YAZI: Erhan ARCA
Biyolojik çeşitlilik, dünya üzerindeki canlı organizmaların çeşitliliğini ifade ediyor ve dünya üzerindeki tüm canlı varlıklar, yaşam döngülerini desteklemesi ve sürdürmesi ile birbirine bağlı. Farklı türler, bitki ve hayvanlar, kompleks ekosistemleri oluşturuyor ve etkileşim içinde bulunarak ekosistemlerin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlıyor. Bu nedenle biyolojik çeşitlilik, dünyadaki ekosistemlerin işleyişi için son derece önemli. Ancak günümüzde biyolojik çeşitlilik kaybı, insan faaliyetleri ve yine insan eliyle yaratılan iklim krizi gibi faktörler nedeniyle o kadar hızlı azalıyor ki altıncı kitlesel yok oluşa doğru ilerlediğimiz tahmin ediliyor.
Dünya tarihinde bugüne kadar bilinen beş büyük biyolojik çeşitlilik yok oluşu yaşandı ancak bunların tümü doğal olaylarla tetiklenmiş yok oluşlardı. Altıncı kitlesel yok oluş ise ne yazık ki tamamen insanların eseri.
Artan soy tükenmeleri ve hızla düşen popülasyonlar ile birçok bilimsel kanıt, bir biyoçeşitlilik krizi yaşadığımızı gösteriyor. Kimileri bunun altıncı kitlesel oluşa eşdeğer olduğunu kabul etmese de genellikle, bu görüşü desteklemek için Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin IUCN Kırmızı Listesi kullanılıyor ve tür kaybı hızının arka plan yok olma hızından farklı olmadığı savunuluyor. Arka plan yok olma hızı, antropojenik olmayan, yani insan dışındaki faktörlere bağlı olarak belirli bir süre içinde yok olması beklenen türlerin sayısını ifade ediyor. IUCN’nin yanıltıcılığı tam da bu noktada başlıyor. Çünkü kuş ve memelilerin neredeyse tamamı koruma kriterlerine göre değerlendirilmeye alınırken omurgasızların yalnızca çok küçük bir bölümü koruma kriterlerine dahil ediliyor. Omurgasız türlerin gerçek soy tükenme sayısını tahminlerle birleştirdiğimizde, hızın arka plan hızını çok aştığı ve gerçekten de altıncı kitlesel yok oluşun başlangıcının yaşanabileceği gözlemleniyor.
Biyolojik yok oluşun kimilerince ıskalanan bir diğer kritik yönü ise var olan türlerin yok oluşuna güçlü bir şekilde odaklanması. Odak noktasını buraya kaydırmak dünyadaki ekolojinin acil bir şekilde tehdit edilmediği, yalnızca yavaş yavaş büyük bir biyolojik çeşitlilik kaybı dönemine girildiğine dair yaygın bir yanlış izlenime yol açıyor. Bu görüş, nüfus düşüşlerinin ve yok oluşlarının mevcut eğilimlerini gözden kaçırıyor. Azalan nüfus boyutları ve menzil daralmaları, biyolojik çeşitliliğin ve “medeniyet” için gerekli olan ekosistem hizmetlerinin büyük bir antropojenik erozyonu anlamına geliyor.
Radikalleşen iklim değişikliğini ısrarla reddeden ya da en hafif tabirle yokmuşçasına davranan insanlığın önemli bir bölümü, yine aynı şekilde biyolojik çeşitliliğe insanlık tarafından verilen zararı da reddediyor ya da umursamazlıktan geliyor. Aslında büyük bir bölümü antroposentrik bakış açısına sahip olan günümüz insanlığının mevcut bakış açısını sürdürse dahi biyolojik çeşitliliğe muhtaç olduğunu kabul etmemesi kendinin ve “medeniyetinin” de zarar görmesine neden oluyor. Öğretilmiş çıkarlarının peşinden koşan insanlık, yeni perspektiflerle uzanması gereken geleceğe zarar vermeye ne yazık ki devam ediyor.
Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, güneş enerjisi Türkiye’de en yüksek talebin olduğu dönemde talep artışının…
Doğa Derneği’nin STK’lar ve yurttaşlarla birlikte, Marmara Gölü’nü tarım alanına dönüştüren Manisa Valiliği, DSİ Genel…
Danıştay, Denizli’nin Avdan köyünde tarım alanlarını kömür madenciliğine açan Cumhurbaşkanlığı’nın “Acele Kamulaştırma Kararı”nı iptal etti.…
Dünya Bankası, Türkiye'nin elektrik iletim altyapısını güçlendirmek amacıyla önümüzdeki dönemde 1,5 milyar dolarlık yatırım yapacağını…
Brezilya hükümeti, Birleşmiş Milletler ve UNESCO iklim eylemini geciktiren ve raydan çıkaran dezenformasyon kampanyalarına yönelik…
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret eden Thunberg, eş başkan Bucak ile iklim değişikliği ve küresel ısınmanın…