tuz, Manyas, Mogan, Sapanca göllerindeki tahribatlar her geçen gün daha görünür hale geliyor. Ülkede, 300’e yakın irili ufaklı gölün %60’ı kurudu. Yine Türkiye’nin bir zamanlar beşinci büyük tatlı su gölü olan Akşehir Gölü tamamen kurudu, kış aylarında su birikintisi haline geldi. Beyşehir gölü 26 metreden 6 metreye, Eğirdir gölü 14 metreden 5 metreye düştü.
Yaşanan bu aşırı buharlaşma ve kuraklığın yarattığı en büyük tehlikelerinden biri de yer altı sularının hızla azalması. Türkiye’deki toplam kuyu sayısının 353 bin 933 adet olduğu açıklansa da yeraltı sularının büyük bir tehdit ve tehlike altında olduğu biliniyor.
Yer altı sularının azalmasının iklim değişikliğine dayalı göç hareketlerine yol açacağı dile getiriliyor. Geçtiğimiz yıl düzenlenen iklim müzakerelerinde söz konusu riske “İnsanlar su bulamazlarsa, suyun olduğu yerlere göç dalgaları oluşur” başlığıyla dikkat çekilmişti. Hatta, CIA danışmanı Peter Schwartz ve Global Businiess Shwartz ve Randall, yaptıkları araştırmada 2050 yılına kadar 200 milyon kişinin yeni bir göçmen statüsü ile bir başka ülkede yaşayacağının öngörüldüğünü ifade etmişti
Van Gölü havzasında yaşanan yer altı su kaynaklarının hızla tükenme sorunun da nüfus hareketlerine yol açacağı tahmin ediliyor. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak su kaynaklarının azalması ile beraber tarımsal faaliyetlerini sürdüremeyen kırsal kesimdeki nüfusun kentlere doğru hareket etmeye başlayacağı aktarılıyor. Yine bölgede önemli bir geçim kaynağı olan hayvancılığın da kuraklıktan etkilendiği ve köylerden yapılan göçleri hızlandıracağı dile getiriliyor. Uzmanlar, yakın gelecekte yaşanacağı tahmin ettiği bu kitlesel göçlerin kentlerdeki olası sonuçlarının hesaplanması gerektiğini ifade ediyor.
Havzayı bekleyen tehlikeyi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu ile konuştuk. Alaeddinoğlu, havzadaki su kaybının devam edeceğini söylüyor ve şu sözleri kullanıyor: “Yüksek bölgelerde bulunan ve beslenme alanları az olan birçok küçük göl son üç sezondur tamamen kurumaya başladı. Yağışın azalması, buharlaşmanın artması ve yağış şeklinde yaşanan değişiklik havzanın su döngüsünü değiştirdi. Yağışların şekli değişince geçmişte toprağa sızan karlar azalınca yeraltı suları azalmaya ve göller, barajlar beslenmemeye başlandı. Döngüyü sağlayan bu zincir kırıldı. Yağışlar son zamanlarda yağmur şeklinde olunca yüksek yerlerden doğrudan göle dökülüyor. Buharlaşmanın etkisiyle göle düşen bu sular uzun vadede fayda sağlayamıyor ve göl su kaybediyor ve alan kaybediyor. Bu geçici bir şey değil. Uzun vadede havza su kaybetmeye devam edecek. Bunun önüne geçemeyeceğiz. Az yağış alıyor ve buharlaşma fazla. Bu sadece göl ve akarsularda su kaybına neden olmayacak.”
Alaeddinoğlu’na göre büyük tehlikelerden biri de su kaynaklarının azalmasıyla başlayacak insan göçleri. Alaeddinoğlu, “Aynı zamanda havzada yaşayan 1.5 milyona yakın insan etkilenecek. Bu kadar insanın içme suyu ihtiyacı var, havzadaki yüzlerce köyün temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık kötü etkilenecek. Eğer toprak su alamıyorsa veya yer altı su kaynakları beslenemiyorsa tarım ve hayvancılık faaliyetlerini devam ettiremeyecekler. Hayvanlarını sulayacak veya tarım arazilerinin su ihtiyacını karşılayamayacak bu insanlar göç edecekler. Bu durum kuru tarım yapılan bölgelerde olumsuz etkiler oluşturuyor. Yaptığımız araştırmalarda buğday ve arpa tarlalarında bitki boyunun 20-25 santimetreyi geçmediği ve bitkilerin boylanmadığını gözlemledik. Hatta boylanmadan başak oluşturan bitkilerde ise başağın içeresindeki tanelerin dolmadığını gördük. Bu da şunu gösteriyor, buğday ve arpalar sadece hayvanlara yem olarak hasat edilecek. Vatandaş olarak yapmamız gereken en önemli şey su tasarrufu yapmak. Çiftçilere su kıtlığına karşı dayanıklı ve toleranslı bitkileri seçmelerini tavsiye diyoruz. Sulu tarım yapılan bölgelerde salma veya karıkla sulama gibi vahşi sulama yöntemlerinden vazgeçilmesini, damla ya da yağmurlu sulama yöntemlerine geçilmesini öneriyoruz” diyor.
“Yakın zamanda bununla ilgili bir çalışma yaptık ve köylerde bu sorunla ilgili hızlı bir boşalmanın olduğunu saptadık. Nüfus artık kentlere doğru hareket ediyor. Bu iklim değişikliğinin en bariz sonuçlarından biri. Ekonomik faaliyetlerini sürdüremeyen, geçimlik gelirleri azalan insanlar göç etmek zorunda kalıyor. Bu aşamada şehirleri yönetmek daha zor olacak” ifadelerini kullanan Alaeddinoğlu , başta Van olmak üzere kentlerin kullanma ve içme suyu sorununun derinleşeceği yönündeki düşüncesini dile getiriyor.
Alaeddinoğlu, havzada yaşanan sorunun trajediye dönmeden sürecin yönetilmesi gerektiğini savunuyor ve “Bugün dünya bunu yapıyor. 2030 ve sonrası için yaşanacak kırılmanın etkilerini azaltmaya çalışıyor” sözlerini kullanıyor.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…