İklim Haber ve EKOIQ’da yazılarını sık sık yayımladığımız Prof. Dr. Etem Karakaya, bir süredir haksız bir şekilde akademik dünyadan uzaklaştırılmıştı. Kendisinin bu dosyanın hazırlıkları sırasında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü’ne döndüğünü öğrendik. Ancak Etem Hoca bu arada boş durmamış…
İnsanlık, iklim değişikliği başta olmak üzere birçok önemli tehditle karşı karşıya. Peki dünyada ve Türkiye’de akademi bu konuda üstüne düşenleri yeterince yerine getirebiliyor mu sizce?
Akademik camianın iklim değişikliği konusundaki gelişimine, küresel açıdan bakıldığında, ben ciddi bir sorun olduğunu görmüyorum. Akademik dünyayı, 1990’lı yıllardan itibaren iklim değişikliği konusunu her açıdan tartışan, yeni ufuklara açılan ve artık diğer bilim dallarına da ciddi feedbackler sağlayan bir toplum olarak görüyorum. Ancak belki çok disiplinli (multi-disipliner) konuları ele almada bazen sıkıntı yaşanıyor. Konu multidisipliner olunca bir sosyal bilimci, mühendislik uzmanlığı gerektiren konularda, ya da bir iklimuzmanı mühendislik, ekonomi veya uluslararası ilişkiler boyutuna yönelik yorumlar yazdığında zayıf kalabiliyor. Türkiye’de ise son yıllarda belli bir gelişim göstermekle beraber, akademik çalışma alanında hâlâ ciddi anlamda geride olduğumuzu düşünüyorum. İklim konusunu iktisatçı olarak ilk çalışanlardanım. Yıllarca “uzmanlık alanım iklim değişikliği” dediğimde sürekli “ne alaka” sözüyle karşılaştım. İnsanlar iklim değişikliğinin artık daha fazlasıyla sosyal bilimleri ilgilendiren bir sorun olduğunu daha yeni yeni anlamaya başladılar. Türkiye’de iklim değişikliği ve ekonomi alanında son yıllarda akademik çalışmalarda ciddi artış görüyoruz.
Ancak, bu konuda uzmanımızın çok olduğunu söyleyemem. Türkiyeli akademisyenler ekonometriyi özellikle iyi biliyorlar ise ekonomik büyüme, enerji tüketimi ve karbon emisyonu verilerini sıralayıp literatürde gördükleri “Çevresel Kuznet Eğrisi” argümanını test ediyorlar veya bu değişkenler arası ilişkileri ampirik olarak inceliyorlar. Bu konuda benzer birçok çalışma yapılsa da bu akademinin ve akademisyenlerin iklim değişikliği konusunda uzman olduğu ve soruna derinlemesine çözüm ürettikleri anlamına gelmiyor.
Bu yetersizliklerin arkasında yatan en önemli sorunlar ne sizce? Neden yeterli bir çalışma gerçekleşmiyor?
Bizde en temel sorun, Türkiye’nin uluslararası projeler üretememe kısırlığından kaynaklanıyor. Türkiye’de akademik kısırlık konusunda diğer bir sorun ise, iklim değişikliği ile ilgili finanse edilen ve desteklenen güçlü “araştırma merkezlerinin” kıtlığıdır. Özellikle eksikliğini hissettiğim adaptasyon olmak üzere mitigasyon ve etkiler konularına yoğunlaşmış araştırma merkezleri kurulabilirse bu alanda derinlemesine uzmanlaşmış akademisyenler çıkabilir. Akademik alanda yaşanan kısırlığın diğer en önemli bir nedeni ise Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası iklim rejimi içinde olmaması, Paris Anlaşması’nı onaylamamasıdır. Bu konuda sözleşmelere taraf olma, doğası gereği akademik çalışmaları da hızlandıracaktır.
Kendi alanınızda dünyada ve Türkiye’de hangi çarpıcı araştırmalar var? Genç araştırmacıların ve konuyla ilgilenenlerin, hangi araştırmacıları, akademisyenleri takip etmesini önerirsiniz?
Ekonomi ve iklim rejimi ilişkisi bağlamında çok yeni ve heyecan verici çalışmalar var. Örneğin tüketim temelli karbon emisyonları ve bu emisyonların kalkınma, büyüme, dış ticaret üzerine etkileri hızla gelişiyor. Döngüsel ekonomi, materyal ekonomisi ilişkisi yine bence Türkiye’de pek çalışılmıyor ve çalışılabilecek konular. Türkiye’de ayrıca yeni kurulacak emisyon ticareti sistemi ve Avrupa Birliği tarafından geçen yıl duyurulan “sınırda karbon düzenlemesi” çalışılabilecek yeni konular olacak diye düşünüyorum. İklim değişikliği alanında küresel ölçekte takip ettiğim birçok akademisyen var. Ancak yakından takip ettiğim ve faydalı bilgiler sunan akademisyenleri sıralayayım. Norveç Cicero’da çalışan Dr. Glen Peters (@Peters_Glen) küresel karbon emisyonları projesi, tüketim-temelli emisyonlar ve seragazı emisyonu belirleyicileri konusunda dikkat çekici bir isim. Yine Harvard’dan Robert N. Stavins’in (@RobertStavins), iklim müzakereleri, karbon piyasaları ve bu konulara yönelik podcastları çok yararlı olacaktır International Resource Panel (IRP) yazarı olan Edgar Hertwich (@Edgar- Hertwich) özellikle materyal ekonomisi ve döngüsel ekonomi konusunda çığır açıcı çalışmalar yapıyor. Breakthrough Insitute Direktörü olan Ted Nordhaus (@TedNordhaus) ise özellikle iklimle mücadele noktasında bazı çevrecilerin şiddetle karşı olduğu ancak alternatif çözümleri de bilmek isteyenler için geoengineering, teknolojik dönüşüm ve sürdürülebilirlik konularında ilginç çalışmalara sahip.Her ne kadar temel görüşlerine katılmasam da Degrowth (küçülme) konularında takip ettiğim Giorgos Kallis (@g_kallis) de bu alandaki önemli bir akademisyen.
Türkiye’de iklim değişikliği konusunda çalışan akademisyen sayısı artış gösteriyor. Ancak bu konuya gönül vermiş ve derinlemesine uzmanlaşmış akademisyen sayısı hâlâ sınırlı. Bu uzman isimleri, biraz da duygularımı katarak şöyle listeleyebilirim: Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum (@SemraCerit), bence iklim değişikliği konusunu uluslararası rejim, politik gelişmeler perspektifinden en iyi değerlendiren, en saygın kişidir. Semra Hoca tüm COP toplantılarına çoğunlukla kendi olanaklarıyla katılır ve kanaatimce uluslararası müzakereleri Türk delegasyonundan daha iyi okuyup takip eder. O nedenle, Semra Hoca’nın iklimle ilgili her twitini, analizini dikkatlice okurum. Bence iklim değişikliği konusunda, bazı konularda anlaşamasak da ve değindiği bazı konuları anlayamasam da, en zeki, kapasiteli genç akademisyenlerden birisi de Dr. Ethemcan Turhan (@muhalefetserhi). Ekoloji, cinsiyet vs. konuları da dahil, politik iktisat bağlamında iklim krizini değerlendiren çok iyi bir akademisyen. Keşke, ekonomik enstrümanlar veya materyal ekonomisi perspektifinden konuyu irdeleyen bol tartışmalı bir makaleyi kendisiyle yazabilsek:) Yine Erinç Yeldan, Murat Türkeş, Sevil Acar, Ahmet Atıl Aşıcı, Eyüp Doğan ve Erciyes Üniversitesi’nde son yıllarda bu konuda yazan hocaların çalışmaları da dikkatle takip edilmesi gereken çalışmalar diye düşünüyorum. Arif Cem Gündoğan ve Öykü Şenlen’in birlikte hazırladıkları Net Sıfır (@netsifir) podcastlari de çok kaliteli ve iklim müzakereleri, iklim finansmanı gibi konularda çok değerli bilgiler sunuyor. Enerji konusunda bir diğer değerli uzman Barış Sanlı (@barissanli) özellikle “enerji podcastleri” ile çok önemli bir kaynak sunuyor. Ancak, kendisinin
Türkiye ve Paris Anlaşması’na bakışı konusunda fikir ayrılıklarımız var. Son olarak, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi (@shuraedm) ve İstanbul Politikalar Merkezi’nin iklim ve enerji konularında çok değerli çalışmalarını öneriyorum.
Şu anda bu bağlamda hangi konu veya konular üzerine çalışıyorsunuz? Hangi konularda araştırmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz? Elinizde imkanlar olsa, hangi alanlarda çalışmalar yapar, ya da genç akademisyenleri yönlendirirsiniz?
Maalesef dört yılı aşkın bir süredir üniversitemden KHK ile haksız bir şekilde ihraç edilmiştim. Nihayet, göreve tekrar iade edildim ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF İktisat Bölümün’de çalışmalarıma devam edeceğim. İhraç edildiğim dönemde, zaman ve akademik, idari görev sıkıntısı da olmadığı için hayatımın en verimli akademik çalışmalarını yaptım. Şu anda iklimle alakalı çalışmalarımı iki alanda sürdürüyorum. İlk alandaki çalışmaları benim koordinasyonumda müthiş azimli, nitelikli ve genç bir ekipten oluşan akademisyen arkadaşlarımızla yapıyorum (Dr. Sedat Alataş, Dr. Burcu Hiçyılmaz ve Araştırma Görevlisi Erkam Sarı). Kaynak ekonomisi (özellikle materyal verimliliği) ile enerji ve emisyonlar arasındaki ilişkiyi kurgulayan (materials-energyemissions nexus) bir dizi konuyla ilgileniyoruz. Ana argümanımız, emisyonlarıazaltma noktasında artık sadece enerji sektörüne odaklanmakla iklim krizine bir çözümün mümkün olmadığı. Bu konuda en gerçekçi çözümlerden birisi ise üretim ve tüketimde enerji yoğun malzeme kullanımını nasıl azaltırız sorusuna cevap bulmak. Bu çalışmalar özellikle “döngüsel ekonomi” ve “yeşil düzen” konuları için önemli politik çıkarımlarda bulunacaktır. Gururla söyleyebilirim ki bu çalışmalarımız dünya literatürüne yeni katkılar sunacak nitelikte orijinal ve ilk defa çalışılan konular. Zaten son iki yılda bu alanda aynı arkadaşlarımızla dünyanın en saygın dergilerinde epey ciddi ilgi gören yayınlarımız oldu. Bu alanda yeni çalışmalara devam edeceğiz. İkinci çalışma konum ise genellikle Türkiye odaklı ve bu alandaki çalışmaları tek başıma yapıyorum. Yıllardır Türkiye’nin uluslararası iklim rejimindeki konumu, Türkiye’de uygulanacak iklim ve enerji politikalarına kafa yorunca bu konulardan haliyle uzak kalamıyorsunuz. Bu konularda özellikle, sınırda karbon düzenlemesi, yeni kurulacak ETS sisteminin altyapısı, fayda maliyet analizi, finansman sağlayabilme becerisi gibi konulara kafa yoruyorum. Maalesef bu konuları Türkiye’de uzun soluklu tartışacak, çalışacak akademisyen grubu oldukça sınırlı.
Son olarak neler söylemek istersiniz? Özel olarak vurgulamak istediğiniz bir şey var mıdır?
Şunu söylemek isterim. İklim değişikliği alanında Türkiye’de artık belli bir topluluk (akademik, STK vb.) oluşmaya başladı. Bu konuya kafa yoran, gönül veren, profesyonel iş olarak gören sivil toplum kuruluşundan akademisyenine, aktivistine ve normal vatandaşına kadar sayımız yeterli olmasa da artıyor. Ancak dünya genelinde gözlemlediğim şöyle bir trend var. Önceden iklim krizi konusunda toplumu bilgilendirmek, iklim karşıtlarına karşı mücadele etmek söz konusu iken, belli bir eşikten sonra iklim değişikliği alanında çalışanlar birbirleri ile kıyasıya mücadele etmeye başlıyor. Bu mücadelenin nedeni çoğunlukla ideolojik olmakla birlikte, iklim krizi sorununu kabul etmekle beraber çözüm yolları konusunda kendi içinde çok ciddi görüş ayrılıkları çatışmacı, dışlayıcı bir şekil alabiliyor. Örnek verecek olursak, bir kısmı, hegomon dünyanın borazanı, daha az çevreci, sadece yenilenebilirci, geomühendislik ya da nükleer yandaşı ya da hatta piyasa mekanizmacı ya da değil şeklinde yaftalamalara yol açabiliyor. Topluluk büyüdükçe böyle fikir ayrılıklarının her platformda görülmesi gayet normal. Örneğin bir dini veya ideolojiyi temsil edenler bile say artınca bölünüp en büyük zararı kendi dindaş ya da yoldaşlarına veriyor. İklim camiasını takip edenler büyük ihtimalle küresel anlamda bu tartışmaların yaşandığını fark ediyorlardır. Temennim odur ki Türkiye’de medeni bir şekilde fikir tartışmaları olsun ancak böyle kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı bir iklim topluluğu olmasın.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…