İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, “Dünyanın varlığını devam ettirebilmesi için gereken dönüşüm ancak ‘mükemmel üçlü’ dediğimiz kamu, özelsektör ve bireylerin aksiyonları ile oluşturulacak kolektif çabayla mümkün olacak” diyor.
Pandeminin, sizin çalışmalarınız ve sürdürülebilirlik açısından nasıl bir etkisi oldu?
COVID-19 pandemisi nedeniyle hem kurumlar hem de bireyler olarak, sınırlarımızı zorladığımız, hayatımızın içindeki pek çok ezberi bozduğumuz, olağanüstü bir yıl yaşadık. İş dünyası olarak uzun yıllardır üzerine konuştuğumuz dijital dönüşümü, hiç ummadığımız kadar hızlı bir şekilde içselleştirdik. Bir taraftan salgının başlangıç sürecinde dünyanın ekolojik anlamda kendini toparlamasının ne kadar hızlı olabileceğini keşfederken, diğer tarafta sürdürülebilirlik ve dijitalleşme alanında kendini hazırlamış kurumlar bu süreci daha rahat atlattı diyebiliriz. Çünkü değişime açıklardı ve trendlere hızla cevap verdiler. Biz de SKD Türkiye olarak bu dönüşümü büyük bir başarıyla uyguladık. Hızla “COVID-19 ve İş Dünyası Sohbetleri” adını verdiğimiz haftalık yayınlarımızı devreye aldık. Bu sohbet toplantılarında, iş dünyası için çok kritik olan ve bu süreçte önemi daha da artan konuları ele aldık ve bu konularda yapılan iyi uygulama örneklerini paylaştık. SKD Türkiye olarak, bu dönemde yaptığımız tüm çalışmalarda, webinarlarımızda, duyurularımızda, konuşmacı olarak yer aldığımız tüm etkinliklerde, yeni dönemin sürdürülebilir kalkınma esaslarına göre kurgulanmasının ne kadar önemli olduğunu vurguladık. Günümüzde, en az finansal tablolar kadar önemli iki konu daha var. İlki, çevresel etkinin farkında olmak, bunu minimize etmek, hatta çevresel değer yaratmak. İkincisi ise sosyal konular. Artık şirketler, en büyük sermayenin insan sermayesi olduğunun farkında. Ekonomik ve çevresel fayda yaratırken, önce kendi şirketimizin çalışanları olmak üzere topluma sosyal bir fayda yaratmak da öncelik oldu. Bugün, sürdürülebilirliği iş yapış biçimlerine bir şemsiye yaklaşım olarak entegre edemeyen şirketlerin çok uzun süre ve sağlıklı kalamayacağını öngörmek çok zor değil. İnsan hayatı doğal kaynaklara bağlı. Bu kaynaklar ise sınırlı. Dolayısıyla gelecek kuşakların varlığını tehlikeye atmayacak şekilde kaynak yönetimi yaparak kalkınma sağlanması çok kritik bir konu. Bu kavrama uzak kurumlar, uzun vadede kaynaklarının tamamen tükenmesi ve dolayısıyla varlıklarını devam ettirememe riskiyle karşı karşıya kalacaklar. Biz SKD Türkiye olarak, 16 yıldır iş dünyasına bu yolda rehberlik ediyoruz, bu konuda her türlü işbirliğine açığız. Sürdürülebilirlik artık yarının değil, bugünün, bu anın meselesi.
Geçtiğimiz yıl hangi alanlarda çalışmalar yaptınız ve önümüzdeki yıl için neler planlıyorsunuz?
2020 yılında, zorlu pandemi koşullarına rağmen, SKD Türkiye olarak, hem iş dünyası için liderlik ettiğimiz hem de kamu için katkı sağlayacağına inandığımız pek çok projeyi hayata geçirdik. Bu süreçte 6 yeni üye kazanarak üye sayımızı 68’e çıkardık. Üyelerimizin 19 farklı sektörde faaliyet gösterdiğini, Türkiye GSYH’nin %15’inden fazlasını temsil ettiğini ve 525 bin kişiye istihdam yarattığını özellikle belirtmek isterim.
2016’dan beri EBRD işbirliği ile yürüttüğümüz döngüsel ekonomi çalışmalarımızı Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu çatısı altında birleştirdik. Platform ile 2019’da 105 olan üye sayımızı, 2020’de 150’ye; tasarruf edilen malzeme miktarını 1.700 tondan 3.000 tona; 150 bin euro olan kazancı ise 750 bin euroya çıkarmayı başardık. Türkiye’nin döngüsel ekonomi potansiyelini hesaplamak ve yol haritasını çıkarmak için AFD hibesiyle başladığımız çalışmaları Mart 2021’de tamamlamayı hedefliyoruz. Kasım 2019’da TÜSİAD ve Global Compact işbirliği ile hayata geçirdiğimiz İş Dünyası Plastik Girişimi’nde (İPG) imzacı şirket sayısı 50’ye ulaştı. Ağustos ayında SKD Türkiye olarak hazırladığımız ‘’Plastik Taahhütleri Rehberi’’ni imzacılarımız ile paylaştık. İPG imzacısı şirketlerin Mart 2021 sonuna kadar taahhüt vermelerini bekliyoruz. TSKB ve AFD işbirliği ile hayata geçirdiğimiz, ülkemizde kadın istihdamının önemini artırmayı ve şirketleri eşit istihdam konusunda cesaretlendirmeyi hedefleyen ‘’Eşit Adımlar Platformu’’ ile çalışmalarımıza ivme kazandırdık. Üç yılı aşkın süredir PwC işbirliği ile yürüttüğümüz Reporting Matters projemiz ile üyelerimizin sürdürülebilirlik ve entegre raporlama faaliyetlerine katkı sunmaya devam ediyoruz.
2020 yılı boyunca 21 çevrimiçi etkinlik ile 2500 kişiye eriştik. Görünürlüğümüzü hem dijital mecralarda hem de yazılı basında artırmayı başardık. Çeşitli platformlardan konuşmacı davetleri alarak sürdürülebilirlikle ilgili ana mesajlarımızı ve üyelerimizin iyi uygulama örneklerini çeşitli kitleler ile paylaşma imkânı bulduk. SKD Türkiye olarak, 2021 yılı ana stratejimiz, “Yeşil Dönüşüm” prensipleri doğrultusunda yeni işbirlikleri ve yeni dijital araçlar ile öncü rolümüzü pekiştirecek çalışmalar yapmak olacak. Bu bağlamda tüm çalışma gruplarımızın daha aktif çalışmasını teşvik edici projeler ortaya koyacağız. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda oluşturduğumuz odak alanlarımız bazında ana hedeflerimizi şöyle sıralayabilirim:
Bu doğrultuda 2021 yılı süresince, tüm projelerimizi çalışma gruplarımız ile şekillendireceğiz. Çatı örgütümüz Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi ile işbirliğimizi geliştirmeye devam ederek yeni araçlar getireceğiz ve Türkiye’de geliştirilen iyi uygulamaları paylaşacağız. Önümüzdeki günlerde daha fazla gündemde yer almaya başlayacağını öngördüğümüz Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında üyelerimize kapasite artırıcı etkinlikler düzenleyeceğiz. Bu bağlamda ilk olarak, Ocak ayında VII. Sürdürülebilir Finans Forumu’nu “Yeşil Dönüşüm” teması ile düzenleyeceğiz.
SKD Türkiye olarak, 2021’de de Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu, İş Dünyası Plastik Girişimi ve Eşit Adımlar başlıklarındaki çalışmalarımız başta olmak üzere, iş dünyasına fayda sağlayacak konularda liderlik etmeye hazır olduğumuzun bir kere daha altını çizmek isterim.
İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bağlamında neler söyleyebilirsiniz?
Çatı örgütümüz WBCSD’nin yayınladığı raporda değindiği üzere, maalesef iklim değişikliği söz konusu olduğunda gerek şirketlerin gerekse ülkelerin bu pandemi ile mücadelede gösterdiği kolektif çabayı göremiyoruz. 2020 yılı ile beraber dünyamız son yüzyılda benzeri görülmemiş bir sürece girdi. Yaşanmakta olan iklim krizi dünya için halihazırda var olan sorunların başında gelirken, pandeminin etkisiyle çok daha görünür hale geldi. İklim krizi çok kritik ve acil aksiyon alınması gereken bir gerçek. Küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlandırmak için 2030’a kadar karbon emisyonlarını her yıl %7 düşürmeliyiz. Dünyanın yarısının evde kaldığı pandemi sırasında sadece %8 düşürebildiğimizi dikkate alınca bu hedefin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. Çalışmalar net bir şekilde gösteriyor ki, iklim riski artık iş riski demektir. Dolayısıyla küresel pazarda rekabet edebilmek için çevresel, sosyal ve yönetişim risklerini doğru yönetmemiz gerekiyor. Tüm dünyada, iş dünyası ve devletler geleceği sürdürülebilir şekilde yapılandıracak çözümler üretme gayreti içinde çalışmalar yapıyorlar. Diğer yandan, finansal sistemin paydaşları da uluslararası ortak taahhütlerinde bağlayıcılığı ile daha yeşil ve daha kapsayıcı bir ekosistem yaratılması amacıyla ilerlemede oldukça kararlılar. Pandemi sonrasındaki yeni dönemin BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Paris İklim Antlaşması’nda yer alan hedeflere paralel bir şekilde kurgulanmasında ileri görüşlü kurumlar büyük bir role sahip olacaklar. Oluşturulacak yeni düzenin her ne şekilde olacak olursa olsun, sürdürülebilirlik odağında olması gerektiği konusunda hiç şüphe yok. Daha sürdürülebilir bir gelecek için ise üç çözüm önerisi göze çarpıyor; yenilenebilir enerji, şirketlerin büyük taahhütler altına girmeleri konusundaki gereklilik ve döngüsel ekonomi…
Son olarak kamuoyuna yönelik mesajınızı veya çağrınızı almak isteriz…
Şunu söyleyebilirim ki, dünyanın varlığını devam ettirebilmesi için gereken dönüşüm ancak “mükemmel üçlü” dediğimiz kamu, özel sektör ve bireylerin aksiyonları ile oluşturulacak kolektif çabayla mümkün olacak. Ülkemizde kamunun bu alanda atacağı adımlar, ilerleme kaydedebilmek için kritik bir öneme sahip. Dönüşüme hazır olan iş dünyası ve mevcutta sunulan mekanizmaların adaptasyonu için kamu tarafında gerekli teşviklerin hayata geçirilmesinin bu dönüşümü hızlandıracağına inanıyorum. Ekim ayında Sermaye Piyasaları Kurumu tarafından oluşturulan ‘’Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi yayınlandı. Aralık ayında ise çevresel iyileşme, döngüsel ekonomi ve sıfır atık konularına odaklanmak amacıyla Türkiye Çevre Ajansı’nın kurulmasına dair kanun teklifi TBMM tarafından onaylandı. Bu gelişmelerin hem şirketlerin sürdürülebilirlik kültürünün gelişmesinde hem de ülkenin sürdürülebilir kalkınma yolculuğunda ivmelendirici bir etki yarattığını düşünüyoruz.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…